Alper Görmüş'ten cemaat özeleştirisi!
Türkiye gazetesinden ayrılan Alper Görmüş, Hazal Özvarış'a verdiği söyleşide cemaat ve ortalığa saçılan bilgiler ışığında eski yazılarını yeniden yorumladı...
GAZETECİLER.COM
Dünkü veda yazısıyla Türkiye gazetesiyle yolları ayıran Alper Görmüş T24'den Hazal Özvarış'a verdiği röportajda AKP cemaat savaşının ortaya çıkardığı yeni gerçekler ışığında bazı değerlendirmelerini güncelleme gereği duydu.
Görmüş "şu andaki hakikatin bilgisiyle konuşabilseydim eskiden Gülen cemaatini işaret edenlere dair söylediğim 'Ergenekoncu zihniyet', 'klasik entrika' sözlerini söylemezdim" dediği röportajda Taraf gazetesine dönük eleştirilerini sürdürdü, Yıldıray Oğur'un son günlerde dikkat çeken yazılarına itirazda bulundu.
SAVCI ÖZ İÇİN BUGÜN DE "DEL PİETRO" DİYOR MU?
- Yargı mensuplarına bakış açınızı sorgulamak adına soracağız; 1 Nisan 2011’de köşenizde şu ifadeleri kullandınız: “Zekeriya Öz, Türkiye’nin kendi karanlık geçmişiyle hesaplaşması gerektiğini savunanların ‘Nerede bizim Di Pietro’muz, nerede Baltasar Garzon’umuz’ diye hayıflandığı koşullarda büyük bir cesaretle ortaya çıkıp, ‘burada’ demiş olan savcıdır.” 17 Aralık ertesinde ise aynı savcının yürüttüğü yolsuzluk soruşturması için “siyasi boyutu ve hedefi apaçık yargı hamleleri” dediniz. Bu iki yorum arasında uzun bir mesafe yok mu?
Ben bu davaları yürüten heyetlerin, ciddi hatalar yapmalarına rağmen iddia edildiği gibi doğrudan delil üretme veya senaryo yazma gibi şeylerin içinde olmadığını hep savundum. Bugünkü durumda da bu davalara ilişkin, bu kişilerin gerçek niyetlerinin ne olduğu hususunda şu an bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum. Çünkü 17 Aralık sürecinden sonra, yolsuzluk iddialarını silikleştirme çabalarına kamuoyu sağlamak için, soruşturmayı yürütenlerle darbe davalarını yürütenlerin aynı insanlar olduğunu vurgulayanlar arasında yer almak istemiyorum.
- Öz için kullandığınız Di Pietro benzetmesinin aşırı bir yorum olduğunu düşünüyor musunuz?
O günleri yeniden yaşasam bunu yine yazardım.
- Bugünkü yorumunuzu merak ediyoruz.
Bugünkü bilgilerle konuşuyor olsaydık, öyle yazmazdım.
- Zekeriya Öz için bugün ne dersiniz?
Ortaya çıkan iddiaların bir kısmına net cevaplar veremedi. Ergenekon davasını açmaya hazırlanırken, 2007’de odasında tanık olarak ifade vermiştim. Bende çok cesur ve güvenilir bir savcı izlenimi bırakmıştı. Ancak bu tatil meselesi bana çok şaşırtıcı geldi. Ben algılarıma çok güvenen biriyim. Başlangıçtaki izlenimim sonrasında epey sarsıldı. O üç saatte oluşan algımda epey bir iskonto yapmak zorunda hissediyorum şimdi.
- Sizin bugün siyasete müdahale ettiğini düşündüğünüz yapı, hükümetin dile getirdiği gibi Gülen cemaati mi?
Tabii.
- “Balyoz gibi bir davanın açılabilmesinde ‘paralel devlet’ denilen gücün son derece etkili olduğuna inanıyorum” sözlerinizden yola çıkarak; cemaatin darbe davalarında nasıl bir rol oynadığını düşünüyorsunuz?
Artık her şey açık; cemaatin yargı ve emniyet içinde ciddi bir gücünün olduğu ortaya çıkıyor. Ve AK Parti’nin bu güçle ittifak ederek bu davaları açabildiği meydanda.
ŞİMDİKİ BİLGİLERLE CEMAAT HAKKINDA ÖYLE KONUŞMAZDIM
- 2011’de Zaman’a verdiğiniz söyleşide şu ifadeleriniz yer aldı: “Geçmişte insanlar komünizm, bölücülük, irtica ile korkutuldu. Bugün cemaat diyorlar. Çok açık klasik entrika bu. Ergenekoncu zihniyet zaman zaman yeni araçlar kullanıma sokuyor, bu da bu zihniyetin yeni korku, kavram, kamuoyu yaratma gücünü elinde tuttuğunu gösteriyor.” Bugün, cemaati işaret ederken hem Erdoğan, hem siz Ergenekoncu zihniyetle mi hareket ediyorsunuz?
Türkiye’yi şimdiye kadar yönetenlerin, “entrika”yı bir yönetme biçimi olarak kullandığını her zaman söylüyorum. Birtakım korku nesneleri dönem dönem kullanıldı. “Cemaat” meselesi de son yıllarda Türkiye’yi bildiğimiz şekilde yönetenlerin kullandığı bir yöntemdi. O günlerde bunları söylediğimde, evet, “cemaat” o amaçla kullanılıyordu.
Ama açık söyleyeyim, şu anda çıkan hakikatin bilgisiyle konuşabilseydim o söyleşide bunları söylemezdim. O zamanlar samimiyetle inandığım şuydu; Türkiye’de kendini Gülen cemaatine yakın gören insanlar var, bu kişiler devlet içinde de var ve bu da herkesin hakkı olduğu gibi onların da hakkı. Ama özellikle MİT ve 17 Aralık krizinden sonra, devlet içinde sadakatlerini devlete değil, başka bir iradeye yöneltmiş olan insanların varlığına tanık oluyoruz. Bu yeni bir durum. O zaman bunu bilseydim, o sözleri söylemezdim tabii, ama bilmiyordum.
- O zaman akıl yürütmeleri cemaate çıkan kişilerin Ergenekoncu zihniyetle davrandığını söylerken aşırı yorumlama yaptığınızı düşünüyor musunuz?
Bize çok somut şeyler gösterilebilselerdi, eyvallah. Ama izahlar çok soyut yürüyordu ve “cemaat”, o zaman komünizm, bölücülük gibi genel propagandanın bir parçası gibi duruyordu. Yine de bir daha dönüp bakmayı düşünüyorum ve belki de bunu yaparken “Bunlar söylenmişti ama bunları dikkate almamışsınız” dedirtecek örnekler göreceğim. Buna bakacağım.
TARAF O HABERLERDE BAŞKA BİR DİL KULLANMALIYDI
- Kurumsallığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile sınırlı olsa da Gülen cemaati bünyesinde çıkan, sizin de medya yazılarında sınırlı da olsa değindiğiniz Zaman gazetesinin darbe davalarındaki tek taraflı bakışı sizin için bir veri mi? Geri dönüp Zaman’ın haberlerine baktığınızda “Cemaati işaret edenlerin radarları daha kuvvetliymiş, Ergenekoncu zihniyete kapılıyorlar diyerek haksızlık etmişim” diyebilir misiniz?
Dediğim gibi dönüp bir daha bakmak lazım. Ama Zaman’ın darbe davalarına bakışını çok problemli bulacağımı sanmıyorum. Sonuçta bu Türkiye’nin 2002’den sonra ciddi girişimlerle karşı karşıya kaldığına ben de inanıyorum.
- Darbe davalarına dair kuşkularınızı koyulaştırdığınız bu dönemde Taraf’ın ilgili belgeleri paylaşma üslubuna dair eleştirileriniz var mı? Kısmen mahkum edici Taraf başlık ve spotlarına dair birkaç örnek: “Fatih Camii bombalanacaktı, 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın cuntasının 2003 yılındaki darbe planlarını Taraf ele geçirdi”, “Kendi jetimizi düşürecektik”, “Teşekkürler Zekeriya Öz, Türkiye tarihinde ilk defa darbelerden cesurca hesap soran Ergenekon savcısı Öz, dün özel yetkileri kaldırılarak başsavcıvekili yapıldı”, “Genelkurmay’a çağrı, vereceğimiz CD’leri incelediğinizde onların hangi bilgisayarlarda, kimler tarafından, hangi tarihlerde hazırlandığını da bulacaksınız.”
Bunların bir bölümü hakikaten “Daha başka bir dil kullanılmalıydı, kullanılabilirdi” dedirtebilecek örnekler.
- Size bunu dedirtiyor mu?
Dedirtiyor. Ben zamanında katıldığım bir sabah toplantısında Taraf’ın daha sakin bir dil benimsemesi gerektiğini söylemiştim. Hatta, hiç unutmuyorum, “Mesela biz Darbe Günlükleri’ni yayınlarken Nokta’nın kapağında sadece şu ifadeyi kullanmıştık: ‘2004’te iki darbe atlatmışız.’ Bu bence çok daha etkili bir dil” demiştim. O zaman böyle ajite edici, çok heyecanlı başlık ve sunumların doğru olmadığını söylemiştim.
- Aldığınız yanıt ne oldu?
Yanıt, sessizce geçiştirmek oldu. Unutamadığım bir başlık da Hasan Iğsız’a dairdi. O günlerde, 1. Ordu Komutanı Iğsız ifadeye çağrılmıştı, saat 09.00’da ifadeye gitmişti, fakat mahkemenin işi olduğu için “Öğleden sonra gelin” denmiş, Iğsız da oralarda oyalanmış. Bizimkiler de “Şimdi git, öğlen gel” diye bence rencide edici bir başlık atmıştı. Bu bana çok koymuştu. Bunu Taraf’taki köşemde de “Böyle yapmamalıyız” diye yazmıştım.
- Aynı yazıda Balyoz davasında bazı sanıkların, nöbetçi hakimler aracılığıyla tahliye edilmesi hakkında Taraf’ın attığı “Nöbetçiler… Nöbetçiler” başlığını “şahane” bulduğunuzu da not düşmüştünüz. O dönem Sanayi Bakanı Nihat Ergün’ün sarf ettiği “Çetenin hakimleri de varmış” sözleri ardından yeniden tutuklanan isimler senelerce tutuklu kaldılar. O zaman zekici bulduğunuz başlığı bugün nasıl buluyorsunuz?
Başlığı yine zekice buluyorum ama…
- Esas mı ıskalanmış?
Doğru, bazen çok zekice şeyleri yazmamak daha doğru olabilir.
- Başka örnekler var mı aklınızda?
Hatırlamıyorum fakat Taraf’a dair epey eleştiri yazdım.
TARAF BAZI İDDİALAR ÇÖKMÜŞ GİBİ DAVRANIYOR
- Üslup üzerinden yapılan eleştirilerin yanı sıra Taraf, Balyoz davasına konu olacak belgeler hakkında Genelkurmay’a yaptığı çağrıda, iddiayı üstlenerek “Vereceğimiz CD’leri incelediğinizde onların hangi bilgisayarlarda, kimler tarafından, hangi tarihlerde hazırlandığını da bulacaksınız” dedi. Bu örnekten yola çıkarak sorsak; sizce Taraf’ın bazı iddiaları çöktü mü?
Taraf çökmüş gibi davranıyor. Bunu Fehmi Koru da yazdı. Ama ben dediğim gibi Türkiye’nin 2002 sonrasında çok ciddi planlar yapıldığına inanmaya devam ediyorum ve TSK gibi büyük bir organizasyona karşı birilerinin binlerce sayfalık bir sahteciliğe girişebileceğine hala aklım basmıyor. Ama Taraf’ın tavrı hakikaten ilginç, acaba onlar ne düşünüyor? “Yanlış” diyorsa, desin. Ya da “Haberimizin arkasındayız” diye bir laf var değil mi? (Söyleşi ertesinde, Taraf imzasıyla 3 Şubat 2014’te yayımlanan ‘Kullanışlı aptallar’ başlıklı yazıda, gazetede yayımlanan belgelerin aynısının Donanma İstihbarat Komutanlığı’ndan çıktığı hatırlatılarak “CD’lerin sahte olup olmadığına ilişkin hesabı ordunun vermesi gerektiği” ifade edildi. T24)
- Taraf derken kimi kast ediyorsunuz? Siz, Yıldıray Oğur ve Melih Altınok Türkiye’de, Markar Esayan Yeni Şafak’ta, Kurtuluş Tayiz Akşam’da yazıyor, Ahmet Altan ve Yasemin Çongar da aktif gazetecilik yapmıyorlar. Neşe Düzel ve yeni ekip mi Koru’nun “ya yayına sahip çıkın ya da sizi kimin aldattığını, süreci açıklayın” çağrısında cevap verecek olan?
Onlar da tabii ki. Onun dışında da Taraf’ın yazı işleri sorumluluğunu üstlenmiş insanların da konuşması lazım belki. Yıldıray mesela “Bizi kim Kafes’ledi” diye bir yazı yazdı.
YILDIRAY OĞUR HEYECANLI DAVRANDI
- Ve “mide bulandıracak” düzeyde çelişkilerden bahsetti.
Ben de herkes gibi o dönem çıkanları okumuştum ama o ayrıntı düzeyinde davanın iddianamesini okumadım. Zaten sadece Balyoz davası üzerine ayrıntılı yazılar yazdım. Ama onun da çok acele ettiğini düşünüyorum. O yazı “her şey senaryo”nun bir kabulü gibi algılandı.
- Sizce neyin acelesi var Yıldıray Oğur’da?
Aceleci yerine heyecanlı demek daha doğru olur. Eleştirim de şu; yazı bir davayla ilgili ama her şeyin senaryo olduğuna dair algıyı kuvvetlendirdi. Böyle algılanması da normal. O yüzden ben, bir konuya “Burada kuşku verici ne var” diye dönüp tekrar baktığımızda da, senin bana başlangıçtan beri hakkında soru yönelttiğin, o heyecanın bir benzerine kapılmamak gerektiğini düşünüyorum. Ben şahsen şöyle ifade ettim: “Genel olarak bir sürü şeyin ortada olduğu apaçık ama birtakım yeni davalarda, başka hesaplar da görülmeye çalışıldı mı?” Mesela İzmir’deki dava o açıdan enteresan görünüyor. Bunları sakince ele almak başka, “2002’den beri hiçbir şey olmadı” algısına malzeme vermek başka.
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN
Dünkü veda yazısıyla Türkiye gazetesiyle yolları ayıran Alper Görmüş T24'den Hazal Özvarış'a verdiği röportajda AKP cemaat savaşının ortaya çıkardığı yeni gerçekler ışığında bazı değerlendirmelerini güncelleme gereği duydu.
Görmüş "şu andaki hakikatin bilgisiyle konuşabilseydim eskiden Gülen cemaatini işaret edenlere dair söylediğim 'Ergenekoncu zihniyet', 'klasik entrika' sözlerini söylemezdim" dediği röportajda Taraf gazetesine dönük eleştirilerini sürdürdü, Yıldıray Oğur'un son günlerde dikkat çeken yazılarına itirazda bulundu.
SAVCI ÖZ İÇİN BUGÜN DE "DEL PİETRO" DİYOR MU?
- Yargı mensuplarına bakış açınızı sorgulamak adına soracağız; 1 Nisan 2011’de köşenizde şu ifadeleri kullandınız: “Zekeriya Öz, Türkiye’nin kendi karanlık geçmişiyle hesaplaşması gerektiğini savunanların ‘Nerede bizim Di Pietro’muz, nerede Baltasar Garzon’umuz’ diye hayıflandığı koşullarda büyük bir cesaretle ortaya çıkıp, ‘burada’ demiş olan savcıdır.” 17 Aralık ertesinde ise aynı savcının yürüttüğü yolsuzluk soruşturması için “siyasi boyutu ve hedefi apaçık yargı hamleleri” dediniz. Bu iki yorum arasında uzun bir mesafe yok mu?
Ben bu davaları yürüten heyetlerin, ciddi hatalar yapmalarına rağmen iddia edildiği gibi doğrudan delil üretme veya senaryo yazma gibi şeylerin içinde olmadığını hep savundum. Bugünkü durumda da bu davalara ilişkin, bu kişilerin gerçek niyetlerinin ne olduğu hususunda şu an bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum. Çünkü 17 Aralık sürecinden sonra, yolsuzluk iddialarını silikleştirme çabalarına kamuoyu sağlamak için, soruşturmayı yürütenlerle darbe davalarını yürütenlerin aynı insanlar olduğunu vurgulayanlar arasında yer almak istemiyorum.
- Öz için kullandığınız Di Pietro benzetmesinin aşırı bir yorum olduğunu düşünüyor musunuz?
O günleri yeniden yaşasam bunu yine yazardım.
- Bugünkü yorumunuzu merak ediyoruz.
Bugünkü bilgilerle konuşuyor olsaydık, öyle yazmazdım.
- Zekeriya Öz için bugün ne dersiniz?
Ortaya çıkan iddiaların bir kısmına net cevaplar veremedi. Ergenekon davasını açmaya hazırlanırken, 2007’de odasında tanık olarak ifade vermiştim. Bende çok cesur ve güvenilir bir savcı izlenimi bırakmıştı. Ancak bu tatil meselesi bana çok şaşırtıcı geldi. Ben algılarıma çok güvenen biriyim. Başlangıçtaki izlenimim sonrasında epey sarsıldı. O üç saatte oluşan algımda epey bir iskonto yapmak zorunda hissediyorum şimdi.
- Sizin bugün siyasete müdahale ettiğini düşündüğünüz yapı, hükümetin dile getirdiği gibi Gülen cemaati mi?
Tabii.
- “Balyoz gibi bir davanın açılabilmesinde ‘paralel devlet’ denilen gücün son derece etkili olduğuna inanıyorum” sözlerinizden yola çıkarak; cemaatin darbe davalarında nasıl bir rol oynadığını düşünüyorsunuz?
Artık her şey açık; cemaatin yargı ve emniyet içinde ciddi bir gücünün olduğu ortaya çıkıyor. Ve AK Parti’nin bu güçle ittifak ederek bu davaları açabildiği meydanda.
ŞİMDİKİ BİLGİLERLE CEMAAT HAKKINDA ÖYLE KONUŞMAZDIM
- 2011’de Zaman’a verdiğiniz söyleşide şu ifadeleriniz yer aldı: “Geçmişte insanlar komünizm, bölücülük, irtica ile korkutuldu. Bugün cemaat diyorlar. Çok açık klasik entrika bu. Ergenekoncu zihniyet zaman zaman yeni araçlar kullanıma sokuyor, bu da bu zihniyetin yeni korku, kavram, kamuoyu yaratma gücünü elinde tuttuğunu gösteriyor.” Bugün, cemaati işaret ederken hem Erdoğan, hem siz Ergenekoncu zihniyetle mi hareket ediyorsunuz?
Türkiye’yi şimdiye kadar yönetenlerin, “entrika”yı bir yönetme biçimi olarak kullandığını her zaman söylüyorum. Birtakım korku nesneleri dönem dönem kullanıldı. “Cemaat” meselesi de son yıllarda Türkiye’yi bildiğimiz şekilde yönetenlerin kullandığı bir yöntemdi. O günlerde bunları söylediğimde, evet, “cemaat” o amaçla kullanılıyordu.
Ama açık söyleyeyim, şu anda çıkan hakikatin bilgisiyle konuşabilseydim o söyleşide bunları söylemezdim. O zamanlar samimiyetle inandığım şuydu; Türkiye’de kendini Gülen cemaatine yakın gören insanlar var, bu kişiler devlet içinde de var ve bu da herkesin hakkı olduğu gibi onların da hakkı. Ama özellikle MİT ve 17 Aralık krizinden sonra, devlet içinde sadakatlerini devlete değil, başka bir iradeye yöneltmiş olan insanların varlığına tanık oluyoruz. Bu yeni bir durum. O zaman bunu bilseydim, o sözleri söylemezdim tabii, ama bilmiyordum.
- O zaman akıl yürütmeleri cemaate çıkan kişilerin Ergenekoncu zihniyetle davrandığını söylerken aşırı yorumlama yaptığınızı düşünüyor musunuz?
Bize çok somut şeyler gösterilebilselerdi, eyvallah. Ama izahlar çok soyut yürüyordu ve “cemaat”, o zaman komünizm, bölücülük gibi genel propagandanın bir parçası gibi duruyordu. Yine de bir daha dönüp bakmayı düşünüyorum ve belki de bunu yaparken “Bunlar söylenmişti ama bunları dikkate almamışsınız” dedirtecek örnekler göreceğim. Buna bakacağım.
TARAF O HABERLERDE BAŞKA BİR DİL KULLANMALIYDI
- Kurumsallığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile sınırlı olsa da Gülen cemaati bünyesinde çıkan, sizin de medya yazılarında sınırlı da olsa değindiğiniz Zaman gazetesinin darbe davalarındaki tek taraflı bakışı sizin için bir veri mi? Geri dönüp Zaman’ın haberlerine baktığınızda “Cemaati işaret edenlerin radarları daha kuvvetliymiş, Ergenekoncu zihniyete kapılıyorlar diyerek haksızlık etmişim” diyebilir misiniz?
Dediğim gibi dönüp bir daha bakmak lazım. Ama Zaman’ın darbe davalarına bakışını çok problemli bulacağımı sanmıyorum. Sonuçta bu Türkiye’nin 2002’den sonra ciddi girişimlerle karşı karşıya kaldığına ben de inanıyorum.
- Darbe davalarına dair kuşkularınızı koyulaştırdığınız bu dönemde Taraf’ın ilgili belgeleri paylaşma üslubuna dair eleştirileriniz var mı? Kısmen mahkum edici Taraf başlık ve spotlarına dair birkaç örnek: “Fatih Camii bombalanacaktı, 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın cuntasının 2003 yılındaki darbe planlarını Taraf ele geçirdi”, “Kendi jetimizi düşürecektik”, “Teşekkürler Zekeriya Öz, Türkiye tarihinde ilk defa darbelerden cesurca hesap soran Ergenekon savcısı Öz, dün özel yetkileri kaldırılarak başsavcıvekili yapıldı”, “Genelkurmay’a çağrı, vereceğimiz CD’leri incelediğinizde onların hangi bilgisayarlarda, kimler tarafından, hangi tarihlerde hazırlandığını da bulacaksınız.”
Bunların bir bölümü hakikaten “Daha başka bir dil kullanılmalıydı, kullanılabilirdi” dedirtebilecek örnekler.
- Size bunu dedirtiyor mu?
Dedirtiyor. Ben zamanında katıldığım bir sabah toplantısında Taraf’ın daha sakin bir dil benimsemesi gerektiğini söylemiştim. Hatta, hiç unutmuyorum, “Mesela biz Darbe Günlükleri’ni yayınlarken Nokta’nın kapağında sadece şu ifadeyi kullanmıştık: ‘2004’te iki darbe atlatmışız.’ Bu bence çok daha etkili bir dil” demiştim. O zaman böyle ajite edici, çok heyecanlı başlık ve sunumların doğru olmadığını söylemiştim.
- Aldığınız yanıt ne oldu?
Yanıt, sessizce geçiştirmek oldu. Unutamadığım bir başlık da Hasan Iğsız’a dairdi. O günlerde, 1. Ordu Komutanı Iğsız ifadeye çağrılmıştı, saat 09.00’da ifadeye gitmişti, fakat mahkemenin işi olduğu için “Öğleden sonra gelin” denmiş, Iğsız da oralarda oyalanmış. Bizimkiler de “Şimdi git, öğlen gel” diye bence rencide edici bir başlık atmıştı. Bu bana çok koymuştu. Bunu Taraf’taki köşemde de “Böyle yapmamalıyız” diye yazmıştım.
- Aynı yazıda Balyoz davasında bazı sanıkların, nöbetçi hakimler aracılığıyla tahliye edilmesi hakkında Taraf’ın attığı “Nöbetçiler… Nöbetçiler” başlığını “şahane” bulduğunuzu da not düşmüştünüz. O dönem Sanayi Bakanı Nihat Ergün’ün sarf ettiği “Çetenin hakimleri de varmış” sözleri ardından yeniden tutuklanan isimler senelerce tutuklu kaldılar. O zaman zekici bulduğunuz başlığı bugün nasıl buluyorsunuz?
Başlığı yine zekice buluyorum ama…
- Esas mı ıskalanmış?
Doğru, bazen çok zekice şeyleri yazmamak daha doğru olabilir.
- Başka örnekler var mı aklınızda?
Hatırlamıyorum fakat Taraf’a dair epey eleştiri yazdım.
TARAF BAZI İDDİALAR ÇÖKMÜŞ GİBİ DAVRANIYOR
- Üslup üzerinden yapılan eleştirilerin yanı sıra Taraf, Balyoz davasına konu olacak belgeler hakkında Genelkurmay’a yaptığı çağrıda, iddiayı üstlenerek “Vereceğimiz CD’leri incelediğinizde onların hangi bilgisayarlarda, kimler tarafından, hangi tarihlerde hazırlandığını da bulacaksınız” dedi. Bu örnekten yola çıkarak sorsak; sizce Taraf’ın bazı iddiaları çöktü mü?
Taraf çökmüş gibi davranıyor. Bunu Fehmi Koru da yazdı. Ama ben dediğim gibi Türkiye’nin 2002 sonrasında çok ciddi planlar yapıldığına inanmaya devam ediyorum ve TSK gibi büyük bir organizasyona karşı birilerinin binlerce sayfalık bir sahteciliğe girişebileceğine hala aklım basmıyor. Ama Taraf’ın tavrı hakikaten ilginç, acaba onlar ne düşünüyor? “Yanlış” diyorsa, desin. Ya da “Haberimizin arkasındayız” diye bir laf var değil mi? (Söyleşi ertesinde, Taraf imzasıyla 3 Şubat 2014’te yayımlanan ‘Kullanışlı aptallar’ başlıklı yazıda, gazetede yayımlanan belgelerin aynısının Donanma İstihbarat Komutanlığı’ndan çıktığı hatırlatılarak “CD’lerin sahte olup olmadığına ilişkin hesabı ordunun vermesi gerektiği” ifade edildi. T24)
- Taraf derken kimi kast ediyorsunuz? Siz, Yıldıray Oğur ve Melih Altınok Türkiye’de, Markar Esayan Yeni Şafak’ta, Kurtuluş Tayiz Akşam’da yazıyor, Ahmet Altan ve Yasemin Çongar da aktif gazetecilik yapmıyorlar. Neşe Düzel ve yeni ekip mi Koru’nun “ya yayına sahip çıkın ya da sizi kimin aldattığını, süreci açıklayın” çağrısında cevap verecek olan?
Onlar da tabii ki. Onun dışında da Taraf’ın yazı işleri sorumluluğunu üstlenmiş insanların da konuşması lazım belki. Yıldıray mesela “Bizi kim Kafes’ledi” diye bir yazı yazdı.
YILDIRAY OĞUR HEYECANLI DAVRANDI
- Ve “mide bulandıracak” düzeyde çelişkilerden bahsetti.
Ben de herkes gibi o dönem çıkanları okumuştum ama o ayrıntı düzeyinde davanın iddianamesini okumadım. Zaten sadece Balyoz davası üzerine ayrıntılı yazılar yazdım. Ama onun da çok acele ettiğini düşünüyorum. O yazı “her şey senaryo”nun bir kabulü gibi algılandı.
- Sizce neyin acelesi var Yıldıray Oğur’da?
Aceleci yerine heyecanlı demek daha doğru olur. Eleştirim de şu; yazı bir davayla ilgili ama her şeyin senaryo olduğuna dair algıyı kuvvetlendirdi. Böyle algılanması da normal. O yüzden ben, bir konuya “Burada kuşku verici ne var” diye dönüp tekrar baktığımızda da, senin bana başlangıçtan beri hakkında soru yönelttiğin, o heyecanın bir benzerine kapılmamak gerektiğini düşünüyorum. Ben şahsen şöyle ifade ettim: “Genel olarak bir sürü şeyin ortada olduğu apaçık ama birtakım yeni davalarda, başka hesaplar da görülmeye çalışıldı mı?” Mesela İzmir’deki dava o açıdan enteresan görünüyor. Bunları sakince ele almak başka, “2002’den beri hiçbir şey olmadı” algısına malzeme vermek başka.
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN