ALKIŞ

Alkışlar Mehmet Y. Yılmaz için...

Siyasetçi Bülent Turan’a teşekkür ve tebrik… Meslektaşımız Mehmet Y. Yılmaz’a da alkışlar…

Alkışlar Mehmet Y. Yılmaz için...

Önce Mehmet Y. Yılmaz Lozan konusunda tarihi bilgiler verdi…

Sonra Ak Parti Gurup Başkan Vekillerinden Bülent Turan biraz ironi ama son derecede düzeyli kendi düşüncelerini gönderdi…

Bugün de Mehmet Y. Yılmaz, Hürriyet’teki köşesinde yine kırıp dökmeden, Bülent Turan’ı incitmeden kendi tarih bilgilerini paylaştı okurlarıyla…

Ne kadar güzel…

Nasıl da uygar…

Keşke bütün tartışmalar bu üslûpla yapılsa…

Keşke siyasetçi – gazeteci; siyasetçi – siyasetçi ve gazeteci – gazeteci tartışmaları böylesine nezaket kuralları içinde geçse…

Siyasetçi Bülent Turan’a teşekkür ve tebrik…

Meslektaşımız Mehmet Y. Yılmaz’a da alkışlar…

 

O İŞ ÖYLE DEĞİL BÜLENT BEY

 

Mehmet Y. YILMAZ / HÜRRİYET / 06.10.2016 PERŞEMBE

 

AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan'ın açıklamasını salı günü bu köşede yayınlamıştım.

Turan, Lozan ile ilgili AKP’ye hâkim olan malum fikirleri tekrarlıyor ve şöyle diyordu:

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da adaların kaderinin konuşulduğu Paris Konferansı’na katılmama kararı veren de Lozan’daki baş temsilci İsmet İnönü’ydü. Eski Dışişleri Bakanlarımız Feridun Cemal Erkin’le, İhsan Sabri Çağlayangil’in anlatımlarına bakarsanız bunu görürsünüz.”

Bülent Turan Bey bu konuyu yanlış biliyor.

Zaten böyle konularda konuşmadan önce oturup çalışmasını, biraz kitap karıştırmasını önermemin nedeni de buydu.

Paris Konferansı’na Türkiye davetli filan değildi.

29 Temmuz-15 Ekim 1946’daki konferansın sonucunda 10 Şubat 1947’de imzalanan Paris Antlaşması’nın konusu, İkinci Dünya Savaşı’nın galipleri olan ABD, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği’nin, mağlupları olan İtalya, Romanya, Macaristan, Bulgaristan ve Finlandiya arasındaki antlaşmalardır.

Feridun Cemal Erkin, anılarında bu konferansa davet edilmek için girişimde bulunmak için hükümetten izin istediğini anlatıyor.

Hükümet de konferansın 2. Dünya Savaşı’nın galip ve mağlupları arasında düzenlendiğine dikkat çekerek, reddedilme ihtimalinin vereceği onur kırıklığına yol açmamak için bu girişime yol vermiyor.

Nitekim Erkin’in zemin yoklamak için İngiliz Dışişleri’yle kurduğu temas da aynı sonucu veriyor.

Paris Konferansı’na Türkiye davet edilmiyor. Çünkü konferansın konusuyla bir ilgisi yok.

İsmet İnönü’nün bu konferansa çağrıldığı halde gitmediği bir palavradan ibaret.

Öte yandan, savaştan sonra Yunanistan’da iç savaş çıkmıştı.

Stalin ile Churchill, Moskova’daki görüşmelerinde savaştan sonra Yunanistan’ın İngiliz etki bölgesinde kalmasında anlaşmışlardı. Ancak savaş sırasında Yunan direnişini örgütleyen komünistler, silahlarını bırakmayı ve Atina’ya terk etmeyi reddedince iç savaş başladı.

Batılı müttefikler iç savaşta Atina hükümetinin elini güçlendirmek için On İki Ada’yı Yunanistan’a vermeye karar vermişti.

Stalin de tam ters açıdan aynı şeyi istiyordu.

İç savaşı komünistler kazandığı takdirde, Ege adalarının komünizm için bölgede önemli bir stratejik hedef olduğu açıktı. Stalin de bu nedenle adaların Yunanistan’a verilmesini destekliyordu.

Bütün bu nedenlerle Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra da On İki Ada’yı geri alması söz konusu değildi.

Tarih, hayalleri değil, gerçekleri yazıyor.

Bülent Bey, bana gönderdiği açıklamada “Tarihimizdeki hataların üzerine giderek, ondan dersler çıkaralım, tabularımızı yıkarak özgüvenli bir toplum olalım” diyordu.

Ne güzel sözler. Elbette tabularımızdan kurtularak, özgüvenli bir toplum olma yolunda da ilerleyelim. Ama önce tarihimizi doğru öğrenelim, doğru bilgiyle yorum yapalım.

 

Not: Taha Akyol, “Bilinmeyen Lozan” isimli kitabı ve televizyon belgeseli için çalışırken konuyla ilgili kaynakları da taramıştı. Feridun Cemal Erkin’in, “Türk–Sovyet İlişkileri ve Boğazlar Meselesi” isimli kitabının ilgili bölümünü ondan temin ettim, okudum. Teşekkür etmek isterim.

 

 

 

 

ÇOK OKUNANLAR