MEDYA KÖŞESİ

Ahmet Kekeç: 'Kapalı devre yapıları ve ilişkileri sevmem'

Ahmet Kekeç: "Bu kanaatimi hep yazdım ama iddia ettiğiniz gibi, Fethullah Gülen’e (ve cemaatine) ölçüsüz övgülerde bulunmadım; sevmem kapalı devre yapıları ve ilişkileri."

Ahmet Kekeç: 'Kapalı devre yapıları ve ilişkileri sevmem'

GAZETECİLER.COM -

Dün köşesinde "Polemik sevmem. Boş insan işidir polemik. Gerekli insanlara, gereksiz enerji tükettirir." diyen Nuran Yıldız, kendisi ile ilgili bir yazı kaleme alan Ahmet Kekeç ile neden polemiğe girmeyeceğini yazmıştı.

Nuran Yıldız yazısında şöyle yazmıştı:

"Ahmet Kekeç'le de polemiğe girmedim, girmeyeceğim. Kendisi benim için, "ciddiye aldığım bir yazardır" demiş, sağ olsun. Ve. Fakat. Beyefendinin bu cümlesi, hayatımın tam da "ciddiye alınsam ne olur, alınmasam ne olur" safhasına denk geldi.

Hayata bakın ki, ciddiyet sorgulaması yaptığım bu günlerde.

"Dalgacı Mahmut" triplerinde her sabah gökyüzünü boyama isteğiyle tutuştuğum şimdilerde.

Medya ve siyaset dünyasının epeyce şahsı tarafından ciddiye alınır oldum.

Bir "öğretmen"i, bir tek öğrencileri ciddiye alsın o yeterli, gerisi hikâye.

İşin aslı başlarda ben de Kekeç'i ciddiye alır, okurdum. Dedim ya, bana göre muhafazakâr medyanın ağır abisi olabilirdi.

(Bu ülkenin temel sorunlarından biri ağır abisizlik. Bir yerde ağırlık yoksa hafif yelde bile sürüklenmek kaçınılmaz.)

Ağır abiliği sevmeyip, popülist takılmayı tercih edince. Kendisi gibi düşünmeyenlerin değerlerine saygı göstermeyince.

Kullandığı dili, popülizm uğruna heba edince.

Araştırmadan, akıl terazisinden vazgeçtim, vicdan terazisine vurmadan, FETÖ'nün taşeron gazetecileri gibi haksızlıklara sağır, kör olunca.

Kekeç'i okumayı bıraktım.

Eğer. Tam da "kendi adıma hesap vermeye hazırım" diye başladığı özeleştiriyi, kendi kalemiyle bir "özeleştiri mütalaasına" çevirirse, yeniden kendisini okumaya başlayabilirim.

Ben önemli değilim, kendisinin vicdanı rahatlar. "Aldatıldık" sürüsünden ayrılmış olur. Kanımca bu da Kekeç'e iyi gelir.

Aramızdaki okur-yazar ilişkisini, Kekeç'in üslubu belirleyecek gibi görünüyor."


Kekeç bu yazıya yine dikkat çeken bir yazı ile yanıt verdi. Yazısına not olarak eklediği uzunca bölümde Nuran Yıldız'ın yazdıklarına yanıt veren Kekeç, "İddia ettiğiniz gibi, Fethullah Gülen’e (ve cemaatine) ölçüsüz övgülerde bulunmadım; sevmem kapalı devre yapıları ve ilişkileri. “Yargısız infaz” yapmadım. Köşemde “tutuklanacaklar listesi” yayınlamadım, “Onlar gazeteci değil, terörist” şeklinde cümleler kurmadım. Arşiv ortada... Ergenekon soruşturmasını desteklemekle birlikte, gazetecilerin tutuklanmasına karşı çıktım." yazdı.


HAMİŞ:

Buraya kadar olan kısımda “yalancı”yı okudunuz.

Bundan sonrası “egosantrik” kişilik Nuran Yıldız’la ilgili.

Polemik sevmez Nuran Yıldız, çaktırmadan polemik yapıyor. Üstelik sürekli alan değiştiriyor. Yani, lafı ortaya atıp kaçıyor.

Laf kalabalığına getirip sıyırmak yok Nuran Hanım. Önce sorduğum soruya cevap verin

Size ne zaman, nasıl, hangi ifadeleri kullanarak “olmadık hakaretlerde” bulunmuşum? Bir örnek verebilir misiniz?

Sizinle polemik yapmaya bayılmıyorum.

Bir tarihte, başkasının gizliliğine (mahremiyetine) ilişkin çok ayıp bir tutumunuzdan dolayı eleştirmiştim.

Hâlâ ayıplarım o tutumunuzu...

Dedikodu bilgileriyle yazı yazmak, “öğretmen” iddiasındaki bir kişiye, hele bir hanımefendiye yakışmıyordu.

Bunu yazdım.

Belli ki, bu uyarım “travma” oluşturmuş sizde.

Eskiden beni ciddiye alırmışsınız... Mahallenin ağır abisi olabilirmişim... Çok ihtiyaç varmış buna... Bu imkânı tepmişim... Popülizm uğruna heba ettiğim dilimden dolayı artık ciddiye almıyormuşsunuz...

Bütün bunlardan bana ne hanımefendi!

İster ciddiye alın, ister almayın.

Ben sizi ciddiye alıp, “Ne zaman olmadık hakaretlerde bulunmuşum” diye soruyorum. Siz mugalata yapıyorsunuz. Söyleyin ki, özür dileyeyim.

Hayır, soruma cevap vermek yerine, “Ergenekon soruşturması” dönemindeki tutumumla beni itibarsızlaştırmaya (yargılamaya) çalışıyorsunuz.

Ergenekon konusunda, başlangıçta ne düşünüyorsam, aynı şeyleri düşünüyorum.

Bir darbe hazırlığı olduğuna, dostlarınız arasında bulunduğunu tahmin ettiğim kişilerin de bu hazırlıkların içinde yer aldığına (en azından bir darbeye hayır demeyeceklerine) hep inandım. Bana, Şener Eruygur’ların, İlker Başbuğ’ların, Hurşit Tolon’ların, Çetin Doğan’ların masum olduğunu anlatmayın.

Bu kanaatimi hep yazdım ama iddia ettiğiniz gibi, Fethullah Gülen’e (ve cemaatine) ölçüsüz övgülerde bulunmadım; sevmem kapalı devre yapıları ve ilişkileri. “Yargısız infaz” yapmadım. Köşemde “tutuklanacaklar listesi” yayınlamadım, “Onlar gazeteci değil, terörist” şeklinde cümleler kurmadım. Arşiv ortada... Ergenekon soruşturmasını desteklemekle birlikte, gazetecilerin tutuklanmasına karşı çıktım. Hiç hazzetmediğim Soner Yalçın’lar dahil... Kuddusi Okkır’a reva görülenlere üzüldüm, bu üzüntümü kaç kez yazdım. Bir vesileyle dostunuz olduğunu öğrendiğim İlker Başbuğ’un tutuklanmasını bile karşı çıktım. Başbuğ hakkındaki iddianameyi çok “özensiz” bulduğumu (13 yaşında örgüte sızmakla itham ediliyordu, insaf
diye bir şey kalmamıştı) sayısız yazımda ve televizyon konuşmamda dile getirdim. (Nagehan Alçı’yla ortak programımızda en çok İlker Başbuğ’a yapılan haksızlıkları konuştuk. İyi ki arşiv diye bir şey var.) 

Buna rağmen, sorumluluğum nispetinde hesap vermeye hazırım.

Beni, hâlâ arkasında durduğum tutumumdan dolayı sigaya çekeceğinize, önce “gazeteciliğinizi” (öyle ya, aynı zamanda gazetecisiniz siz) hatırlayın. 

Bir vesileyle dostunuz olduğunu öğrendiğim İlker Başbuğ Paşa’ya, “Anayasa Mahkemesi üyesi Paksüt’ü kabul ederken neden Genelkurmay’ın ışıklarını karattınız? Neden AK Parti’nin kapatılması için gayret gösterdiniz?” diye sorun, ondan sonra başıma ahlak abidesi kesilin.

Beni okumamakla cezalandıracağınızı söyleyerek, çaktırmadan takdir yetkisini de uhdenize alıyorsunuz. Bu ne bencillik!

Ben sizi okumaya devam edeceğim ama muhatap almayacağım.

Egonuzun ve huysuzluklarınızın takipçisi olamam bu saatten sonra.

Problemlerinizi kendiniz çözün. Ayrıca ne haliniz varsa görün!

ÇOK OKUNANLAR