Ali Karahasanoğlu kaybetti
Yeni Akit'te "Madem taşın altına elinizi koydunuz, buyrun cevaplayın!" yayımlanan yazısıyla günün kaybedeni Ali Karahasanoğlu oldu..
Sevgili Ali (Karahasanoğlu).
Dünkü Yeni Akit'te "Madem taşın altına elinizi koydunuz, buyrun cevaplayın!" yayımlanan yazına şöyle başlıyorsun:
"Soyut anlatımları geçelim..
'Ona da dokunmayalım, buna da' ikiyüzlülüğüne dalmayalım..
Somut konuşalım.. Somut yazalım..
Konuştuğumuzun, yazdığımızın bir anlamı olsun."
*
Ne var ki yine de “somut” yazamıyorsun…
Soyutun dışına çıkamıyorsun…
Ya da…
“Somut” ve “soyut” arasındaki farkı bilmiyorsun…
O halde TDK’ya bakalım…
*
Somut: Doğada belirli olarak var olan, varlığı duyularla algılanabilen, elle tutulup gözle görülebilen…
Soyut: Varlığı ancak nesnede gerçekleşen (düşünce, kavram)…
*
Meselâ dini inançların tümü soyuttur…
Elle tutulan, gözle görülebilen değerler değildir dini değerler…
*
Somut ise gözle görebildiğimiz, elle tutabildiğimiz, ya da elle tutamayıp gözle göremesek bile teknolojik keşiflerle (Fizik ve kimyada) varlığı kanıtlanan varlıklardır…
*
Ve…
Din bir tek kişi için kural koymaz, bir tek kişi için günahın tarifini yapmaz…
Dinde yasakları delmek günaha girer, cezası öbür dünyada verilir…
Tabii mükâfatı da…
*
Adnan Oktar’a kızabilirsin Ali kardeş…
Ondan hoşlanmayabilirsin de ama…
Onu din adına yargılayamazsın…
“Günaha girdiğini” iddia ederek onun özel hayatına karışamazsın…
Eğer toplumu şiddete, ahlaksızlığa (Kanunlarda tarifi olan şekilde.) teşvik ediyorsa o zaman da sana ihtiyaç yok…
Ama istersen savcılığa şikâyet edersin, savcı gerek görürse soruşturma başlatır…
Gerek de görürse dava açılmasını ister…
*
Yani Ali kardeş, “Adnan Oktar günaha giriyor… Adnan Oktar kadının şerefini üç paralık ediyor” diyerek suçlayamazsın…
Suç somut bir delile dayanmalıdır…
Günahın ise delili soyuttur…
*
Ama sen her zaman aynı ayıbı, aynı tahammülsüzlüğü yapıyorsun be kardeşim.
İnsanları din üzerinden yargılıyorsun.
Günahı “suç” gibi göstermeye çabalıyorsun.
*
Bu arada; Adnan Oktar haberlerini veren medyaya da kin ve nefret kusuyorsun…
Sana ne Ali kardeş…
O medya kurumlarının patronu musun?..
Genel yayın yönetmeni misin?..
*
Liberal demokrasi böyle bir şeydir kardeşim...
Yasalara mugayir olmamak şartıyla dileyen dilediği gibi haber yapar…
*
Hem; Adnan Oktar “ben ilahiyatçıyım” diye çıkmıyor ki ortaya…
“Ben dindarım” diyor…
Sana ne adamın ve kadın çalışanlarının dindarlık anlayışından?..
Dinlerini senin gibi yaşamak zorundalar mı?..
*
Seküler birilerini uyarmak Diyanet İşleri Başkanı’nın hakkı da görevi de değil Ali kardeş…
Ama…
“İlahiyatçı” kimliği taşıyan birileri “bidat” yapıyorsa tabii ki uyaracak…
*
Yahu Ali…
Adnan Oktar ayet uydurmuyor ki…
Ya da olmayan bir ayeti varmış gibi anlatmıyor ki…
Adamın din yorumu öyle…
Sana düşen saygı göstermesen de tahammül etmek…
*
Bak Ali kardeş…
Bir gazeteye mektup gönderen bir okurun, “17 yaşındayım.. Sevgilimle el ele tutuştuğumda ...” diye başlayan ve arkasını getirmeye utandığın o cümle var ya o cümle…
O cümlede delikanlı “sevgilim” dediği birinin elini tutuyor…
Bundan sana ne?..
Burada sen “üçüncü” kişisin…
Üçüncü kişiye ne yemek düştüğünü öğrenmek istersen deyimler sözlüğünü aç bak…
*
Yahu arkadaş…
Kuran kursu hocası küçücük erkek çocukların ırzına geçer…
Küçücük kız çocukları taciz eder sesini çıkarmazsın…
Ama…
17 yaşında bir delikanlı sevgilisinin elini tutunca kamışına su yürüdüğünü söylediğinde “ahlaksızlık” dersin…
*
Yok Ali yok…
İki sevgili arasındaki bu ilişki günümüzde aşkın tarifi…
Haaa…
Delikanlı genç kızın elini zorla, şiddet uygulayarak tuttuysa bak işte orada o delikanlıyı görsem façasını ben bozarım…
Yok yok…
“Günaha giriyorsun” diyerek değil…
“Taciz suçu işliyorsun” diyerek bozarım façasını…