MEDYA KÖŞESİ

Ahmet Kekeç'ten Özkök'e yanıt: Demek 2 Kasım'da...

Kısacası, biz “yandaşlar”ın dönemi kapanıyor, “bağımsız gazeteciliği” şiar edinmiş Ertuğrul Özkök’lerin dönemi başlıyor. Dolayısıyla, Türk basınında da yepyeni bir sayfa açılıyor

Ahmet Kekeç'ten Özkök'e yanıt: Demek 2 Kasım'da...
GAZETECİLER.COM -

Star yazarı Ahmet Kekeç, bugün köşesinde Ertuğrul Özkök'ün "sabır" önerdiği ve 2 Kasım sabahı yeni bir dönem başlayacak diyen yazısına ilginç bir yanıt verdi.

İşte o yazıdan dikkat çeken bölümler:

Kankam Ertuğrul Özkök“Sabır” diyor, “bir dönem kapanıyor, yeni bir dönem başlıyor.”

2 Kasım itibariyle yepyeni bir Türkiye’ye uyanacakmışız. Karanlıklar, hukuksuzluklar, kayırmacılıklar, baskılar geride kalacakmış.

Bir dönem kapanıyor ama kapanan dönemin hasarını kapatmak kolay olmayacak... Enkaza çevrilen adaleti, kutuplaşan duyguları, yıkılan yuvaları, paramparça olan devleti, komşularla harabeye, düşmanlığa dönüşen ilişkileri tamir etmek yıllar alacak...

Ertuğrul Özkök böyle diyor.

Kısacası, biz “yandaşlar”ın dönemi kapanıyor, “bağımsız gazeteciliği” şiar edinmiş Ertuğrul Özkök’lerin dönemi başlıyor. Dolayısıyla, Türk basınında da yepyeni bir sayfa açılıyor

Hadi açılsın da, şu Ertuğrul Özkök’ler dönemine bakalım bir...

Bakalım nasılmış bağımsız gazetecilerin asr-ı saadeti?

Bir tarihte, Hürriyet gazetesinin de destek verdiği bir “Beyaz Enerji Operasyonu” başlatılmıştı. Düğmeye basan “el”, Hürriyet gazetesinin pek muteber bulduğu ve arada sırada “haber kaynağı” olarak kullandığı bir komutandı.

O komutanın ismi açıklanmadı.

Daha doğrusu, dönemin Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök ve yamağı Sedat Ergin, o komutanın ismini gizlemekle övündüler. Çünkü, 28 Şubat’ın kudretli generallerinden Erol Özkasnak, ısrarla bu isme ulaşmaya çalışıyordu; “kaynak” konusunda Hürriyet’i sıkıştırıyordu. Özkök ve Ergin de direniyordu.

Gazeteci haber kaynağını açıklamak zorunda değilmiş. Dolayısıyla, düğmeye basan “el”in ismini vermek medya etiğine sığmazmış. Özkök ve yamağı Ergin böyle diyordu

Hürriyet’çilerin verdiği bu “medya etiği” dersi üzerine Erol Özkasnak şu açıklamayı yaptı: “Genelkurmay karargâhıyla çalışabilmek için askerî kaynaklı haber kırıntılarını bile manşet yaparak komutanlara yaranmaya çalışan, karargâh bir şey söylemeden haber kaynaklarını ihbar eden kalemler, bugün beni kaynak soruşturması yapmakla suçluyorlar.”

Özkasnak’tan fırçayı yiyen ikili, 28 Şubat sürecinde “öyle inandıkları için” askere yaranmaya çalıştıklarını (yani haber kaynaklarını açıkladıklarını) itiraf etmek zorunda kaldılar.

Özkasnak’ı kızdıran olayı hatırlayalım:

Hürriyet’in Ankara temsilcisi Sedat Ergin, “cumhuriyete gönül vermiş biri olarak”, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya’yı” komutanlık konutunda “ziyarete” gidiyor.

Başbakan Necmettin Erbakan, Libya gezisinden henüz dönmüş.

Ortalık gergin.

Sedat Ergin ve “arkadaşları” müdahale beklentisi içindeler.

Güven Erkaya diyor ki: “Bu defa işi silahsız kuvvetler çözmeli... Sivil güçler, milletvekilleri, Meclis... Çözümü bu güçlerde, bu platformlarda aramalı.”

Erkaya’’nın sözleri, ertesi gün, “üst düzey bir komutan”a atfen, Hürriyet’in manşetine taşınıyor. Ardından da “postmodern darbe” olarak tanımlanan 28 Şubat müdahalesi geliyor.

Özkasnak’ın, kendisini “kaynak araştırmakla” suçlayan Özkök ve Ergin’e verdiği cevap şu: “Beni kaynak araştırmakla itham edip medya etiği dersi veriyorsunuz... Peki, o gün haber kaynağınızı gizlemeyi neden aklınıza getirmediniz? Kaldı ki, buna cesaret dahi edemezdiniz...”

Cesaret edemezlerdi, çünkü “İşi bu defa silahsız kuvvetler halletsin” sözü bir temenni değil, bir direktifti. Onlar da direktife uygun davrandılar ve Güven Erkaya’nın sözünü manşete taşıdılar. Sorulduğu zaman da, ahlaksızlığı ele alarak, “Söz Erkaya Paşa’ya aittir” diye sağa sola fısıldadılar.

Böyle bir şey işte...

2 Kasım’da başlayacak “Ertuğrul Özkök’ler dönemi” böyle bir şey...

Dikkat isterim:

Bugün kendisi gibi düşünmeyenleri “yandaş” ilan edip bağımsızlığın keyfini süren arkadaş, o günkü cürümünü savunmak için, “Güven Erkaya’ya geçmiş olsun demek için gitmiştim” diyor.

Diyor ama “geçmiş olsun” demek için gittiği Erkaya’nın konutundan, “görevlendirilmiş” bir “silahsız kuvvetler neferi” olarak döndüğünü açıklayamıyor.

Kurduğu uygunsuz ilişkiyi tevil etmek için de, utanmadan şu cümleyi kuruyor: “O gün öyle yapmam gerekiyordu.”

ÇOK OKUNANLAR