MEDYA KÖŞESİ

Andımız için yediği dayakları yazdı!

Başbakan'ın Andımız'ın artık okunmayacağını açıkladığı Demokratikleşme Paketine Taraf gazetesinin Dersimli yazarı Cafer Solgun'dan ilginç bir yazı ile destek geldi.

Andımız için yediği dayakları yazdı!

GAZETECİLER.COM - Başbakan Erdoğan'ın pazartesi günü açıkladığı "Demokratikleşme Paketi" ile gelecek olan düzenlemelerden biri de İlköğretim okullarında okunan "Andımız"ın artık okunmayacak olması.

MHP Lideri Bahçeli'nin sert birşekilde tepki gösterdiği bu uygulamaya Taraf gazetesinin Dersimli yazarı Cafer Solgun'dan ilginç bir yazı ile destek geldi. İlkokulda Andımız okumadığı için yediği dayakları anlatan Solgun,  "Nedense öncesini silmiş hafızam, ama “andımız” nedeniyle ilkokul üçüncü sınıftan itibaren yediğim dayaklar bugün gibi canlı..." dedi ve şöyle devam etti yazısına:

OKUMA YAZMAYI ÖĞRETEN KASIM ÖĞRETMEN...

"Bana okuma yazmayı öğreten Kasım öğretmen idi. Sonraki öğretmenleri görünce “fena bir adam değilmiş” diye düşünüyorum... Elazığ’da bizim “Seko Mahallesi” dediğimiz mahallede idi okulumuz, Gazi Osman Paşa İlkokulu. Hâlâ duruyor. Mahallemizde Türklerin, Kürtlerin yanı sıra Ermeni aileler de vardı. Bu çeşitlilik okulun öğrenci profiline de yansımıştı tabii. Bir de yakınlarda subay lojmanları bulunduğundan, ayrıcalıklı asker çocukları vardı. Ayrı bir “tür” gibiydiler onlar.

BEN DE KÜRDÜM, BİR YERLERE GELMEK İÇİN...

Bir gün sınıftan bir çocuğun “ihbarı” ile Kasım öğretmen beni karatahtanın önüne çağırıp tokatladı. Sonraki günlerde de okumadım o “and”ı. Okumayan başka arkadaşlarım da vardı, ama benim kadar inatçı olan bir başka öğrenci, sonradan parmaklarımızdan akıttığımız kanı birbirine karıştırarak “kan kardeşi” olduğumuz Erdoğan idi. Benim gibi Dersimli bir ailenin çocuğuydu o da. Kasım öğretmen her seferinde bizi tahtaya çıkarıp tokatladı, kulaklarımızı çekti. Aynı yılın sonlarına doğru galiba sürgün ettiler adamı. Bizimle vedalaşıp yeni öğretmenimizi bize tanıştırdıktan sonra, koridorda beni çağırdı yanına. “Oğlum” dedi, “akıllı bir çocuksun, niye okumuyorsun sabah andını? Bak, ben de Kürdüm, okuyup bir yerlere gelmek için böyle yanlış şeyler yapmayacaksın”. Malatyalı, Kürt ve Alevi idi.

EVE YÜZÜM GÖZÜM ŞİŞ GELİNCE BİR DE ANNEMDEN ZILGIT YİYORDUM

Adamın farkını Rukiye öğretmen zamanında anladık. Rukiye öğretmen bize sopayla girişiyordu. “Andımız”ı okumadık, ihbarcı öğrencileri okul çıkışında sıkıştırdık diye; başka nedenlerle değil, çünkü sınıfın en çalışkan öğrencileri idik Dersimli çocuklar olarak. Eve yüzüm gözüm, kafam şiş gidince bir de evde annemden zılgıt yiyordum.

ANDIMIZ, İSTİKLAL MARŞI VE DİN DERSİ DAYAKLARI

Ortaokula başladığımda bu “andımız” ve “İstiklal Marşı” dayaklarına bir de din dersi dayakları eklendi. Tıpkı ilkokulumuz gibi “çeşitli” idi öğrenci profili. Öğretmenlerimiz de solcu ya da sağcı idi artık. Bizim gibi. Ve Dersimli, Kürt ve Alevi olunca, “solcu” olmaktan gayrı bir seçeneğimiz yoktu bizim.

Din dersi öğretmeni müdür yardımcısı idi aynı zamanda ve çoğu zaman odasına çağırıp sopa, tekme tokat girişiyordu bize. Bir keresinde okuldan atmaya da niyetlendi. Meselesi Alevi olduğumuz için derste namaz kılmayı reddetmemizdi. İlginç; adamın adını unutmuşum. Ama “ülkücü” matematik ve Türkçe öğretmenlerinin adlarını unutmamışım; Muharrem ve Osman... Onların bizimle yakından “ilgilenmelerinin” sebebi, “solcu” oluşumuz idi tabii.

ERMENİ ARKADAŞIM BAĞIRA ÇAĞIRA OKURDU

İlkokul arkadaşlarımdan biri, bizi geriden takip eden Garbis’ti. Ermeni idi. “Andımız”ı bağıra çağıra okurdu korkudan. Onu korumaya çalışırdık öğretmenlerin ve Türk öğrencilerin şerrinden; yine de çoğu zaman bir nedeni de olmadan yediği dayakların yanında bizimkisinin lafı bile edilmezdi. Ortaokula göndermedi ailesi. Sonraki yıllarda kuytu bir derede işkence edilmiş cesedi bulundu.

NEREDEN NEREYE GELDİĞİMİZİN SEMBOLÜ

Andımız”ın kaldırılması, düşe kalka ulaştığımız şartlar itibarıyla nereden nereye geldiğimizi ifade eden “sembolik” bir anlam taşıyor. Bunu örneğin 10 sene önce yapmaya niyetlenen bir parti kapatılır ve kesin en azından “muhtıra” yerdi. 27 Nisan e-muhtırasını hatırlayın; “Ne mutlu Türk’üm” demeyeni “düşman” ilan eden bir bildiriydi o. Demek ki bir “istikamete” girmişiz ve iktidar partisi açıkça ilan etmese de Gezi süreci üzerine bir miktar düşünmüş (aman “vurun Gezi’ye” kalemleri duymasın). Sembolik olması önemsiz olması anlamına gelmiyor. Resmî ideoloji zihniyetini aşmış olmayı tarihî bir mevzu gibi konuşacağımız zamanlarda, eminim, bu sembolik adımı bir “dönüm noktası” olarak mutlaka anımsayacağız.

Ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geçenlerde katıldığı bir TV programında soruyordu: “Andımız’ın neresinden rahatsız oldular?

Tamam, sustum... Edebimizi bozmayalım...