MEDYA KÖŞESİ

AKP’den bağımsız İslamcılık kaldı mı?

"AKP’den bağımsız İslamcılık kaldı mı?" sorusuna yanıt arayan Ruşen Çakır günün en çarpıcı AKP değerlendirmesine imza attı...

AKP’den bağımsız İslamcılık kaldı mı?
GAZETECİLER.COM
Değişen AKP tartışması köşe yazılarının popüler konuları arasında yer alırken günün en çarpıcı AKP değerlendirmesi Vatan yazarı Ruşen Çakır'dan geldi. İktidar partisinin Refah Partisi ile başlayan bir sürecin en büyük aktörü olduğunu yazan Çakır "AKP’den bağımsız İslamcılık kaldı mı?" sorusuna yanıt aradı.

AKP'nin 10 yıllık iktidarıyla birlikte İslamcılığın devletle iç içe geçip bir “devlet projesi” haline geldiğini yazan Ruşen Çakır, Türkiyedeki siyasi İslami geleneğin AKP ile birlikte devletle çok güçlü bir entegresyon yaşadıklarını vurguladı. Çakır Başbakan Erdoğan'ın Türkiye İslamcılığının ufuk ve sınırlarını “devletin çıkarları”na göre belirlediğini söylerken bunun dış politikadaki karşılığını da Suriye, İran, ABD ve İsrail örnekleri üzerinden ortaya koydu.

İşte Çakır'ın yazısındaki ilgili bölüm:

Bundan yaklaşık 10 yıl önce ülkemiz İslamcılarının hatırı sayılır bir bölümü Türkiye’nin Irak’ın işgaline dahil olmasına, yani AKP’nin politikalarına karşı çıkmış, bu uğurda sokaklara dökülmüştü. 1 Mart 2003 tezkeresinin geçmemesinde, diğer bir deyişle çok sayıda AKP milletvekilinin hayır oyu kullanmasında bu İslamcı kampanyanın etkisi küçümsenemez. Günümüzdeyse İslami hareket içinde yer alıp da AKP’nin Suriye politikalarını eleştirenler ciddi anlamda marjinal bir konumdalar.

“Neden?” sorusunu, kestirmeden “Çünkü Saddam Sünniydi, Esad ise Alevi” diyerek mezhepler üzerinden cevaplayanlar var. Bazılarıysa dün Irak’ta bugün Suriye’de gözlendiği gibi bir halk hareketi olmamasıyla açıklamaya çalışıyor aradaki farkı. Bana göreyse esas neden son 10 yıl içerisinde İslami hareketin nerdeyse tümüyle bir “devlet projesi” haline gelmiş olması.

AKP devlet olunca

Dünkü yazımda da belirttiğim gibi Türkiye İslamcılığının ufuk ve sınırlarını belli bir aşamadan sonra büyük ölçüde AKP iktidarının (daha doğrusu Recep Tayyip Erdoğan’ın) “devletin çıkarları”na göre belirlediğini düşünüyorum. Bu birdenbire gerçekleşmedi, bir süreç sonunda oluştu. Bu sürecin startı da 2002 genel seçimlerinin değil 1994 yerel seçimlerinin ardından verildi. İslami hareketin en dinamik unsuru olan entelektüeller önce Refah Partili belediyeler, ardından kısa süreli Refahyol hükümetleri tarafından istihdam edilerek sistemin merkezine taşındı. Kuşkusuz AKP’nin tek başına iktidarıyla birlikte sisteme entegre olma süreci alabildiğine hızlandı; Ergenekon, Balyoz vb. soruşturmaların yardımıyla askeri vesayetin sonlandırılmasına paralel olarak AKP sadece “hükümet” değil aynı zamanda “iktidar”, yani “devlet” olunca İslami hareketin sistemin merkezine taşınması büyük ölçüde tamamlanmış oldu.

İtiraz değil sabır

AKP iktidarının öncesini hatırlayalım: İslamcılık denince akla ilk olarak başörtüsü sorunu ve eylemler geliyordu. AKP iktidarının ilk yıllarında bu sorun sürdü ancak İslamcılar protesto etmek yerine sabretmeyi tercih ettiler. Bir diğer şikayet konusu olan İmam Hatip Liseleri için de aynı tutumu benimsediler ve aşamalı olarak her ikisinde de talepleri büyük ölçüde yerine geldi. Buna karşılık başörtülülerin milletvekili seçilebilmesi ve kamuda çalışmaları gibi talepler hâlâ ortada duruyor ama bu konularda çok cılız şikayetlerden başka bir şey duymuyoruz.

Dün İslamcılığın kendini gösterdiği diğer bir alan dış politika, özellikle İslam dünyasında yaşanan gelişmeler, buna bağlı olarak Batı ve İsrail karşıtlığıydı. AKP iktidarının başlangıçta hem ABD, hem AB, hem de İsrail’le iyi ilişkiler yürütmeye çalışması İslamcılar tarafından biraz kuşkuyla, biraz da “zaruret” gerekçesiyle anlayışla karşılandı. Davos’ta yaşanan “one minute” olayı ve arkasından İsrail’le ilişkilerin kopma noktasına gelmesiyle birlikte kaygılar büyük ölçüde giderildi. Tam da bu noktada Mavi Marmara olayının, İslamcılığın devletle iç içe geçip bir “devlet projesi” haline gelmesinin en çarpıcı örneklerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. İlerde bu konuyu ayrıca ele alma sözü verip İsrail aleyhtarlığının aşırı bir şekilde öne çıkması, çıkartılması sayesinde örneğin ABD’nin İran’a karşı Türkiye topraklarında “füze kalkanı” inşa etmesine ciddi İslamcı bir itiraz gelmediğini de hatırlatalım.

Yazının devamı için
ÇOK OKUNANLAR