Akın Birdal'dan canlı yayında çağrı
1996 yılında PKK’nın kaçırdığı sekiz askeri alan heyette yer aldıktan sonra ifadesi alınan, günlerce nezarethanede tutulan, saldırıya uğrayan, andıçlanan ve suikasta uğrayan Birdal canlı yayında Cumhuriyet Savcılarına çağrıda bul
1996 yılında PKK'nın kaçırdığı sekiz askeri alan heyette yer aldıktan sonra ifadesi alınan, günlerce nezarethanede tutulan, saldırıya uğrayan, andıçlanan ve suikasta uğrayan Birdal canlı yayında defalarca Cumhuriyet Savcılarına çağrıda bulunarak, "Bir Cumhuriyet Savcısı bu ifadeleri dinleyip soruşturma açmalı" dedi.
ASKERLERİ ALMAYA GİTTİĞİMİZDE SALDIRIYA UĞRAYACAĞIMIZI DUYDUK
Oraya gitmek, karşılaşmak devletçe başka şekilde algılandı. PKK'ya meşruiyet kazandırıldığı şeklinde algılandı. İlk gidişimizde alamadık. 3 ay sonra tekrar gittiğimizde alabildik. İlk gidişimize ilişkin daha sonra bir takım duyumlarımız oldu. Bir takım istihbarat örgütlerince, orada saldırıya uğrayacağımız ve sonra da çatışmada yaşamımızı yitirdiğimiz şeklinde. Sonradan Ankara'dan gelen bir emirle durdurulmuş bu.
8 ASKERİ ALMAYA GİTTİĞİMİZDE GENELKURMAY "8 BİN ASKER FEDA OLSUN" DEDİ
Biz 8 askeri getirmeye gittiğimiz zaman, genelkurmaydan, çok üst düzeyde, 8 bin asker feda olsun, değil 8 asker, neden gidip onları muhatap alıyorlar denilmiştir. Bu sorunun çözümsüzlüğünden, bugün de bu savaşın ekonomik ve siyasi rantını yitirmek isteyemeyen bir avuç insan bugün de var. Ama büyük bir çoğunluk gerçekten büyük bir umut içinde. Bu fırsatın bu kez heba edilmesini istemiyorlar.
İMRALI'YA SAYIN BEŞİR ATALAY GİTMELİ
Bence bir istihbarat örgütü üzerinden gidilmemeli. Bu işin muhatapları belli. Devlet, AK Parti, Başbakan Sayın Erdoğan... Kandil, BDP ve İmralı... Neden kamu görevlileri üzerinden gidiyor. Aldı, gitti, getrdi, kim gidecek. Sayın Başbakan gitmeyebilir ama başbakan yardımcısı Sayın Beşir Atalay gidebilir. Doğrudan bu mesele konuşulabilir. Eğer bu süreç barış ve bu barışla birlikte çözüm, eşitlik adalet bir arada yaşama, demokratik ve sivil bir toplum inşasında kararlıysak ve bunu içselleştirmişsek doğrudan müzakere başlamalı. Sivil kurumlardan parlamentodan bunu izleyecek kamuoyunu doğrudan bilgilendirecek bir kurul oluşturulabilir.
MİT GEÇMİŞİYLE YÜZLEŞMELİ
Türkiye'deki bir takım istihbarat örgütleri henüz geçmişiyle hesaplaşmamıştır, yüzleşilmemiştir. Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu'na, 28 Şubat mağduru olarak ben de çağrıldım. Mit'ten genelkurmaydan emniyetten ve kimi istihbarat örgütlerinden çağrılan kişiler gelmediler ve istenilen belgeleri vermediler. O zaman ben kendilerine şunu önerdim. Buradan bir şey çıkacağını bugünkü koşullarda doğrusu ben de düşünmüyorum. Ama şunu umut ederek geldim dedim; yetkilerle donatılmış özel bir yasayla gerçekleri araştırma Ve adalet komisyonunu oluşturun O zaman özel yasa ve yetkilerle kılınış bir komisyonun çağrısına kimse gelemiyorum demez. Hala bizim suikast erde ve benzeri suikastlarda Mit'in sicilinde bu kayıtlar var.
AVCI VE EYMÜR'ÜN İFADELERİ SUÇ DUYURUSU KABUL EDİLMELİ
(Hanefi Avcı ve Mehmet Eymür'ün Akın Birdal'ı MİT içinden birileri öldürmek istedi açıklamalarının hatırlatılması üzerine) Bu açıklamalar cumhuriyet savcılarınca suç duyurusu olarak kabul edilmeli ve hemen MİT'de adı geçen o kişilere gelin bakalım denilmeli.
28 ŞUBAT'IN FAİLLERİ MECLİS'E GELİP MAĞDUR ROLÜ OYNADI
Bence 28 Şubat'ın salt askeri boyutu ele alındı. Oysa bunun başka ayakları var. siyasi boyutu, yargı boyutu, medya boyutu, işveren ve işçi örgütleri 28 Şubatı destekleyen ilanlar verdiler. Bu failleri ve suç ortakları bence TBMM'ye gelip mağdur rolü oynadılar. Gazete patronları, meslektaşlarını hedef gösterenler. Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar ve Akın Birdal manşetten verildi, alçakları tanıyalım diye. Ama bunlar özeleştiri yapmadılar.
BİR CUMHURİYET SAVCISINDAN ÇAĞRI BEKLİYORUM
28 Şubat davasından 76 kişi tutuklu, 100 kişi sanık, 400'e yakın da müşteki var. başta eski başbakan Tansu Çiller olmak üzere. Ben bekliyorum, bu soruşturmayı açan cumhuriyet savcısından, bu 28 Şubat'ın mağdurlarından biri de sizsiniz diyerek benim ifademe başvurması, bilgi alması gerektiğini düşünüyorum. Ne yazık ki hiçbir ses çıkmadı. Gerçekten bu süreci yaratan kişilerin orada mağdur olarak, müşteki olarak rol alması bile bu dosyanın güvenirliği üzerinde büyük bir kuşku yaratıyor.
TUNCAY GÜNEY'E SORU
Tuncay Güney, geçtiğimiz günlerde bir televizyon kanalında yeni bir takım iddialarda savlarda bulundu bizimle ilgili, ad vererek. Akın Birdal neden vuruldu biliyor musunuz? diye sordu ve yanıtını vermedi. Gazeteci İsmail Saymaz şunu sordu Tuncay Güney'e "Akın Birdal suikastında ele başı olarak adı geçen Semih Tufan Gülaltay'a Yozgat Cezaevi'nde hangi sıfatla gittiniz! Veli Küçük sizi görevlendirdi mi?" sorusunu sorduğu zaman birden panikledi ve yanıt veremedi. Bir Cumhuriyet Savcısı bu ifadeleri dinleyip derhal soruşturma açmalı. Kimin adına gitti Yozgat Cezaevi'ne, kim görevlendirdi, Veli Küçük ile ilişkisi nedir ve o görüşmede neler konuşuldu? Bakın bunlar yok. Sayın Cumhuriyet Savcıları bizim gib, sıradan sade yurttaşlar gibi, akşam haberleri izliyorlar mı, ya da gazeteleri bizim gibi gündemi tutmak ve ne yapmak gerekir sorusuna yanıt arayan insanlar gibi mi takip ediyorlar? Yoksa bir hukuk insanı olarak o işi, bir yanlışın, bir kuşkunun giderilmesi konusunda kendilerini görevli mi saymıyorlar doğrusu bunlar hep ele alınması gereken şeyler. O nedenle TBMM'ye bence çok önemli rol düşüyor bu süreçte.
BİRAND'IN CENAZESİNDE ANDIÇLAYANLAR VE ANDIÇLANANLAR BULUŞTU
Birand'ın cenazesinde andıçlayanlarla, andıçlananlar bir aradaydı. Genelkurmayın silahlı kuvvetlerin çelenkleri vardı. Üniformalı, üst rütbeli subaylar geldiler. Ben de Cemre Hanım'a ve Umur'a taziyede bulunurken, tabi ilk kez karşılaştık ve kendimi tanıttığım zaman Cemre Hanım elimi tutu ve Umur'a bak işte babanla birlikte andıçlananlardan arkadaşlardan Akın Birdal.
ALÇAKLAR YAZISINI YAZAN OKTAY EKŞİ, KENTER TİYATROSUNDA BANA MERHABA DEDİ
Alçaklar yazısını yazıp da, o günlerde bir basın konseyini başında olan Oktay Ekşi, Kenter Tiyatrosu'nda bir gala da karşılaştığımızda bana hiçbir şey olmamış gibi merhaba dedi. Olacak bir şey değil. İnsanlık onuru diye bir şey var. Birleşmiş Milletler'de yıllarca atölye çalışmalarının sonucunda elde edilen kavram ve değer. Şimdi biz bu insanlığın yarattığı değerleri yok mu sayacağız. Dayanışma, paylaşma, insanlık onuru, kimlik, kişilik, dil. İnsanlık soyu böyle gelişecek, korunacak ve yükselecek. Bu değerleri yok sayarak, başkalarını aşağılayarak, ihbar ederek, suçlayarak reddederek olmaz.
DAVADA GİZLİ TANIK DİYE BİR ŞEY OLMAZ, ONLARIN GÜVENİLİRLİĞİ NEDİR?
(Şemdin Sakık'ın Ergenekon davasındaki tanıklığı, davaya bakışınızı değiştirdi sorusu üzerine?) Benim davaya bakışımı değiştirmesinden çok, gizli tanık diye bir şey olmaz. O Gizli tanıkların gerçekten güvenirliği nedir? Nasıl itibar edilecek. Suçlayan gün geliyor suçladığı insandan