MEDYA KÖŞESİ

Akif Beki, Ahmet Sever'in kitabını yazdı: Peki bana neden madik attı?

Hürriyet yazarı Akif Beki, 11.Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün başdanışmanı Ahmet Sever'in yazdığı kitabı köşesine taşıdı.

Akif Beki, Ahmet Sever'in kitabını yazdı: Peki bana neden madik attı?
Hürriyet gazetesi yazarı Akif Beki, bugünkü yazısında 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün başdanışmanlığını yapan gazeteci Ahmet Sever'in kitabına ilişkin yorum yaptı. 

Sever'in Gül ile geçirdiği 12 yılı anlattığı kitabın; Abdullah Gül'ün, Erdoğan'ın iyi huylu, güzel ahlaklı ve dürüstlük timsali olan tarafını aktardığını belirten Beki, "Fakat her nasılsa keramet Erdoğan'daymış gibi gelişti olaylar" dedi.

Sever kitapta, Başbakanlığı sırasında Tayyip Erdoğan'ın basın sözcülüğünü yapan gazeteci Akif Beki’nin bazı gazetecilere Köşk yasağı uygulanmasını istediğini yazmıştı.

Akif Beki'den Köşk'e gazetecilere akreditasyon talebi!

GÜL'ÜN KUYRUK ACILARININ TOPLAMI

Ahmet Sever'in bu kitapla Gül'ün yenmiş hakkını iade ettiğini belirten Beki, "Kitap için, Gül'ün kuyruk acılarının toplamı da diyebilirsiniz yani" yorumunda bulundu.

İşte Beki'nin yazdıklarından çarpıcı bölümler:

Hikâyeyi baştan sona yanlış biliyormuşuz. Daha dün gözümüzün önünde olup bitenlerin içyüzü bildiğimiz gibi değilmiş. Asıl karakterle yan karakterin yer değiştirdiği bambaşka bir hikâye anlatıyor bize Ahmet Sever.

Nasıl yani demeyin... Suçu hep başkasına atan, kabahati hep yanındakinin üstüne yıkan bir kahraman gördünüz mü siz?

KOLTUK GİTTİ SATIŞLAR BAŞLADI

ERDOĞAN hep yanlış, Gül hep doğru. Kitabın ana fikri bu ama arada başka hesaplar da görüyor. Benden de intikam alıyor mesela.

Başbakanlık'ta akreditasyonu iptal edilen muhabir arkadaşlara Köşk'te akreditasyon açmış Sever. Ben de kendisini aramak yerine koruma müdürünü arayıp 'Onları almayın' demişim. Mesajım iletilince 'Sakın bunun için beni aramasın' diye gıyabımda çok sert konuşmuş. Bunu yazıp, peşine de 28 Şubat sürecinde Genelkurmay'ın bana yaptığının aynısını başkalarına yaptığımı ekliyor.

Ahmet Sever ne o zaman ne sonrasında hiçbir gün benle bu tonda, bu mertlikte, bu toklukta konuşmadı, bu bir.

Kaybedecek şeyi kalmayınca cesaret geliyor demek ki insana.

Aramızda böyle bir diyalog asla geçmedi, bu da iki. Başbakanlığa getirmeye çalıştığım akreditasyon sisteminin dün arkasındaydım, bugün de arkasındayım.

Aradan 7 yıl geçti, belki 700 kere yazarak, konuşarak bunun hesabını verdim. Erinmeden, üşenmeden bir 700 kere daha veririm. Hatasıyla sevabıyla yaptığım işin sorumluluğundan kaçmadım, kefaretini ödememek için üstümden atmaya kalkışmadım. 'Ben iyiyim, o kötü, çok çabaladım ama onu engelleyemedim' satışlarına tenezzül etmedim, etmem de.

Genelkurmay, kurumsal akreditasyon uyguladı. Her zaman karşı çıktım. Amerikan tarzı, açık ve şeffaf kriterlere dayalı bireysel akreditasyon modelini esas aldım. Genelkurmay'ın uygulamasıyla uzak yakın bir alakası yoktu.

Öyleyse neden mi bana madik attı Ahmet Sever?
Kuyruk acısından...

Aklı sıra Gül'ün görev süresi bittikten sonra kaleme aldığım "Cumhurbaşkanlığı uçağında biten bir 28 Şubat" başlıklı yazımın rövanşını alıyor. "Kişisel 28 Şubat'ımın sonu olarak da okuyabilirsiniz" diye başlayan ve şöyle devam eden bir yazıydı: "Aslına bakarsanız, Ahmet Necdet Sezer zamanında bile Kanal 7 kadrosundan istisnasız hepsine çağrıldığım Köşk resepsiyonlarına son yıllarda davet almıyordum..."

* * *

İki satırlık eleştiri karaladığı için Sayın Gül'ün engin hoşgörüsüne toslayan gazetecilere bizzat aracılık etmişliğim vardır. Uzakta aramayın, bir örneği de benim. Sadece ben çizik yemekle kalmadım, karımın işiyle bile uğraşıldı. 28 Şubat hoyratlığında dahi bu raddeye vardırmamışlardı akreditasyon işini.
Yine de kişiselleştirmedim. 'Birlikte şunu yaptık, buraya gittik, benden şunu istedi, bunu söyledi' diye ifşaatta bulunmadım. Ağzımı açıp tek kelime dedikodusunu etmedim.

Yetmedi demek... Ben yine de bu kadarla yetiniyorum.

ÇOK OKUNANLAR