Ahmet Hakan Oflu Hoca'yı tanır mı?..
İşte bu Oflu Hoca, köyün en güzel ve güzel olduğu kadar da namuslu kadınlarından birine göz koyar…
ADNAN BERK OKAN
Sevgili Ahmet Hakan;
O her zamanki sürükleyici üslûbunla ve çaktırmadan “en yakın” dostlarına (“eski dost” mi deseydim acaba?) bir güzel çakmışsın dünkü yazında…
Diyorsun ya hani;
Aklına hep;
“Ne aldık/Ne verdik?” diye sormak geliyor.
“Bunlar şimdi durup dururken neden çekiliyorlar ki?” diye meraklanmak geliyor.
“Öcalan serbest kalacak mı?” diye tasalı cümleler geliyor.
“Vay... Adamlar statü istiyorlarmış” diye öfkeli haykırışlar geliyor.
“Ne kaptılar da bırakıp gidiyorlar” diye kaygılanmak geliyor.
“Kandil ne olacak Kandil?” diye doğan boşluğa işaret etmek geliyor.
“Hiçbir şey bilmiyoruz, bize bilgi verilmiyor” diye mazeret üretmek geliyor.
“Barış geliyor ama bakalım demokrasi gelecek mi?” diye tezler geliyor.
İşte bundan söz ediyorum…
Doğru valla…
Akıllarına bunları getirenler yok değil, aksine çok…
Amaaa…
Sanki kimilerine “çakacağım” derken; her biri Kissenger olmasalar da gerçekten “kalıcı barış” yanlısı ve aynı zamanda “iç-dış siyaset” konusunda büyük deneyim sahibi olan; kafalarının bir yerlerinde de işte o deneyimlerinden kaynaklanan bazı şüpheleri bulunanlara haksızlık ediyorsun gibi geldi…
Çünkü…
Bırak % 1 iyimserliği; % 99 iyimser oldukları halde quantum çağında % 1 de olsa kötü ihtimalin de olabileceğini, bu nedenle tedbir alınmasını isteyen iyi niyetlileri de çok fena yapmışsın…
Neyse…
Uzatmadan bir minik fıkra anlatayım…
Biraz eğlenelim; gülelim çünkü günlerdir her şeyi çok fazla ciddiye aldık...
Biraz sulandırırsam belki daha iyi olur...
Ya gözüne geleydi
Oflu Hoca’yı bilirsin sevgili Ahmet…
Tam bir felâkettir…
Bir uçanın bir de kaçanın kurtulduğu söylenir, elinden…
Tabii ki bu özelliği yaşadığı köyde de pekiyi bilinmektedir…
İşte bu Oflu Hoca, köyün en güzel ve güzel olduğu kadar da namuslu kadınlarından birine göz koyar…
Ama çayına uyku ilâcı atarak kötü emellerine alet edip Nuri Alço’luk yapacak imkânı bulamaz…
Bir gün, kadının kocası tarafından kasabaya götürüleceğini duyar ve hemen ellerini ovuşturur…
Evlerine gider, kapıyı çalar.
Kapıyı evin adamı açar.
“Buyur Hocam” der adam saygıyla.
“Duydum ki yarın kasabaya gidecekmişsin benim de işim var seninle gelsem olur mu?…”
Adamcağız napacak?..
Mecbuurrr…
“Tabii Hocam, başım gözüm üstüne” der…
Hoca, “başın gözün var olsun” dedikten sonra ağzı kulaklarına vararak çekip gider…
Adam Hoca’yı yolcu edip durumu karısına dA anlatır ve uyarır:
“Aman hanım çok dikkatli olasın, sakın ola Hocayla göz göze bile gelmeyesin”.
“Aman adam o nası lâf öyle; tövbe tövbeee…”
Ertesi sabah at arabasıyla yola çıkarlar…
Adamın bir elinde dizginler, bir elinde kamçı; gözü Hoca ile karısında…
Köyü epey geçtikten sonra aniden bir kuş sürüsü atların başlarının üstünden çığlıklar atarak uçunca atlar ürküp dörtnala koşmaya başlarlar…
Bu hızı kaldıramayan arabanın koşumları kopar, araba yandaki hendeğe tersyüz kapaklanır…
Hocayla kadın arabanın altında kalırlar…
Onlardan ayrı olarak yola düşen zavallı adamcağız hemen bulunduğu yerden fırlayıp arabayı kucaklar ve o telaşla kaldırıp yana doğru atar…
Atmasına atar ama Hoca çoktan icra-i sanata başlamıştır…
“Ayıp Hocam ayıp” der adam öfkeyle; “bunu da mı yapacaktın?”
Hoca kendini toparlarken sağ elinin işaret parmağını dudaklarına götürüp, “sussss” der… “Allah korudu… Ya gözüne geleydi daha mı iyiydi?”
Şükredin yahu!
Yani Ahmet; hani diyorsun ya; “Bari yüzde bir olsun insani açıdan bak. Bak da bir kerecik olsun ‘Çok şükür’ de be kardeşim” diye...
Umarım milletçe Öcalan – Karayılan ikilisi de gelecekte bize “şükredin yahu!... Ya gözünüze geleydi daha mı iyiydi?” demezler…