MEDYA KÖŞESİ

Arapkirli sordu: 'Bunlara haber diyenlerin yüzü kızarıyor mu hiç?'

Usta gazeteci Yeni Yüzyıl'daki köşesinde sordu: Peki, bunları “haber” diye kamuya aktaranların yüzü kızarıyor mu hiç?

Arapkirli sordu: 'Bunlara haber diyenlerin yüzü kızarıyor mu hiç?'

Yeni Yüzyıl'da yazan Zafer Arapkirli,  "Herkes sorumlu, en çok da biz..." başlıklı yazısında medyanın sorumluluğunu dile getirdi.

Adına ne derseniz deyin; Güneydoğu sorunu, Kürt Sorunu, Terör Sorunu… Ya da en aşırı uçlardaki odakların bakış açısı ile “Ülkenin o bölümünde, topraklarımızın fitneden temizlenmesi” veya “İşgalci güçlerden arındırılıp bağımsızlık-özerklik ilanı” meselesi. Şu anda girdiğimiz olağanüstü kanlı açmazda, medya olarak bizlerin de ağır bir sorumluluğu söz konusu değil mi? diye soran Arapkirli, "İğneyi de çuvaldızı da, her türlü sivri uçlu şeyi de kendimize batırmanın zamanı değil mi?" dedi ve şöyle devam etti: 

Kamuoyunu doğru ve tarafsız bilgilendirme ve kanaatin oluşmasını sağlama görevimizi, misyonumuzu unutup, meselenin “tarafı” olan odaklara kayıtsız şartsız hizmet noktasına sürüklenmedik mi medya olarak?

“Vatanı-milleti-memleketi-bayrağı sahiplenmek korumak” kisvesi altında, yönetimlerin her türlü yanlışını onaylayan yayınlar yapmadı mı çoğumuz?

Güvenlik politikalarına ağırlık verildiği her dönemde olduğu gibi, sayfalarımızı ekranlarımızı “Şehit kanı-Al Bayrak” edebiyatı ile duvardan duvara döşeyip, eline tutuşturulan her tür (Ak – Kara) propaganda bilgisine, kurgu-düzmece-bestelenmiş-imal edilmiş sözde bilgi ve belgeye balıklama atlayıp “gerçekmiş” gibi kullanmadı mı kahir ekseriyetimiz?

Terör odaklarının gönüllü borazanlığına soyunan, hatta bizzat örgüt tarafından yönlendirilen medya organları da, bu kez kendi yanlarından “beslenen” her türlü maksatlı ve sonuca hizmet etmeyen, temel gazetecilik kurallarını-ilkelerini ayaklar altına alan malzemeyi sayfalarına ve ekranlarına yansıtmadılar mı?

Özellikle sosyal medyada yer alan ve her iki tarafın da vicdan yoksunu unsurları tarafından “Temel savaş kuralları ve ahlakı (böyle bir cinnet unsuru savaşın ahlakı ne kadar olursa) yok sayılarak hazırlanmış” insanlık dışı görüntülerin üzerine atlamadı mı kimi aklını yitirmiş meslektaşlarımız?

“Şuraya girdiler, kadın erkek çoluk çocuk demeden katlettiler. Buraya girdiler gırtlak kestiler. Orada, yaşlılara zulmettiler. Burada şunu yaptılar” edebiyatının şehvetine kapılıp yalanın bini bir paraya servis edilmiyor mu? Doğrulanmadan edilmeden “Falanca ülkeden keskin nişancılar gelmiş. Filanca ülkenin generalleri de yardım ediyormuş” pespayelikleri havalarda uçuşmuyor mu, haftalardır?

Peki, bunları “haber” diye kamuya aktaranların yüzü kızarıyor mu hiç?

Bütün bunları yaparken, çözümü geciktirdiğimiz, barıştan daha da uzaklaşılmasına hizmet ettiğimiz, mesleğimize (ve önemlisi de insanlığa) ihanet ettiğimiz hiç aklımıza geliyor mu?

“En suçlu” hissediyor muyuz kendimizi?

Çünkü öylesi gerekiyor.

Bizim için de herkes için de…

ÇOK OKUNANLAR