Ahmet Hakan’ın 'kıl oluyorum' yazısına acil yanıt!
Ahmet Hakan'ın 'kıl oluyorum' dediği 'kim kime kaç kere çaktı' araştırması yeni bir polemik başlattı. Günseli Özen Ocakoğlu'ndan Hakan'a sert yanıt...
Ahmet Hakan'ın medya üzerinde yapılan istatistiki analizlere getirdiği eleştiri yeni bir polemiğin kapısını araladı. Polemikçiliği ile tanınan Ahmet Hakan, Marketing Türkiye dergisinin son sayısında "en polemikçi yazarlar"
araştırmasında herkese laf çakması ile açık ara ilk sırada yer almıştı. “Hangi köşe yazarı, hangi köşe yazarına kaç kere laf çakmış?” ya da “En polemikçi köşe yazarı kim?” türü sorulara yanıt verme iddiasındaki araştırmaları görünce hafiften kıl oluyorum." diyen Hürriyet yazarı, Marketing Türkiye dergisindeki araştırmayı eleştiri konusu yapmış, rakamların gerçeği söylemediğini savunmuştu.
İşte Ahmet Hakan'ın o yazısına Günseli Özen Ocakoğlu'ndan hayli güçlü bir itiraz geldi. Hakan'ın eleştiri konusu yaptığı medya araştırmasının altında imzası olan Günseli Özen hem araştırmasının arkasında durdu hem de Hakan'a çarpıcı eleştiriler yöneltti.
İşte Günseli Özen Ocakoğlu'nun Ahmet Hakan'a yanıtı:
Ahmet Hakan’ın “kıl oluyorum” yazısına acil yanıt
Telefonum sessizde ekranım sürekli yanıp sönüyor, açamıyorum. Açamıyorum çünkü dört gündür EPICA jürisindeyim. Başkan Andrew Rawlins bir başöğretmen edasında bırakın telefonla konuşmayı, düşen mesajın uyaran “bipinden” bile rahatsız oluyor. Türkiye’den aranıyorum. Eh, bayramın ikinci, bayram tatilinin beşinci günündeyiz, hemen herkesle de helalleşip çıkmıştık Paris yolculuğuna.
Meraklanıyorum, hayırdır neler oluyor?
Günde 10 saat yüzlerce işe bakıyoruz. Kampanyalar, fotoğraflar, tek işlik katılımlar ve doğrudan pazarlamanın tüm alt bileşenlerindeki işler. İki saatte bir aklımızı, düştüğü yerden başımıza çıkarmak için ara veriyor Başkan. Bir kahve molasında fırsat bulup arıyorum arayanları. Birkaç hoş beş sonra, “Okudun mu Ahmet Hakan’ın yazısını?” diye soruyorlar. Ne işim olur zatla diye düşünüyorum, çıkaramıyorum!
Beynim sulandı herhalde!
EPICA’yı seviyorum, sadece bunca reklamı izlemeyi sevdiğim için değil. Günlük memleket meselelerinden çıkıp dünyaya daha geniş açıdan baktığım için. Jürinin diğer üyeleri olan 24 ayrı ülkeden gelmiş 31 gazeteciyle reklamlar üzerinden ülkelerin meselelerini, yaklaşımlarını, kültür ve değerlerini tartışabiliyoruz. Yani farklı bir dünyaya dalmışım, telefonda ne olduğunu anlatıyorlar ama duyduklarıma hemen adapte olamıyorum.
Memlekette bir şeyle oluyor galiba diye düşünürken, okuyorlar yazıyı. İsim vermemiş ama özetle, “Hangi köşe yazarı, hangi köşe yazarına kaç kere laf çakmış?” ya da “En polemikçi köşe yazarı kim?” türü sorulara yanıt verme iddiasındaki araştırmaları görünce hafiften kıl oluyorum.” demiş. Ahmet Hakan isim vermeden Ajans Press’in araştırmasına dayanan yazıdan söz ediyor.
Sayın Coşkun yazar ismi vermemiş ama yazıları bildiğiniz üzere ben yazmıştım. Tanıyanlar beni bilir, polemiğe girmekten hiç ama hiç hoşlanmasam da, cepheyi bırakıp kaçtığım da görülmemiştir. Şimdi bu “kıl olunan“ yazılara da acilen buradan cevap vermek gerekir.
Mesele sadece “Ahmet ile Mehmet” meselesi değildi ki neden üstüne alındı?
Anlıyorum ne denmek istediğini ama sonradan yazarın yazısını hata yapmamak için bir derin okuyorum. “Bu tür araştırmaları yapanlar bir köşe yazarının ‘laf çakma’ meraklısı olduğunun tek delili olarak Ahmet’in yazısında Mehmet’in adının geçme sayısını alıyorlar.” diye devam ediyor.
Allah, Allah! Bu da nereden çıktı! Araştırmaya, “Önce Ahmet ile Mehmet ne yapıyor?” diye hiç bakmamış listenin başındakilerin yazılarının içeriğine değinmiştim. Ahmet Hakan da köşesinde en çok yazara “yer vermiş” olarak kendi kategorisinde birinciydi. Sanırım son dönemde aynı yazar hakkında ne kadar çok yazdığını hatırlamıyor!
Neyse…
Sonra, “işi bir istatistikçi anlayışsızlığı ve toptancılığıyla yapıyor olmaktan ve konuyu alabildiğine bağlamından koparıldığından” söz etmiş. Ayrıca, “polemiği kim başlatmış sorusunu sormadan, kim sürdürmeye merak sarmış meselesini merak etmiyorlar” da demiş. Başka, başka şeyler de söylemiş ama sanırım benim yanıtlamam gereken kısmı bu kadar. Çünkü fazlası bir başka polemiğin tetikleyicisi olabilir ki buna da hiç niyetim yok!
Sadece işimizi yapıyor, önümüze bakıyoruz
Peki, o halde bir kez daha işi baştan anlatalım!
Bildiğiniz üzere Marketing Türkiye pazarlama ve pazarlama iletişimi sektörünün dergisi.
İçeriğinde pazarlama bileşenlerinin temel unsuru olan medya da kapsanıyor. Reklamlar olmasaydı medya nasıl yaşardı? Reklam medyanın her şeyi idi!
Okurlarımız bilir; yayın akışları, yeni gazeteler, ekler, yayın yönetmenleri, yayınlar, haberciler ve medyadaki tüm değişiklikler her sayımızda verilir. Yayın kuruluşları da bunu bizden ister ve beklerler. Medya da dergimizin olmazsa olmazıdır.
Bu nedenle sektörümüzdeki araştırma üreten tüm kurumların yeteneklerini ve Ajans Press de dahil olmak üzere kimden ne isteyeceğimizi bilir ve Marketing Türkiye’de ya araştırmalarla konuşuruz ya da araştırmaları konuştururuz…
Genellikle haber olarak gördüğümüz sektörümüzü ilgilendiren konuları bir araştırmayla ortaya koyar, haberi yorumsuz yazar ve tarafların tartışmasına açarız. Yüzlerce örneğini de dergimizde görmek mümkündür.
Gelelim, “sebep sonuç ilişkisine bakmadan sadece sayılarla ifade edildiği düşünülen derinliksiz yazıya.”
Eğer tartışmanın nereden kaynaklandığını, kimin başlattığını, sürecini ve daha pek çok ayrıntıyı yazsaydım ben de köşesinden konuşanlar listesine girerdim ki sadece ilkyazımla 10. sıradan Reha Muhtar ve Mesut Yar ile birlikte ben de listeye girdim.
Ajans Press’in yazılımında, görmek istenilen her ayrıntı mevcut, yorumlu içerik için malzeme de tamam. Ben yazıyı kaleme almadan önce bu kupürleri mutlaka okuyorum. Ama yoruma açık pek çok netameli alan varken sürecin vakanüvis’ i olmaya hiç niyetlenmiyorum.
Muhteremin iyi bir okuruyum
Günlük haberler hemen tüm gazetelerde aynı. Al bir ajanstan kısasını, takla attır uzununu yaz. Bu nedenle haberleri iki farklı ve ayrı görüşten gazeteden okur, okuma enerjimi köşe yazarlarına saklarım. Her gün okuduklarımla, ara verip toptan üstünden geçtiğim pek çok yazar var. Bazılarını bilgilenmek, bazılarını da “Acaba güncel konuları nasıl yorumlamış?” diye merakla okurum. Ahmet Hakan Coşkun da benim için ikinci kategoriye giren yazarlardan.
Ayrıca takdir ettiğim yanı, kendisini incitmek üzere diğer köşelerde çıkan hoş olmayan yakıştırmaları hafife almasıdır. Kısaca ,”Ben kendimle çoktan barıştım, beni incitemezsiniz” der. Bence bu iyi bir korunma mekanizması yoksa bunca incitme odaklı yorumun altından kalkmak her babayiğidin harcı değil.
Sayın Coşkun, şimdi ben de size, sizin yönteminizle yanıt vereyim, “Ne yazık ki büyüklenerek kaleme aldığınız yazınızdan ben de hiç incinmedim. Şimdiden söyleyeyim ki atışma süreçlerinin içeriğine bundan böyle de değinmeyeceğim.
Ve bir kez daha tekrarlayayım ki işimizi bildiğimiz gibi yapmaya ve önümüze bakmaya devam edeceğiz. Kasım ayının çetelesi de çıkıyor, ben de herkes gibi ‘kim kime nerede kaç kere çakmış’ meselesini merakla bekliyorum.
Hayırlı bayramlar, baki selamlar.”