Aaaaa!... Barışmışlar meğer...
Hıncal Uluç usta ile kıvrak kalem Ahmet Hakan… En kırıcı kavgaları bu ikili yaptı... Şimdi ise dost penceresinde buluşmuşlar...
Süleyman Demirel’den duyduk ilk kez:
“Barışmayı bilmeyen kavga etmesin”…
Müthiş…
Üzerine ciltler dolusu felsefe kitabı yazılacak kadar müthiş hem de…
Peki…
Süleyman Bey kendisi uydu mu o müthiş söze?..
Çok uzun süre Ecevit’le ettiği kavgalar hariç “Evet”…
Demirel’in en uzun süren kavgası veya küslüğü 3 dakikayı geçmez…
Onun içindir ki Türk siyaset hayatında 50 yıldır ayakta ya…
Neyse…
Konumuz Demirel değil.
Hıncal Uluç usta ile kıvrak kalem Ahmet Hakan…
Hepimiz biliyoruz ki Türk medya tarihinin en kırıcı kavgalarını bu ikili yaptılar karşılıklı olarak…
Hem de dört duvar arasında değil…
Kamuoyunun önünde…
İlle de Ahmet’in, Uluç için yazdıkları yenilir yutulur cinsten değildi…
Ne Emre edebildi o hakaretleri Uluç Usta’ya…
Ne Engin…
Ahmet ne bel altını bıraktı ustasının, ne kuyruk sokumunu…
Günlerdir, bu iki sevimli yazarın her Cuma günü Nişantaşı’nda sokak aralarından birinde konuşlanmış Salomanje isimli cafede buluşup baş başa yemek yedikleri anlatılıyor bazı sitelerde…
Ne Uluç yalanlıyor bunları, ne Ahmet…
Belli ki doğru…
Belli ki barışmışlar…
Kötü mü olmuş?..
Asla kötü olmamış…
Aksine iyi bile olmuş…
Ama…
Kötü olan şu…
Ne Uluç’un ne de Ahmet’in sütunlarında bu barışı anlatan tek satır var…
Hey dostlar!..
Okurlarınızın gözleri önünde kavga etmeye utanmadınız da, barışmaya mı utanıyorsunuz?..
Hadi bakayım…
Karşılıklı olarak birbirinizi nasıl sevdiğinizi anlatan birer kocamanlık makale attırın da göreyim sizi…
Meselâ sen Ahmet şöyle başlayabilirsin:
“….. yazık, şairler kadar cesur değilim
çocukların üşüdükleri anlaşılıyor bütün yaşadıklarımdan
gövdem kuduz yarasalarla birazcık yatışıyor”
İsmet Özel’in dostu uyandırmak üzerine yazdığı bu mısralarını hatırlamadın mı yoksa?..
Hatırlamaz olur musun?..
Benimki de soru mu yani?..
“Laf ola beri gele”…
Sonra da Hıncal ustanı aslında nasıl da sevdiğini anlatır, daha önceki yazdıkların için “hay bin kunduz!” falan dersin…
Ya sen Hıncal usta…
Sen nasıl başlarsın acaba Ahmet’le neden ve nasıl barıştığınızı anlatmaya?..
Örneğin şöyle bir girişe ne dersin:
“Bre aman.. O ne tatlı şeymiş meğer öyle.. Nasıl sarıldık birbirimize görülmeye değerdi.. Bildiniz dostlar.. “Evet ben döneğin tekiyim” diyebilen yürekli insan, dost insan Ahmet (Hakan tabii ki)’ten söz ediyorum…”
Canım…
Mabadını da tamamlayıverin artık…
Ben neredeyse yazacaklarınızın yarısını yazdım…
Adnan Berk Okan