ALKIŞLAR; Ertuğrul Özkök için çünkü...
“Ne hakkınız var benim elimden ülkemin başarılarını övme hakkımı almaya” diye haykırmak geliyor içimden.
Türkiye medyasında "Kötücül Yazarlar İmparatorluğu" kurulmuş...
İmparatorlar önüne geleni kesiyor, biçiyor...
Övmek mi?..
Sadece onlar övebilir...
Yermek mi?..
Sadece onlar yerebilir...
Alkış mı?..
Sadece onlar alkışlayabailir...
Meselâ...
Hükümeti veya muhakefeti ya da değerli bir işadamı övülmeyi mi hak ediyor?..
Bu hak sadece onlara verilmiş sanki...
Kazara bir başkası hükümeti, muhalefeti ya da işadamını öven bir yazı yazmasın...
Ne yalakalığı kalıyor o meslektaşımızın, ne dalkavukluğu ne de yağcılığı...
Ama...
Kendileri hükümeti ya da muhalefeti veya bir işadamını; aynı gerekçerlerle öyle bir övüyorlar ki...
Dilimiz tutuluyor...
Ertuğrul Özkök Hürriyet'in 12.07.2011 tarihli nüshasında başlığı altında yayımlanan makalesinde öylesine dürüst, öylesine açık kalpli ve öylesine yürekli yazıyor ki; "alkışlamamak" zaafiyetimiz olarak kabul edilebilirdi...
Hatta biraz alıntı da sunalım size...
Bakın...
... Siyaset yazmak için, insanın “övme hakkına”, yapılan güzel işleri göğsünü gere gere övebileceği bir duyguya sahip olması gerekir. Yani övmeyi hak etmesi gerekir.
Bu duyguya sahip olduğum zaman ne yalakalık, ne döneklik, ne şuculuk ne buculuk...
Hiçbir etiket, aşağılayıcı sıfat umurumda bile olmaz.
Yapılan iyi işleri görünce; ülkemin dışarıda inanılmaz bir imaja sahip olduğuna tanık oldukça; ülkemi benzer ülkelerle karşılaştırma imkânına kavuştukça, içimdeki bu duygu bir esarete dönüşüyor.
“Ne hakkınız var benim elimden ülkemin başarılarını övme hakkımı almaya” diye haykırmak geliyor içimden.
Evet. Bugün özlediğim duygu işte bu özgürlük.
Göğsümü gere gere ülkemi ve bu başarılara imza atanları övme özgürlüğü.
“Yasak mı” diyeceksiniz? Değil elbet ama “övmeyi hak etmek” diye bir şey var.
O da ancak “muhalif olabilme” duygusuyla tamamlanıyor. O duyguyu sırf bunun için çok istiyorum.
Siyaset yazabilmek, kendi gözümde işte o zaman meşru bir duygu olabilecek...
Ne dersiniz?..
Bu yazıyı yayımlayan bir yazar alkışlanmaz mı?..
Dedik ya...
"ALKIŞLAR; Ertuğrul Özkök için"...
İmparatorlar önüne geleni kesiyor, biçiyor...
Övmek mi?..
Sadece onlar övebilir...
Yermek mi?..
Sadece onlar yerebilir...
Alkış mı?..
Sadece onlar alkışlayabailir...
Meselâ...
Hükümeti veya muhakefeti ya da değerli bir işadamı övülmeyi mi hak ediyor?..
Bu hak sadece onlara verilmiş sanki...
Kazara bir başkası hükümeti, muhalefeti ya da işadamını öven bir yazı yazmasın...
Ne yalakalığı kalıyor o meslektaşımızın, ne dalkavukluğu ne de yağcılığı...
Ama...
Kendileri hükümeti ya da muhalefeti veya bir işadamını; aynı gerekçerlerle öyle bir övüyorlar ki...
Dilimiz tutuluyor...
Ertuğrul Özkök Hürriyet'in 12.07.2011 tarihli nüshasında başlığı altında yayımlanan makalesinde öylesine dürüst, öylesine açık kalpli ve öylesine yürekli yazıyor ki; "alkışlamamak" zaafiyetimiz olarak kabul edilebilirdi...
Hatta biraz alıntı da sunalım size...
Bakın...
... Siyaset yazmak için, insanın “övme hakkına”, yapılan güzel işleri göğsünü gere gere övebileceği bir duyguya sahip olması gerekir. Yani övmeyi hak etmesi gerekir.
Bu duyguya sahip olduğum zaman ne yalakalık, ne döneklik, ne şuculuk ne buculuk...
Hiçbir etiket, aşağılayıcı sıfat umurumda bile olmaz.
Yapılan iyi işleri görünce; ülkemin dışarıda inanılmaz bir imaja sahip olduğuna tanık oldukça; ülkemi benzer ülkelerle karşılaştırma imkânına kavuştukça, içimdeki bu duygu bir esarete dönüşüyor.
“Ne hakkınız var benim elimden ülkemin başarılarını övme hakkımı almaya” diye haykırmak geliyor içimden.
Evet. Bugün özlediğim duygu işte bu özgürlük.
Göğsümü gere gere ülkemi ve bu başarılara imza atanları övme özgürlüğü.
“Yasak mı” diyeceksiniz? Değil elbet ama “övmeyi hak etmek” diye bir şey var.
O da ancak “muhalif olabilme” duygusuyla tamamlanıyor. O duyguyu sırf bunun için çok istiyorum.
Siyaset yazabilmek, kendi gözümde işte o zaman meşru bir duygu olabilecek...
Ne dersiniz?..
Bu yazıyı yayımlayan bir yazar alkışlanmaz mı?..
Dedik ya...
"ALKIŞLAR; Ertuğrul Özkök için"...