ANALİZ

Allah da seni güldürsün Fatih Altaylı...

Bu yazının başlığını okuyan kimilerinin, sonuna kadar gitmeden klavyelerinin başına geçip;”Fatih Altaylı’ya yalakalık yapmışsın”...

Allah da seni güldürsün Fatih Altaylı...

ADNAN BERK OKAN

 

Biliyorum, eminim, bekliyorum…

Neyi mi?..

Bu yazının başlığını okuyan kimilerinin, sonuna kadar gitmeden klavyelerinin başına geçip;”Fatih Altaylı’ya yalakalık yapmışsın” diye mail atacaklarını…

Kimi dostlarımın (“dost geçinenler” mi demeliydim yoksa) da numaralarını gizleyip aynı mealde mesaj geçeceklerini…

 

Ey güzel insanlar!..

Eğer şu son dört yıldır gazeteciler.com’un “Analiz”, “Günün Köşe Yazarı”, “Alkışlar”, “Kazandı” ve “Kaybetti” köşelerini sürekli okuyanlardansanız; bugüne kadar Fatih’i (ve daha birçok kişiyi ki çoğu da “dostum” olmasa da “arkadaşım” diyebileceğim meslektaşlarım) çok kırdığımı, incittiğimi bilirsiniz…

Ama bir şeyi bilmezsiniz…

Buna rağmen Fatih’in bana bir gün bile sitem etmediğini…

Ve…

Kimileri gibi patrona (Hadi Özışık) şikâyet etmediğini…

O halde…

Varsın bugün “yalakalığını” yapmış olayım…

Değer…

Çünkü…

Onun dünkü Gazete HT'de başlığı altında yayımlanan makalesini okuduktan sonra gülerken anladım…

Meğer ne kadar çok ihtiyacım varmış gülmeye...
Sanki sizlerin yok mu?..

Mutlaka farkındasınızdır…

Elbette yüzde yüzümüz değil ama milletimizin geneli, gülme duygularından sonsuza kadar boşanmış gibi…

Benim kuşağım hatırlayacaktır.

Dean Martin o buğulu ve erkeksi sesiyle “Arrivederci/Elveda Roma” diyordu bir şarkısında…

Lütfen itiraz etmeyin…

Genelimiz “gülme”ye (ille de kahkaha) “elveda” diye el sallayan kederli dullara benzedik

Güldürmek için espri yapanlara ise "sulu harif/kadın" demiyor muyuz?..
Dün, Fatih’in yazısını okurken işte o küçümsediğimiz, karşılıklı olarak birbirimizi aşağılamak için kullandığımız sululaşmaya bile ihtiyacımız olduğunu fark ettim…

 

Çevrenize bakın lütfen…

Her gün herkes (buna ben dâhilim) birbiriyle kavgalı...
Küfür kıyamet gırla gidiyor...

Böyle bir ortamda gülünür mü?..

Gülmek veya güldürmek için ortada neşeli, nükteli, eğlendirici bir şeyler; espriler, şakalar olmalı değil mi?..

İyi ama nerde?..

Hangi “köşe”de?..
Yakındır...
Önümüzdeki günlerde kimi köşe tanrılarının "madem benim gibi düşünmüyorsun hıyarın tekisin" diye yazdıklarını bile okuyacağız bu gidişle...

O durumda “en hıyarlardan biri” de ben olacağım…

 

Korkum o ki…

Bir süre sonra mizah yapanlara, gülmeyi özendirenlere “ölçüsüz şiddet” bile uygulanabilir…

Ya da pek âlâ ”ölçülü” de olabilir…

Yani, o kadar demokrat bolluğu var medyamızda…

“Gezi Parkı Protestocusu” gençlerin (park dışındaki vandallardan söz etmiyorum) kendileriyle bile dalga geçen tivitleriyle kavga eden koca adamlar görmedik mi?..

Pardon…

Koca demokratlar!..


Uzatmayayım...
Altaylı, Türk Dil Kurumu sözlüğünde kelimelerin anlamlarının verildiğini ve yanına da argodaki kullanılışlarının eklendiğini hatırlatıyor makalesinde...
Bir kelimenin argo karşılığının da sözlükte yer almasının doğru olduğuna işaret ettikten sonra; argo kullanımların yanına ayrıca "Argo" diye not düşülmesi gerektiğine de dikkat çekiyor...
Ya "argo" olduğu belirtilmezse neler olabileceğine de bazı örnekler veriyor...
Buyurun neler olacağını nefis bir diyalog vodviliyle anlatıyor…
 

Bakın nasıl…


- "Diyelim ki, az Türkçe bilen bir yabancı bisiklet satıcısı Türkiye'de iş yaptığı firmaya bir yazı gönderecek ve "Malları TIR'a yükledik. Birkaç gün içinde müşterilerinize ulaştırabilirsiniz. 
Mallar hemen binilmeye uygun şekilde yüklendi" diyecek, ama bunu yazarken TDK sözlüğünden yararlanacak. 
Sözlükte 'mal'ın karşılığında 'esrar' veya 'orospu' yazdığı için mektubu yazan yabancı, 
'Orospuları TIR'a yükledik. Birkaç gün içinde müşterilerinize ulaştırabilirsiniz."
'Orospular hemen binilmeye uygun şekilde yüklendi' diye yazabilir ve bu mektubu alan Türkiye'deki firma oldukça zor duruma düşebilir. 
Hatta firma sahibinin başı belaya bile girebilir. 
Ya da öğretmenine babasının yaptığı işi anlatmaya çalışan ve bu sözlükten faydalanan bir çocuğun, babasının mal alım satım işi yaptığını söylerken, 
'Babam esrar alır satar' ya da,
'Babam orospu alır satar' der ki, bu durumun öğretmende yaratacağı şaşkınlığı ve öğrencinin ailesi hakkında kapılacağı intibaı herhalde tahmin edebilirsiniz. 
O yüzden de TDK'nın, kelimelerin argolarını da yazması kabul edilebilir. 
Ama bunun argo olduğunu belirtmemesi kabul edilemez." 


Ne dersiniz?..

Çocukluğumuzda en çok da işte böyle yanlış anlaşılmaları içeren tiyatro oyunlarında veya filmlerde gülmez miydik?..

Gençler hatırlamaz ama kültürümüzün en bilinen ve gülünen komedi çifti Karagöz – Hacivat olsun, Kavuklu – Pişekâr olsun hep yanlış anlama, yanlış anlaşılma üzerine bina ederlerdi karşılıklı konuşmalarını…

Eğer TDK, Fatih’in dikkat çektiği hususta bir düzenlemeye gitmezse önümüzdeki günlerde hayatımız diyalog vodviline dönüşecek gibi…


Ben de Fatih’e birazcık katkıda bulunayım o halde...
Argo'da "Kaldırım çiçeği" demek de "orospu" demekmiş...
Türkçe'yi TDK desteğinde öğrenmeye çalışan bir yabancı uyruklu çiçekçi kız, evin kapısını çalıp elindeki kaldırım çiçeği buketini uzatıyor. 
Tesadüfen de kapıyı evin erkeği açıyor:
"Hanımefendi gönderdi, çok güzel bir orospu!"…

Yaşa be Fatih!..

Sen bizi güldürdün, Allah da seni güldürsün...
Hele bu günlerde...
Siyasetin, sporun, sanatın ve en fenası da havaların böylesine sıcak gittiği bunaltıcı günlerde birkaç minik de olsa kahkaha attırdığın için...

[email protected]

ÇOK OKUNANLAR