Abdurrahman Dilipak, İstanbul Sözleşmesi'ne kafayı taktı: Siyasi hayatınıza mal olabilir!
Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, uzun süredir gündeminden düşürmediği İstanbul Sözleşmesi'ni bir kez daha kaleme alarak uyarılarda bulundu. Dilipak, AK Parti'ye "siyasi hayatınıza mal olabilir" uyarısında bulundu.
İstanbul Sözleşmesi...
Her bakımdan tartışmaların odak noktasında yer alan bir sözleşme. Özellikle İslamcı yazarlar olarak bilinen isimler sözleşmenin aileyi yok ettiğini iddia ediyor.
Bu isimlerden biri de Abdurrahman Dilipak... Dilipak, sözleşmeyi bir kez daha gündemine aldı ve AK Parti'ye "siyasi hayatınıza mal olabilir" uyarısında bulundu.
İşte o yazı:
Şu İstanbul sözleşmesinin ve CEDAW’ın bir faydası var, o da, içinizde kim AKP’li, kim değil, kim kimin yanında ya da etki alanında görmek istiyorsanız bu tartışmayı izleyin. İzleyin ve ona göre karar verin.. Eğer bu rüzgârdan ve bu rüzgârın savurduklarından yakanızı kurtaramazsanız bu iş sizin “siyasi hayatınıza mal olabilir!”
Bize şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir..
Aslında bugün gelinen nokta itibarı ile “İstanbul sözleşmesi” İstanbul sözleşmesinden daha fazla bir şey ifade ediyor. Kötü gidişin bir “Marka”sı haline geldi. Adeta savrulmaya karşı direnenler için bir cepheye dönüştü. Ve bir uyanışa vesile oldu.
Bu konu sadece “İstanbul sözleşmesi” ile ilgili değil onu bilelim, yediğiniz, içtiğiniz, kozmetik, tekstil, eğitim, spor, media, hayat tarzı gibi her alanda karşımıza çıkıyor. Dizi filmler, media dili, reklam dili. Aptamil’in reklamında patladı bu olay.
Şeytan 4 koldan saldırıyor. Ve toplumun sadece dindar değil, giderek her kesiminde bir uyanış, direniş başladı. Peki biz şöyle diyebiliyor muyuz: “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın, gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!”
Siyasetçi ve bürokrat, daha doğrusu her seçilen ve atanan kişi bu konuda daha da dikkatli olmalı. Aleyna Tilki olayı herkese ders olsun.
Güven üzerine siyaset olmaz. Esas olan kontroldür. Güven kişisel ilişkilerdedir. Hz. Ali, “şüpheyle kendini korumayı” öğütler. Feraset sahibine yakışan budur. Bireysel anlamda güvenmek güzeldir, ama yine de kontrol etmek daha da güzeldir. Kişisel planda “Hüsnü zan” esas olsa da kamusal alanda denetim esastır. Kanuni Sultan Süleyman, “Bir insana yetki vermek için, sakın önceki haline güvenmeyesin! Nice kimseler vardır ki eline fırsat geçmediği için zühd ve takva yolunda gözükür; fırsatı ele geçirdiğinde ise Nemrut ve Firavun kesilir” der.
Biz bazan insani, kişisel reflekslerle siyasi refleksleri birbirine karıştırıyoruz.
Siyasette bugün geçerli mantık şu: “Dün dündür, bugün bugün”. Verilen sözlerin hiçbir değeri yoktur. Gücü yeten yetene. Oysa Allah “düşmanımıza bile adaletle” davranmamızı, “söz verdiğimizde sözümüzde durmayı” emreder. Bir Müslüman, insanlar ya da topluluklar arasına fitne ve fesat çıkararak onları birbirine düşürmez, onları Hakk’a ve hayra çağırır, mazlumdan yana zalime karşı çıkar. Soğuk savaş mantığındaki gibi, dini, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vijdani kanaat farklılığına sahip kişileri birbirine karşı kışkırtarak, onların kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet kurma hayali kurmazlar. İşte onlar, o insanlardır ki, bu şekilde kendilerinin ıslah ediciler olduklarını söylerler. İyi bilelim ki onlar bozguncuların tâ kendileridir.