AK aydınların İdris Naim Şahin eşiği...
Çırağa saydırıp 'usta'yı görmezden gelen bir eleştirinin dönüştürücü gücü olabilir mi? İşte AK aydınların gelip dayandığı eşik de tam olarak burada başlıyor.
GAZETECİLER.COM
Muhalif yandaş ayrımı olmaksızın hemen her çevrede dizginlerinden boşanmış bir İdris Naim Şahin isyanı yaşanıyor. İçişleri Bakanı'nın Uludere katliamı için yaptığı akıllara ziyan açıklamalar infial yaratırken ilginç bir eşiğe gelip dayandık. Ancak hükümet ve siyasetin değil aydınların karşı karşıya kaldığı bir eşik bu.
Hüseyin Çelik'in Bakan Şahin'i boşa çıkardığı açıklamalar henüz tazeliğini korurken Başbakan Erdoğan havaalanındaki basın toplantısında hesapları yine bozdu. Başbakan'ın İdris Naim Şahin'in açıklamasında eleştirdiği tek nokta Bakan'ın Hava Kuvvetlerini işaret etmesi oldu. Kaçakçılık konusunda ise Bakan'la parelel bir tutum gösterdi. Hatta tazminat, özür, terör başlıkları altındaki yorumları Bakan Şahin'in infial yaratan sözleriyle içerik olarak örtüştü. Başbakan son olarak da hem partisine hem de medyaya "susun, konu kapanmıştır" çağrısı yaparak AK aydınların kucağına bombayı bıraktı...
Görülüyor ki Bakan Şahin, üslup ve seviye sorunları dışında Başbakan'dan çok da farklı bir yerde durmuyor. Peki resim buyken Başbakan'ı es geçip doğrudan İdris Naim'e uzanan bir eleştirinin sahici, dürüst ve ahlaklı olduğunu söylemek mümkün mü? Çırağa saydırıp 'usta'yı görmezden gelen bir eleştirinin dönüştürücü gücü olabilir mi? İşte AK aydınların gelip dayandığı eşik de tam olarak burada başlıyor. İdris Naim Şahin için eline kalemi alan yazıyor da yazıyor... Ama Şahin'in arkasındaki esas iradeye söz söyleyen çok az kalem var. Onların da temel argümanı "bu tutum PKK'ya yarıyor" noktasında kendini açık ediyor. Yani mevcut tutumun PKK'ya yarar sağladığını düşünmese Başbakan'dan özür falan talep etmeyecek. Çok daha içler acısı bir tutum ise Hüseyin Çelik'in açıklamasını referans alıp, Başbakan'ı bypass ediyor. Yani hükümeti Başbakan'ın değil Çelik'in temsil ettiğine kendini ikna edecek kadar hayallerde yaşıyor. Kafayı kuma gömüyor, kurmaca bir dünyanın içinde siyasi analiz yapıyor ve demokrat olmaktan da vazgeçmiyor.
Bakan Şahin'e yönelik eleştirilerin anlam kazanması ve gerçeklikle bir bağ kurması için Başbakan'ı es geçmek bir yana eleştirilerin odağına koyması gerekir. Elbette bu noktada iktidarın sağına soluna köşesine gölgesine değil ta kendisine söz söylenmiş olur ki AK aydınların henüz böyle bir tecübesi yok.
Peki bundan sonra ne olacak? AK aydınlar; Başbakan'ı Başbakan'a rağmen Bakan Şahin'in karşısında göstermeden, PKK temalı şoven argümanlara dayanmadan, katliamı gizemli odaklara fatura edip hükümeti "olayın asıl mağduru" gibi resmetmeden, Hüseyin Çelik'i iktidarın asıl sahibi gibi kakalamaya çalışmadan sözünü söyleyecek, adalet talep edecek bir iradeye sahip mi? Geleneksel Cumhuriyet aydını ile askeri vesayet arasındaki emir komuta zinciri yeni aktörlerle aynen devam edecek mi? Sağdan sola liberalden muhafazakara uzanan geniş bir alana oturmuş olan hükümete yakın aydınların karşı karşıya kaldığı eşik bu. Şimdilik umutlu olmak için hiç bir sebep yok. Ancak, Yeni Şafak yazarı Ali Akel örneğinde görüldüğü gibi bu eşiğin kimin sözünün kıymetli olduğunu anlamak açısından faydalı olacağı da ortada.
Muhalif yandaş ayrımı olmaksızın hemen her çevrede dizginlerinden boşanmış bir İdris Naim Şahin isyanı yaşanıyor. İçişleri Bakanı'nın Uludere katliamı için yaptığı akıllara ziyan açıklamalar infial yaratırken ilginç bir eşiğe gelip dayandık. Ancak hükümet ve siyasetin değil aydınların karşı karşıya kaldığı bir eşik bu.
Hüseyin Çelik'in Bakan Şahin'i boşa çıkardığı açıklamalar henüz tazeliğini korurken Başbakan Erdoğan havaalanındaki basın toplantısında hesapları yine bozdu. Başbakan'ın İdris Naim Şahin'in açıklamasında eleştirdiği tek nokta Bakan'ın Hava Kuvvetlerini işaret etmesi oldu. Kaçakçılık konusunda ise Bakan'la parelel bir tutum gösterdi. Hatta tazminat, özür, terör başlıkları altındaki yorumları Bakan Şahin'in infial yaratan sözleriyle içerik olarak örtüştü. Başbakan son olarak da hem partisine hem de medyaya "susun, konu kapanmıştır" çağrısı yaparak AK aydınların kucağına bombayı bıraktı...
Görülüyor ki Bakan Şahin, üslup ve seviye sorunları dışında Başbakan'dan çok da farklı bir yerde durmuyor. Peki resim buyken Başbakan'ı es geçip doğrudan İdris Naim'e uzanan bir eleştirinin sahici, dürüst ve ahlaklı olduğunu söylemek mümkün mü? Çırağa saydırıp 'usta'yı görmezden gelen bir eleştirinin dönüştürücü gücü olabilir mi? İşte AK aydınların gelip dayandığı eşik de tam olarak burada başlıyor. İdris Naim Şahin için eline kalemi alan yazıyor da yazıyor... Ama Şahin'in arkasındaki esas iradeye söz söyleyen çok az kalem var. Onların da temel argümanı "bu tutum PKK'ya yarıyor" noktasında kendini açık ediyor. Yani mevcut tutumun PKK'ya yarar sağladığını düşünmese Başbakan'dan özür falan talep etmeyecek. Çok daha içler acısı bir tutum ise Hüseyin Çelik'in açıklamasını referans alıp, Başbakan'ı bypass ediyor. Yani hükümeti Başbakan'ın değil Çelik'in temsil ettiğine kendini ikna edecek kadar hayallerde yaşıyor. Kafayı kuma gömüyor, kurmaca bir dünyanın içinde siyasi analiz yapıyor ve demokrat olmaktan da vazgeçmiyor.
Bakan Şahin'e yönelik eleştirilerin anlam kazanması ve gerçeklikle bir bağ kurması için Başbakan'ı es geçmek bir yana eleştirilerin odağına koyması gerekir. Elbette bu noktada iktidarın sağına soluna köşesine gölgesine değil ta kendisine söz söylenmiş olur ki AK aydınların henüz böyle bir tecübesi yok.
Peki bundan sonra ne olacak? AK aydınlar; Başbakan'ı Başbakan'a rağmen Bakan Şahin'in karşısında göstermeden, PKK temalı şoven argümanlara dayanmadan, katliamı gizemli odaklara fatura edip hükümeti "olayın asıl mağduru" gibi resmetmeden, Hüseyin Çelik'i iktidarın asıl sahibi gibi kakalamaya çalışmadan sözünü söyleyecek, adalet talep edecek bir iradeye sahip mi? Geleneksel Cumhuriyet aydını ile askeri vesayet arasındaki emir komuta zinciri yeni aktörlerle aynen devam edecek mi? Sağdan sola liberalden muhafazakara uzanan geniş bir alana oturmuş olan hükümete yakın aydınların karşı karşıya kaldığı eşik bu. Şimdilik umutlu olmak için hiç bir sebep yok. Ancak, Yeni Şafak yazarı Ali Akel örneğinde görüldüğü gibi bu eşiğin kimin sözünün kıymetli olduğunu anlamak açısından faydalı olacağı da ortada.