Ardan Zentürk'ten Sözcü operasyonuna bir tepki daha...
Sözcü gazetesine operasyon yapıldığı gün sosyal medya hesabından itiraz eden Star yazarı Ardan Zentürk, bugün de köşesinden yargıya, "Cumhuriyet ve Sözcü'nün yakasından düşün" çağrısı yaptı...
Star gazetesi yazarı Ardan Zentürk, Cumhuriyet ve Sözcü gazetelerine yönelik FETÖ operasyonlarına itirazını sürdürdü...
Ancak Ardan Zentürk'ün Cumhuriyet'in eski genel yayın yönetmeni Can Dündar ve Sözcü gazetesinin patronu Burak Akbay'a ise birer çağrısı var...
Cumhuriyet ve Sözcü'nün demokratik sistem için faydalı birer gazete olduklarını belirten Ardan Zentürk, bunu Mehmet Barlas'ın Güneş Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği yaptığı dönemde Turgut Özal ile arasında yaşanan bir telefon görümesiyle anlattı...
"İzledikleri politikaları, özellikle yazarlarının muhalif olmakla “bulaşma”yı birbirine karıştıran seviyelerini hiç sevmem" diyen Ardan Zentürk hemen peşine ekledi: "Yargı Cumhuriyet ile Sözcü’nün yakasından düşsün, bırakın tartışmayı biz sürdürelim."
Sözcü'nün patronu Burak Akbay’a "Gazetende operasyon var, yurtdışından açıklama yapıyorsun, atla uçağına gel arkadaşlarının yanına, yüzleş, orada mı kalacaksın?" çağrısı yapan Ardan Zentürk, Can Dündar'a ise, şu çağrıyı yaptı:
"Gazi’nin emaneti Cumhuriyet’i FETÖ organına çevirdin, arkadaşların aylardır hapiste, sen, Almanya’nın kucağında “jöntürkçülük” oynuyorsun. Hayatında bir kez delikanlı ol, gel, ne yaptıysan adam gibi üstlen, o meslektaşlar da rahata kavuşsun."
İşte Ardan Zentürk'ün Star gatetesindeki o yazısı:
CUMHURİYET VE SÖZCÜ...
Cumhuriyet ve Sözcü, demokratik sistem için faydalı gazetelerdir. En büyük faydaları, ülkeyi yöneten sivil siyaset, özellikle de Erdoğan içindir.
Sene 1988... Güneş gazetesi... Dönemin ANAP kadrolarının iktidar gücünü istismar eden tutumları nedeniyle vatandaş adına muhalefet hakkımızı kullanıyoruz... Mehmet Barlas, genel yayın yönetmeni, ben yazı işleri müdürüyüm. Özal aradı. Barlas, telefonun diafonunu açarak söylediklerini duymamı sağladı: Bak Mehmet, Cumhuriyet, Milliyet, diğerleri benim hakkımda bir şey yazdıklarında memnun oluyorum, çünkü parti grubum ve teşkilatım etrafımda kenetleniyor. Ama sizin gibi gazeteciler bunu yaptığında büyük bir sarsıntı oluyor, buna izin vermem.
İktidar partileri için durum budur. Meclis’teki muhalefet kadar muhalif medya da iktidar partilerinin siyasi saflarını sıklaştırmasını, rehavete kapılmamasını sağlar, muhalefeti cılız, muhalefet medyası yok olmuş bir ülkede iktidarın da başı belada demektir. Toplum karşısındaki duruşunu ayarlayamaz, ilişkiler ağı çürümeye başlar ve en önemlisi siyasetin kaderini belirleyen “toplumsal dip dalgalara” hazırlık konusunda savunma mekanizmaları çöker.
Demokrasinin medyaya yansıyan yüzünde kartlar açık oynanıyorsa, kurumsallaşma keyiflidir. Bir grup medya hükümeti destekler, diğeri muhalif olur, her ikisinin de toplumsal/siyasal karşılığı vardır. Hükümeti destekleyen medyaya “yandaş” ve “havuz medyası” demek ne kadar anti-demokratikse, muhalefet medyasının baskı altında olduğu görüntüsü de o kadar anti-demokratiktir.
Yıllardır, hükümetin çalışmalarının arkasında duran gazetecileri “yandaş” diye adlandırıp anti-demokratik linç mekanizması geliştirenler, bugün, yargının uygulamaları karşısında yine demokratik iklimin sarsılmaz iradesine sığınmak zorundalar.
Demokrasi ve hoşgörü hepimize lazım. Medyanın özeleştiri yapmasının zamanıdır.
· Yargı tamam da, bir de vicdan var...
Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük ulusal güvenlik riski FETÖ’dür.
Suriye-Irak kaynaklı riskleri tarif edebiliyoruz, PKK yaklaşık 40 yıldır tanıdığımız, ne yapacağını nerede bulacağımızı bildiğimiz bir örgüt, DEAŞ küresel anlamda tanımlanmış bir yapıdır.
FETÖ sinsi ve devlete sızmış bir emperyalist çetedir.
FETÖ’nün devlet ve siyaset içindeki tüm unsurlarının temizlenmesi bağımsızlığımız için bir numaralı hedeftir. Bu mücadelenin yargı veya siyasetten kaynaklanan şu veya bu kararlarla “sulandırılmasına” asla izin veremeyiz!..
15 Temmuz’da bu çetenin işgal amaçlı kanlı girişimini canı pahasına püskürtmüş millet, yargı ve siyasetten kararlı ve tutarlı mücadele beklemektedir.
Muhalifi, destekçisiyle milletin Erdoğan’a şükran borcu vardır. O, tehlikeyi erken fark etmiş, tüm engellemelere göğüs gererek bu örgütle mücadeleyi en yüksek noktaya taşımıştır.
Bu hayati önemdeki mücadelede Erdoğan’ı zor durumda bırakabilecek bir takım uygulamalara sessiz kalmak, önce mücadeleye sonra da Erdoğan’a ihanet kıvamındadır.
Yargının “sizin bilmediğiniz neler var sabırlı olun” açıklamalarının bu memlekete nelere mal olduğunu hepimiz yaşadık, böyle bir deneyimden sonra hiç bir şey olmamış gibi yaşayıp gitmemiz mümkün değildir. “Terör örgütü üyesi olmamakla birlikte...” diye başlayan o hukuki tanımlamayı da kabullenmek zorunda değiliz.
Yargının önüne vicdanımızı koymak zorundayız.
· Bu durumu kabullenemeyiz...
Kimlik vermeyeceğim, tahliyeler yaşanıyor, açık FETÖ’cü kimlikleri belli şahısların ellerini-kollarını sallayarak dolaştıkları bir ortamda, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Musa Kart, Oğuz Güven, Ahmet Şık, Güray Öz gibi kimliklerini çok iyi tanıdığım meslektaşların aynı örgütle bağlantılı suçlamalarla cezaevinde bulunmalarını anlamam mümkün değil. Aynı durum, Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına karşı sesini en sert yükselttiğini bildiğim Sözcü gazetesi operasyonu için de geçerlidir.(Burak Akbay’a:Gazetende operasyon var, yurtdışından açıklama yapıyorsun, atla uçağına gel arkadaşlarının yanına, yüzleş, orada mı kalacaksın?)
İzledikleri politikaları, özellikle yazarlarının muhalif olmakla “bulaşma”yı birbirine karıştıran seviyelerini hiç sevmem, belirteyim, ama, yargı Cumhuriyet ile Sözcü’nün yakasından düşsün, bırakın tartışmayı biz sürdürelim.
CAN DÜNDAR’A AÇIK ÇAĞRI: Meslektaşlar, kişiliğine güvenip, benzer saiklerle seninle birlikte yola çıktı, Gazi’nin emaneti Cumhuriyet’i FETÖ organına çevirdin, arkadaşların aylardır hapiste, sen, Almanya’nın kucağında “jöntürkçülük” oynuyorsun. Hayatında bir kez delikanlı ol, gel, ne yaptıysan adam gibi üstlen, o meslektaşlar da rahata kavuşsun.