Allah, iki meslek erbabına da akıl fikir versin...
Çok yorulduğumu düşünüyor olmalılar ki beni çoookkk uzun süreli bir tatile çıkarmak niyetindeler…
ADNAN BERK OKAN
Giderek mesleki sonumuz mu geliyor ne?..
Genç bir yazar kardeşimiz, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra medyadaki bütün muhaliflerin köklerinin kazınacağını alenen yazabiliyor…
“Seçimlerden sonra medyada size yer yok... Ya bize biat edeceksiniz ya da yok olup gideceksiniz” diyor adeta…
İyi ama…
Bu hafta sonu yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tercihi neden halka bırakıyoruz öyleyse?..
Daha demokrat olduğumuzu kanıtlamak için mi?..
Yoksa azıcık da olsa sürdürmeye çalıştığımız demokrasimizi tamamen rafa kaldırıp atmak için mi?..
Yazık oluyor…
İşin kötüsü…
O genç arkadaşın yazısını okuyup okumadığımı soran bir dost(!); “Gemiyi kaçırdın be aabi” diyor... “Keşke başbakanımıza destek verseydin… Seçimden sonra çok canın sıkılacak”…
“Yok yaaa?” diyorum hem de kocaman bir kahkaha atarak ve devam ediyorum, “o kadar çok yapacak işim, yazacak kitabım var ki canımı sıkmaya vakit bulacağımı zannetmiyorum”…
“Seni çok sevdiğimi biliyorsun ama aabi seni ben bile kurtaramayacağım” diyor bu defa da…
İsmet Paşa’dan nefret ettiğini sandığım bu genç adam meğer paşa merhumun 27 Mayıs 1960 darbesi öncesi DP milletvekillerine yaptığı tehdidi kullanıyor “ağabeyine”(!) karşı…
Ne güzel ülke(!)…
Ne güzel dostlar(!)…
Çok yorulduğumu düşünüyor olmalılar ki beni çoookkk uzun süreli bir tatile çıkarmak niyetindeler…
Allah kendilerinden razı olsun…
Ey güzel insanlar!..
Lütfen çevrenize bir bakar mısınız?..
Ne görüyorsunuz?..
Yüzlerce televizyon kanalı…
Onlarca gazete…
Sayısız kitap…
Ve…
Devasa bir internet şebekesi…
“Şebeke” dediysem “paralel örgüt” falan manasında söylemedim…
Network/Ağ yani…
Bütün bu iletişim kurumlarının bir tek amacı var görünürde:
Kamuoyuna “gerçeği” sunmak…
Peki gerçekten de öyle mi yapıyorlar?..
Yani gerçeği mi veriyorlar "Bilgi" diye?..
Yoksa kamuoyunun bilmesini istedikleri şeyleri mi?..
Vevap veriyorum...
Neyi, nasıl bilmemizi istiyorlarsa onları bize "gerçek, doğru" bilgi diye yutturmaya çalışıyorlar...
Meselâ...
X kanalında dinlediğimiz dört kişiden ikisinin gerçeğiyle diğer ikisinin gerçeği birbirine hiç benzemiyor bile…
Ya da…
Z gazetesini okurken öğrendiğimiz gerçekler, Y gazetesini açınca birden şekil değiştiriveriyor…
İşin kötüsü…
Emin olmak için sörf yaptığımız onlarca internet sitesi ve işin tam gerçeğini öğrenebilmek için başvurduğumuz kitaplar ya birini, ya da diğerini doğruluyor…
Kanıtlar ve karşı-kanıtlar havada uçuşuyor...
Yorumlar, demeçler, görüntüler, ek iddialar, yalanlamalar, alaylar, hakaretler gırla gidiyor...
Ve…
En sonunda halen hangisinin daha gerçek olduğunu bilmediğimiz çok sayıda gerçekten biri; bizim için bir inanç, bir tercih veya bir zorunluluk haline geliyor…
İşte o süreçte…
Biraz durup düşünenler gerçekleri vicdanıyla seçiyor...
Kimileri sezgileri veya sağduyularıyla…
Bazıları menfaatleriyle...
Bazıları ise sadece takıldığı ortama göre...
Derken…
Sadece kendi doğrularının gerçekliğine kapılmış buluyorlar akıllarını...
Aslında pek “buldukları” da söylenemez ya...
Çoğu zaman hissettirmeden kapıp götürüyor olaylar, doğru-yanlış...
Ama…
Zamanla, gerçek denilen şeyin aslında “kim olduklarını” ifade eden bir tercihten ibaret olduğunu unutup, ona göre tavır belirliyorlar…
Ona göre ittifaklar kurup, ona göre savaşlar açıyorlar...
Ve nihayet…
İnandıkları kadar gerçek…
Ve…
İnanmadıkları kadar yalan bir dünyada…
(Cenneşanehu) Allah’a Allah olduğunu…
Veya…
Kaos olduğunu veya sadece kendilerinin Tanrısı olduğunu…
Ya da…
Kapitalist olduğunu…
Ve hatta…
Adil olmadığını…
Daha da öte…
Öldüğünü…
Veya hiç var olmadığını kanıtlamaya çalışıyorlar; kimileri...
Kimler bu kimileri?..
Çoğu siyasetçi…
Birçoğu da gazeteci ya da köşe yazarı…
Allah, iki meslek erbabına da akıl fikir versin...
Çünkü...
Bu güzel ve yalnız ülkeyi (Ne yazık ki) bu iki meslek gurubu el ele yönetiyor…