Alkışlar Nagehan Alçı için...
Nagehan Alçı bugünkü Milliyet’te, AB üyeliğini veya AB üyeliği için gerekli kriterlerin değerini o kadar güzel anlatıyor ki…
Ne güzel bir mısradır o öyle:
“Bir hilal uğruna Ya rab, ne güneşler batıyor”…
Evet…
Akif’in dediği gibi; bir hilal uğruna güneşlerin batması değer…
Ama…
Bir inat uğruna dostlukların, ittifakların, kazanımların batması berbat…
Ve ne yazık ki…
Sadece Türkiye tarafı değil…
AB tarafı da konuştukça batıyor…
İki taraf da sussa…
Daha doğrusu AB, milletçe yaşadıklarımıza karşı daha olgun, daha anlayışlı davransa ve onlar bari konuşarak ortamı daha da germese…
Ama yok…
Ha bire konuşuyorlar…
Nagehan Alçı bugünkü Milliyet’te, AB üyeliğini veya AB üyeliği için gerekli kriterlerin değerini o kadar güzel anlatıyor ki…
Ak Parti hükümetine verdiği destek yüzünden ona da muhalif olan Ak Parti karşıtı olan vicdan sahiplerinin de alkışlayacağı kadar değerli…
Yani…
Alkışı da hak edecek kadar önemli bir yazı…
BİR SÜRE KONUŞMASANIZ?
Nagehan ALÇI / MİLLİYET / 16.11.2016
Komplo teorilerine riayet eden biri olsam AB yetkililerinin Türkiye’deki anti-AB lobilerine çalıştıklarını düşüneceğim. Öyle çıkışlar yapıyorlar, bu topraklarda ters tepecek öyle tavırlar içine giriyorlar ki her geçen gün karşıtları artıyor!. Meslek hayatım boyunca Türkiye’nin AB’nin bir parçası olmasının hayati önemde olduğunu, AB çıpasının bizi belli bir istikamette tuttuğunu ve bu çıpanın kaybedilmemesi gerektiğini savundum. Ortada hayali kurulacak bir AB kalmamış olsa da işaret ettiği değerler ve standartlar bakımından hâlâ bu ideal önemli. Ancak maalesef Türkiye’de AB taraftarları giderek azalıyor. Kamuoyunda anti-Batı hava giderek artıyor. Bunda Avrupa’nın Türkiye’yi anlamamakta ısrar etmesi, PKK terörünü küçümsemesi ve buyurgan tavırlarla verilen demeçlerin çok önemli bir payı var.
Tamamen kitabı, kafayı kaldırıp kime hitap ettiğine bakma zahmetine katlanmayan, didaktif bir ruh var AB’nin kurumlarının lider kadrolarında. Halbuki sırf adet yerini bulsun diye değil, sonuç almak için hareket etseler Türkiye’yi bu tonda eleştirmenin istediklerinin tam tersi gelişmelere yol açacağını görürler. O nedenle, AB’li yetkililere yalvarıyorum:
Eğer Türkiye’yi yeniden müzakere rotasına çekmek istiyorlarsa bir süre sussunlar...
VORSİCHT HERR SCHULZ! (*)
AB’li yetkililerin susması idamın geri gelmesini engellemek için de önemli. Son dönemde Türkiye’ye verdikleri en büyük zararlardan biri de idam tartışmasını hararetlendirmek. Martin Schulz, tehdit eder gibi, ‘İdamı getirirseniz yaptırımlar uygularız’ diyerek hakikaten sonuç almayı düşünüyor mu? Bu çıkışın kışkırtmak dışında bir etkisi olabilir mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karakterini ve üslubunu biraz bilmek Türkiye’ye bu şekilde meydan okumanın hep ters teptiğini görmeye yeter!
Ben idam tartışmasının söylemde kalacağını, 15 Temmuz sonrası ve artan PKK terörü nedeniyle yükselen öfkenin bir tezahürü olarak başladığını ancak sonuçlanmayacağını düşünüyordum. Ancak son günlerde korkmaya
başladım. Hakikaten, ciddi ciddi idam cezası yeniden yasalaşabilir mi?
Bu ülkede idam siyasi hesaplaşmanın sopası oldu hep. Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’yu da Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan’ı da idam cezası olmasa kurban vermeyecektik, hâlâ toplumun farklı kesimlerinin yüreği bu idamlar nedeniyle kanıyor olmayacaktı. Bizim gibi ülkelerde iktidar mücadelesi maalesef bir ölüm-kalım savaşına kolaylıkla dönüşebiliyor. Türkiye 2004’te idamı hukuk sisteminden tamamen atarak çok doğru bir iş yapmıştı. İdam hata yapıldığında telafisi olmayan bir cezadır ve Türk yargısının tarihi de büyük hatalarla dolu. Aynı yanlışa yeniden düşülmemeli.
MAALESEF TAM DA DEDİĞİM GİBİ
Bir süredir sık sık aynı tehlikeye dikkat çekmeye çalışıyorum. 15 Temmuz’un havasının dağıldığını, yerini karşılıklı ‘içeri attırma yarışının’ aldığını söylüyorum ve bunun herkes ama özellikle muhalefet için çok tehlikeli olduğuna dikkat çekiyorum. Maalesef söylediklerim her gün bariz örneklerle kendini doğruluyor. Bakın, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Yasin Aktay ile Kemal Kılıçdaroğlu arasındaki söz düellosuna. ‘Hadi biz saftık, CHP FETÖ’yü biliyordu, Kılıçdaroğlu yargılanmalı’ diyen Aktay’a CHP Genel Başkanı ‘Türkiye’yi bu hale kim getirdiyse o yargılanmalı’ diye cevap verdi.
İki parti de bu kafayla giderse FETÖ ile mücadele yalan olur, Türkiye’deki kör dövüşü ve karşılıklı fanatikleşme süreçleri artarak devam eder...