Alkışlar Yalçın Akdoğan için...
Bugünkü STAR’da “Yeni tahrikler neyi amaçlıyor?” başlığı altında yayımlanan yazısı alkışı hak ediyor…
Yalçın Akdoğan gerek bakanlığı ve gerekse de milletvekilliği dönemlerinde Ak Parti hükümetlerinin ve meclis gurubunun “En aklı başında” siyasetçilerinden biri…
Olayların analizini yaparken siyasi duygularını da kişisel hesaplarını da rafa kaldırıp koyuyor…
Ve aklıyla…
Ve vicdanıyla yapıyor analizlerini…
Bugünkü STAR’da “Yeni tahrikler neyi amaçlıyor?” başlığı altında yayımlanan yazısı alkışı hak ediyor…
Bilhassa Yeni Akit’in de -sözde- Ak Parti Hükümeti’ni desteklediği düşünüldüğünde, Akdoğan’ın akılcılığı ve gerçekçiliğinin değeri daha da çok anlaşılıyor…
Evet…
Alkışlarımız Yalçın Akdoğan için…
YENİ TAHRİKLER NEYİ AMAÇLIYOR?
AK Parti iktidara geldiği günden itibaren pompalanan iki konu vardır. Bu iki konu AK Parti’ye karşı bir direnç ve muhalefet üretmek için pervasızca piyasaya sürülür. Hatta üretilmek istenen sadece siyasi muhalefet değildir, aynı zamanda iç ve dış zinde güçlerin AK Parti’yi devirecek eylemlere girişmesi için üretilen bir tahriktir. Değişmeyen bu iki tahrik konusu nedir?
Bir, rejim değişimi; iki, eksen değişimi.
Birincisi içeriye dönük tahrik için köpürtülür, ikincisi dışa dönük bir tahrik için kaşınır.
AK Parti’nin ilk yıllarında etkili olan derin devlet yapılanmalarının, statükocu güçlerin ve seçkinci çevrelerin irtica üzerinden yapmaya çalıştığı Türkiye’nin bir rejim sorunu yaşadığı algısını üretmekti. Ulusalcı zihniyetin asker-sivil bürokrasi, iş dünyası, medya ve STK’lar üzerinden oluşturmaya çalıştığı baskılar zaman içinde anlamını kaybetti. Hem AK Parti’nin böyle bir niyetinin olmadığı daha iyi anlaşıldı, hem de bu vesayet odakları güçten düştüler.
AK Parti iktidara geldiğinde küresel güçler de alkış tutmamışlardı. Onları tahrik için üretilen propaganda da Türkiye’nin eksen değiştirdiğine yönelikti.
Son dönemde bu iki başlığın tekrar gündeme getirildiğini ve farklı şekillerde yeniden kızıştırılmak istendiğini görüyoruz.
Özellikle Türkiye’nin bölgesel etkinliğinden ve Suriye’ye yönelik operasyonlarından rahatsız olanlar Türkiye başka eksene kaydığı paranoyasıyla Batılı bir kısım güçleri tahrik ediyorlar. PKK/PYD konusunda ABD ve AB’ye yönelen eleştiriler veya Şangay meselesi gibi konular bağlamından saptırılarak yansıtılıyor.
Amaç, içeride ulusalcı kesimleri (yeniden palazlanmak isteyen derin devlet yapılanmalarını), dışarıda ise başta ABD, AB ve NATO olmak üzere küresel aktörleri veya onların zinde güçlerini AK Parti’ye karşı kışkırtmak ve yeni bir tehdit algısı üretmek…
Birileri açıkça ‘Türkiye elden gidiyor, müdahale edin’ mesajları vererek belli güçleri harekete geçirmeye çalışıyor.
Görülmesi gereken gerçek şudur: Türkiye için, ülkemizin bölgesel menfaatleri ve ulusal güvenlik hassasiyetleri için, demokrasimizin gelişimi için, bağımsızlık ve istiklalimiz için asıl tehdit ve tehlike bu zihniyettir ve onların uydusu olmak istedikleri güçlerdir.
Türkiye eksen değişikliğiyle tanımlanabilecek bir ülke değildir. Türkiye’nin çıkarları ve ilişkileri Afganistan’dan Sudan’a, Brüksel’den Washington’a, Suriye’den Rusya’ya kadar birçok ülkeyi ve bölgeyi kapsayan bir boyut taşır. Ne AB üyeliği ve ABD ile müttefiklik ilişkisi bu kapsamı gölgeleyebilir, ne de Türkiye’nin Rusya başta olmak üzere diğer ülke ve kuruluşlarla ilişkisi diğerlerini ortadan kaldırabilir. Güney sınırında yaşanan gelişmeler karşısında Türkiye ulusal güvenliği neyi gerektiriyorsa onu yapacaktır. Konu bazlı ittifaklık ilişkisi bugün her ülkenin geliştirdiği bir yöntemdir. Bu yüzden 'eksen kayması' tezviratı üzerinden Türkiye’yi sağa sola şikayet edenlerin yaptığı, kendi ülkesi aleyhine bir ihanet işbirlikçiliğinden başka bir şey değildir.
İçeriye yönelik tahrikler ise Başkanlık sistemini odağına alıyor. Rejim değişecek teranesi üzerinden ‘acaba yeni bir ulusalcı dalga üretebilir miyiz’in arayışı içindeler.
Bu anayasa değişikliğinin Türkiye’de rejimden kastedilen şey neyse onu değiştireceği falan yok.
Türkiye’de rejim lafını sakız yapanlar veya rejim bekçiliğine soyunanlar demokrasi hassasiyetinden daha ziyade laiklik hassasiyetine vurgu yaparlar. Çünkü Türkiye’de demokrasiyi askıya alanlar hep rejim bekçiliğine soyunanlar olmuştur. Peki, Türkiye’nin bugün laiklik sorunu var mı? Ya da kastedilen şekliyle soralım: AK Parti’nin veya hükümetin laiklikle bir sorunu var mı? Sistem değişikliği demokrasiye veya laikliğe halel getiriyor mu? Tek kelimeyle GETİRMİYOR.
Laiklik krizlerini Türkiye aşmıştır ve bugün toplumun da, iktidarın da böyle bir sorunu da, gündemi de yoktur. Sorun algısına sahip olanlar, dün de bu sorunu sun’i bir şekilde üretenlerdir.
Türkiye’nin kendisine dayatılan rolü kabul etmesi, bölgede oluşturulmak istenen yeni düzende daha zayıf, daha korunaksız, daha küçülmüş bir hali kabul etmesi anlamına gelir. Türkiye’nin aleyhine oluşacak sonuçları sineye çekmeyi gerektirecek bir ilişki biçimini kabul etmesi intihar olur. Dostluk ve müttefiklik kazanmayı gerektirir, kaybetmeyi değil...