Ahmet Hakan - Serdar Turgut farkı
“Türkiye’nin En Ünlü Döneği Ahmet Hakan”a, sonra da son zamanların ünlü döneği Serdar Turgut’a
ADNAN BERK OKAN
Nurslu Said (Bediüzzaman) fikirlerinde meydana gelen değişikliklerin altını çizebilmek için; "1. Said, 2. Said, 3. Said" diye söz eder kendinden.
1. Said hamdır çünkü öncesinde bir başka Said yoktur. İkinci Said işte o hamlığın olgunlaşmasıdır. Üçüncü Said ise, 2. Said'in olgunluk sürecinde yaptığı hatalardan arındığı için daha da olgunlaşmştır.
Ve en güzeli; Ne 2. Said, 1. Said'in baskısını hissetmiştir, ne de 3. Said, 2. Said'in baskısına maruz kalmıştır. Said'lerin üçü de günahları ve sevaplarıyla farklı kişiliklerdir ve kendileriyle barışıktırlar...
Yani...
Bediüzzman, fikrî değişimler (günümüz jargonuyla, döneklik) yaşadığı için kompleksizdir...
En son kovulduğum(!) gazetede ve sonra da kendi blogumda yayımlanan makalelerimde ben de dönekliği savundum hep…
“Döneklik ayıp değil, erdemdir” dedim…
“Sadece ölüler ve delilerin fikrileri değişmez” diye devam ettim…
İnsanların fikirlerini ve hatta inanıyorsa dinlerini bile değiştirebileceklerine; bunun onların özgür olduklarının kanıtı olduğuna dikkat çektim…
“Çünkü” deyip şöyle bitirdim: “Bir kişinin bir konuda fikrinin değişmesi onun kendisini sorguladığının, özgürleştiğinin, kendini aştığının işaretidir.”
Sözü dönekliğe ve döndükleri için tutucuların hücumuna uğrayanlara getireceğim…
Ve elbette önce “Türkiye’nin En Ünlü Döneği Ahmet Hakan”a, sonra da son zamanların ünlü döneği Serdar Turgut’a…
Ahmet Hakan dönekliği nasıl bir şeydir?..
Ahmet, gazete yazarlığına ilk başladığında (SABAH’ta) yepyeni bir yazar kazandığımız için seviniyordum çünkü…
O da benim gibi bir kalem-i ferdândı...
O da benim gibi bir kalem-i bürrândı...
O da benim gibi bir kalem-i irfândı…
O da benim gibi bir faniyi dindardı...
Hem de yenilikten, değişimden, gelişimden yanaydı…
Türban ya da başörtüsü; ne derseniz deyin, kadınların kıyafet özgürlüklerinden yanaydı…
Genç kızların başlarını örttükleri için üniversite kapılarından geri döndürülmelerini hazmedemiyor, yüreği yanıyordu…
Yani adeta düşünce ikizi gibiydik o ilk günlerde…
Meslekte “aykırı ses” görmekten korkan kimileriyse onu daha ilk günlerde çekiştiriyorlardı…
Onu “KANAL 7’nin Ahmet Hakan’ı” olarak tanımak ve kendi mahallelerine de öyle tanıtmak işlerine geliyordu…
Çünkü onlar için Ahmet Hakan, “Beyaz Türk mahallesine girmeye çalışan bir kara deriliydi”…
Ya bilmiyorlardı, ya da biliyor ama o bildiklerini kendi mahallerinin sakinlerinin de öğrenmesini istemiyorlardı ki Ahmet Hakan; Kanal 7’de haberleri sunarken de Beyaz Türklerin mahallesinde yaşıyor, onların sinemalarına gidiyor, onların meyhanelerinde ama alkollü içki almadan yiyordu yemeklerini…
Hatta onların çıktığı hanımlarla çıkıyor, bedensel aşkı, kalbî aşka tercih etmenin erkeksi zevkini aynen onlar gibi yaşıyordu…
Dönek olmanın erdemi
Ahmet ne zaman ki Aydın Doğan tarafından SABAH’tan koparılıp, “dil öğrenmesi için” İngiltere’ye gönderildi…
Ahmet ne zaman ki Londra’da Aydın Doğan’ın otelinin havasını alıp, Doğan Ailesinin yakın ilgisine mazhar oldu; işte o andan itibaren “Fikri Döneklik” erdemi gitti yerine, “Aydın Doğan’ın yazarı olma” kibri geldi…
Ve o kibir; Ahmet Hakan’ı “Erdemli bir Dönek” olmaktan alıp; patronunun ekonomik çıkarlarını her şeyden üstün tutan bir kalem-i ferâmin haline taşıdı…
Şimdi karşımızda “Aykırı ve Erdemli bir Dönek” değil, “Çıkarlarının yönlendirdiği yanar – döner bir kelek (ham - olgunlaşmamış)” var.
Serdar Turgut’a gelince…
Medyamızın Hıncal Uluç’tan sonra gelen ikinci Gonzo yazarıydı...
Her ne kadar gezdiği otelleri, yediği yemekleri ve çıktığı mankenleri anlatmıyorsa da yazılı basının Uluç Usta’dan sonra “kendisinden en çok bahseden” klavyesiydi…
Kimilerine göre sadece “Penis” konularında yazan bir sapık, kimilerince, itirafsız bir “eşcinsel”; kimilerinceyse müthiş bir “Dalgacı” idi…
Ön plânda olmak, gonzoluk etmek adına, eşiyle bile kafa buluyor; “Ne kadar çekilmez bir kadın” olduğunu cesaretle(!) yazabiliyordu…
Hürriyet gazetesinin bu “en aykırı gonzo”su sık sık, genel yayın yönetmenini (Özkök) öldürmeyi düşlediğini anlatıyor, penis şekilleri ve boyutları konusunda ne denli “uzman” olduğunu kanıtlamaya çalışıyordu…
AKŞAM’ın patronu Mehmet Emin Karamehmet bu ünlü gonzo – penis uzmanını pek sevimli bulmuş olmalı ki; Çukurova medyasının büyük ekonomik sıkıntı çektiği bir süreçte bir çanta dolusu Dolar karşılığı kendi gurubuna transfer ediyordu onu…
Ve…
Bir süre AKŞAM’ın genel yayın yönetmenliğini de yapan ama başarılı olamayan Serdar Turgut yeniden yazarlığa kesin dönüş yaptığında artık daha “ciddi” konularda yazacağını ilân ediyordu…
Ve…
O ciddi yazılarından birinde PKK terör örgütü üyesi olmadığı için duyduğu pişmanlığı ve gerekçesini anlatırken, ünlü ve oldukça güzel Kürt şarkıcı Rojin’i dağa kaldırıp becermek istediğini belirttikten sonra karizmayı çizdiriyordu…
Gördüğü tepki üzerine özür üstüne özür diliyor, şaka yaptığını ileri sürüyor ama Rojin’i ikna edemiyordu…
Şimdi o “ciddi” yazısı nedeniyle 2 yıl 4 aylık hapis cezası istemiyle yargılanıyor…
Ve bir yolculuktan döndü pir döndü
Yine AKŞAM’dayken, iki gazeteci – yazarla birlikte Gülen Cemaati tarafından Nijerya’ya götürülüyordu…
Dönüşünde “Penis Yazarı Serdar Turgut”un, Gülen Cemaati’ne yakın, Allah’a ve İslâmiyet’in inançlarına daha sıcak baktığını itiraf eden Serdar Turgut ile yer değiştirdiğini görüyorduk…
Ve...
Ben şahsen, yazdıklarında (geç kalmış olsa da) çok samimi olduğuna inanıyordum.
Çünkü bütün gonzoların en belirgin özelliklerinden biri kolay etki altında kalma özellikleri olduğunu deneyimlerimden biliyordum…
Serdar da bir gonzo olduğu için gördüklerinden, yaşadıklarından, dinlediklerinden, okuduklarından etkilenmiş, Kur’an’dan beş – on sayfa okuduktan ve yaşının da artık ebedi sona doğru hızla koştuğunu kabul ettikten sonra, kendini “Gelecek Dünya” için hazırlamaya başlıyordu…
Turgut, ciddiyetiyle mi transfer oldu?
Bu arada gazetesini de değiştiriyor, büyük ekonomik zorluk yaşadığı için son günlerde maaşını almakta gecikme yaşadığı AKŞAM’ı terk edip, bir başka bavul içinde aldığı dolarlarla bu kez Gazete HT’ye transfer oluyordu…
Gazetesini “Daha düzenli ve daha yüksek gelir” için değiştirdiği doğruydu ve en tabi hakkıydı ama bir diğer doğru ise; Fethullah Gülen’e duyduğu sevgi ve saygıdaki samimiyetti..
Yani onun dönekliği (şimdilik) erdemli bir döneklikti…
Ruhunu ve beynini özgür bırakmaktan, kendini aşmaktan kaynaklanıyordu…
Bakalım ilerleyen zaman ne gösterecek?..
Ve bu yazı “analiz” adı altında yayımlandığı halde “kişisel yorum” olduğu için kendi görüşümü de belirteyim…
Benim kafamdaki ve yüreğimdeki döneklik, Serdar Turgut’un dönekliğidir..
Her ne kadar zaman zaman çaksam da bundan sonra ona olan sevgim daha artacak, ekrana her çıktığında (gözlerine bakmamak şartıyla) onu büyük merakla dinlemeye devam edeceğim…
Ne yaman çelişki!..
Akşam ana haber bülteninde Başbakan Erdoğan'ı dinliyorum yüreğim yaralı...
"Bir çocuğun ölümü bütün insanlığın ölümüdür" diyor...
Ve...
Büyük Usta Nazım'ın en güzel şiirlerinden birini okuyor...
Sağ elimin işaret parmağı eklemlerinden kırılıp sırayla göz çukurlarımı siliyor kalbimle iletişim kurarak...
By-Passlı kalbim daralıyor...
Boğazıma bir kocaman ceviz gelip oturoyor...
Ateş basıyor...
Önümdeki sehpada hazır bekleyen kan sulandırıcı hapımdan bir tane atıyorum ağzıma ama ceviz izin vermiyor gibi...
Ve az sonra...
Bu kez, "Bir çocuğun ölümü bütün insanlığın ölümüdür" diyen Başbakan Erdoğan'ın başında bulunduğu hükümetin İçişleri Bakanlığına bağlı polisler geliyor ekrana...
En büyüğünün yaşı beşi geçmeyen üç çocuğun bulunduğu eve biber gazı sıkıyorlar...
Çaresiz, kederli, acılı bir kadın çocuklardan birini kapmış haykırarak ambulansa koşturuyor...
Diğer iki çocuğu da çevereden yetişenler kucaklıyorlar...
"Ölme yavrummm!" diye haykırıyor kadın...
Demek ki anne...
Ve...
Başbakan'ın "Gazzeli çocuklar ölmesinler" diyen sesi çınlıyor kulaklarımda...
"Bir çocuğun ölümü bütün insanlığın ölümüdür" diye haykırışı...
Ve...
Mırıldanıyorum:
"Bu ne yaman çelişki Başbakan!"...
Elbette ölmesin çocuklar...
Ama sadece Gazzeli çocuklar değil...
Hiçbir çocuk ölmesin, öldürülmesin...
Ne Furkan öldürülsün...
Ne Mehmetçik...
Ne Cemo...