ANALİZ

650 Beki eşittir 1 Özdil ise eğer felâket!..

Yılmaz Özdil’in yazısını 2132 okur paylaşmıştı… Akif Beki’nin yazısının paylaşım sayısı ise 39 idi…

650 Beki eşittir 1 Özdil ise eğer felâket!..

ADNAN BERK OKAN

Varoluş felsefesinin en büyük düşünürlerinden biri olan Jean Paul Sartre, ünlü basın toplantısında bütün dünya medyasının karşısına çıkmış sadece "kaybeden kazanıyor" demişti...
"Kaybeden kazanıyor"...
Bilge insanların kaybederken aslında kazandıklarını anlatıyordu Büyük Usta…

Kimisi ise kazanırken kaybeder...
Örnek mi?..
Akif Beki..
Türkiye'
nin "en etkin" gazetesi Hürriyet'te köşe sahibi oldu...
Bir yazar için meslek hayatı boyunca elde edebileceği en büyük onurdur o köşe...

Ey güzel insanlar!..

Beki’nin Hürriyet'te yazmaya başlayacağını Aydın Doğan ve Akif’in kendi en yakın çevresinden başka hiç kimse (eski genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök bile benden öğrenmişti) bilmezken ben yazmıştım...
Kaynağım bir gazeteci değil, bir müzisyendi…

Hem de en saygınlarından…

En dürüstlerinden, en şereflilerinden bir müzisyen…

Bir “Sanat İnsanı”

Ve…

Haberi bana geçerken de öyle atlatma bir haber verirmiş gibi değil, sevdiği bir ailenin mutluluğunu paylaşmak amacıyla ve gözlerindeki mutluluk ışıltılarını hissettirerek aktarmıştı…

“Çok istiyorlar, uzun zamandır o haberi bekliyorlardı” derken beni bir haberden haberdar eder gibi değil; duyduğu hazzı benimle paylaşarak çoğaltmak isteyen bir dost gibiydi…

Yani “dedikodu” yapmak gibi bir amacı yoktu…

Akif'in Hürriyet gibi bir dev gazetede yazacağından duyduğu mutluluğu paylaştığını düşünüyordu...
Ben de o haberi kaçırmamış; "Kulis" şeklinde yazmıştım...
Ve haberim doğrulandı…

Akif Beki artık Hürriyet yazarlarından biri…

 

Bu köşenin sürekli takipçilerine hitabımdır!..

Hatırlayacaksınız...

Akif Beki daha önceleri CNNTÜRK’te birlikte program yaptığı Ayşenur Arslan tarafından istiskal edildiğinde (Hakarete uğradığında.) “Ayşenur Arslan pişman olacak mı?” başlığı altında yayımlanan makalemde Akif’i savunmuş; sevdiğim, saydığım ve çok değer verdiğim halde Ayşenur Arslan’ı eleştirmiştim…

Ve…

Bu arada çok yakın dostlarımı kırmış; “savunacak başka birini bulamadın da o adamı mı savunuyorsun?” hücumlarına maruz kalmıştım…

O dostlarıma da söylediğim gibi; o gün Akif Beki’yi değil; adaleti, hakkı savunmuştum…

Zira…

Ayşenur Arslan’ın, “Akif Beki ile zoraki program yapıyorum, hiç istemedim ama patronlar öyle istedi” mealindeki açıklamalarının “insan onurunu kırıcı” olduğuna inanıyordum…

Onuru kırılan Akif Beki’nin yanında yer alma sebebim iki ortaktan birinin diğerini aşağılamasıydı…

Yıllar önce de daha yakın olduğum halde Mesut Yılmaz’ın değil; beni iki kere çalıştığım gazetelerden kovdurduğu halde Tansu Çiller’in yanında yer almıştım?..

Neden?..


Çünkü…

ANAYOL Hükümeti döneminde Başbakan Mesut Yılmaz ortağı olduğu siyasi partinin Genel Başkanı Tansu Çiller için; “O kadını saçlarından çekip sürüklemek için dizlerinin üstüne düşmesini bekliyorum” demişti…

O ifade benim kabul edebileceğim, sessiz kalacağım bir ifade değildi…

O günlerde her gün yazdığım AKŞAM’daki köşemde Tansu Hanım’ı koruyan yazılarımla Yılmaz’la aramdaki bütün ipleri attım…

Yani…

Haksız bulduğum ve fakat kendime daha yakın bulduğum güçlü Başbakan’a karşı; “bakan” bile olmayan, “güçsüz “ ama “haklı” Çiller’i korumuştum…

Ayşenur Arslan’a karşı Akif Beki’yi de işte o karakterimden kaynaklanan irademle korumuştum…

Ve…

Akif Beki telefonla aramış; nazik bir ifade ve saygılı bir ses tonuyla ve en güzeli de Ayşenur Arslan aleyhinde tek kem söz etmeden teşekkür etmişti…

O çelebi, olgun tavrı da hoşuma gitmişti…


Ve bir gün…

Akif Beki’nin Aydın Doğan’ın elini öperken takındığı saygılı tavrı ve hatta överek, gelenek ve göreneklerimizde büyüklerin elinin öpülmesinin “saygı ifadesi” olduğunu da belirterek yazmıştım…

Makalemin yayımlandığı sabah Akif’in sert, hatta hakaret içeren sözlerini duyunca şaşırmıştım…

Bana “hayır ben patronun elini öpmedim yalan yazıyorsun”  diye haykırmıştı adeta…

“Peki o halde özür dilerim” demiştim… “Bir başka haber yapıp patronunun elini öptüğüne ilişkin haberlerin yalan olduğunu açıkladığını okurlarımızla paylaşırım”…

“Hayır” diye itiraz etmişti sert ve hatta azarlar gibi…

O; Ayşenur Arslan’ın aşağılamalarına karşı savunduğum nazik kardeş gitmiş yerine; küstah, kibirli ve kırıcı bir “tip” gelmişti…

“Yalanlamamı yazmanı da istemiyorum” diye devam etmiş; “benim amacım yalanlamak değil sendeki yanlış bilgiyi düzeltmekti” diyerek bitirmişti…

Ben de belki de medya tarihin açıklanmasına izin verilmeyen tek tekzibini yayımlamamıştım…

 

Şimdi yayımladım işte…

Çünkü Akif, Hürriyet gibi bir gazetede kaptığı köşenin kıymetini de bilmeyecek…

Bunu nereden mi çıkardım?..

Söyleyeyim:

Kesin bilgim yok…

Ama…

Tahminim ve sezgilerim o ki; Aydın Doğan Akif Beki’yi “muhalif” yazarlara “ayar” çekmek için almadı…

“Ayar” çekecek olsaydı, Akif Beki alınacak son hükümet yandaşı(!) idi…

Çünkü…

Başbakan Erdoğan’ın gözünde “eski güvenilirliği” yoktu…

Emine Erdoğan ise zaten çok kırgındı…

Neden kırgın olduğunu daha önce yazmıştım, tekrarda yarar yok…

Aydın Bey’in (büyük ihtimalle) daha önce verdiği sözü yerine getirmek amacıyla kendi gazetelerinden birinden yaptığı bu transfer “ayar” transferinden öte…

Ertuğrul Özkök’ün dünkü Hürriyet’te; “O mahalle, bu mahalle” başlığı altında yayımlanan makalesinde dikkat çektiği gibi…

Nasıl mı?..

 

O halde okuyun lütfen:

Çok kavga ettik, birbirimizi haddinden fazla kırdık, hırpaladık. Her mahalle kendi mazlumunu da çıkardı, zalimini de...

Zulme de uğradı, kendi zulmünü de yaptı.

Her mahalle sanki kendi intikam saatini bekler gibi kin ve nefretinin üzerine yattı.

Şimdi mahalleler arasındaki duvarları yıkma zamanı geldi.

*     *     *

Bizim mahalleye hoş geldin Akif...

Eski mahalleni sakın bırakma, hep birlikte bu kahrolası duvarları yıkalım.

Yıkalım ki, bu kin ve intikam kuyruğunda beklemekten vazgeçelim.

 

Peki…

Ertuğrul Özkök’ün bu çağrısının yayımlandığı gün Akif Beki ilk makalesinde neler yazıyordu?..

Söyleyeyim:

Yeni sayfa komşularının kimileriyle kafa buluyor; bazılarını ise “Yok farz ederek” aşağılıyordu…

Özkök’ün, “Eski mahalleni sakın bırakma, hep birlikte bu kahrolası duvarları yıkalım” tavsiyesiyle adeta alay ediyordu...

Özkök’ün “eski mahalleni sakın bırakma” deyişindeki inceliği anlayamamıştı…

Özkök eski mahallesini terk eden bir başka Hürriyet yazarının gazetenin tirajına nasıl da “zarar” verdiğini bizzat yaşayarak görmüştü…

Eski mahallelilerini Hürriyet okuru yapması için transfer ettikleri Ahmet Hakan; camiden kaçıp meyhaneye takıldığı gibi, eski mahallelilerine de hakaret etmeye başlamıştı…

Bunu gören çok sayıda mütedeyyin modern Hürriyet okuru başka gazetelere çekip gitmişlerdi…


O kadarla kalsa iyi…

Çok başarılı işler yaptığı halde her fırsatta Hükümet’e ve Başbakan Erdoğan’a da ha bire çakıyordu…

Ahmet Hakan yazmaya başladığında Hürriyet’in tirajı beş yüz binin üzerindeydi…

Ya bugün?..

Yani Ahmet Hakan’lı dönemde?..

Dört yüz binin altında…

(Bence) Özkök demek istiyor ki;

“Ey Akif Beki!.. Hürriyet’te olma sebebin yeni okurun varsa peşinden onları da getirmen… Yok, eğer ilk birkaç günden sonra sen de eski mahallelini satacaksan sakın yapma!”

 

Ama sadece o kadar değil…

Özkök; “hem eski mahalleni terk etme ama hem de yeni mahallendeki benzemezlerinle kavga etme, aksine arandaki mevcut duvarları da yık” diyor….

Ama hayır…

Sanki Özkök öyle demiyor…

Ya?...

“Hoş geldin Akif” diyor… “Daha ilk gün yeni mahallendeki kimileriyle kafa bul; kimilerini ise görmezden gel, ‘benim için sizler yok hükmündesiniz’ de”

Nereden mi çıkardım?

O halde;  gibi son derecede derin manalar(!) içeren bir başlık altında yayımlanan makalesine bir göz atalım...

Önce; Hürriyet’in genel yayın yönetmeni Enis Berberoğlu için yazdıklarına bakalım:

“Enis Berberoğlu'nun entrik zekâsı……”

Evet...

Aynen böyle yazıyor...

Nedir “entrik zekâ?”...

TDK Sözlüğü’nde karşılığı yok…

Sakın “entrika” demiş olmasın?..

Zira TDK Sözlüğü’nde “Entrika”nın karşılığı var ve şöyle:

 “Bir işi sağlamak veya bozmak için girişilen gizli çalışma, oyun, dolap, düzen, dalavere, desise, hile…”

Buyurun buradan yakın…

Daha ilk gün, ilk yazıda genel yayın yönetmenine yakıştırdığı sıfatı görün…

 

Ertuğrul Özkök mü?..

O ise bütün âlemi, çocuk filmlerinin çekildiği devasa plato “Disneyland” olan bir “Çocuk”

Eh yani…

Akif Beki gibi bir büyük adamın yanında Özkök de çocukluğu inkâr edecek değil ya…

Kabul etmiştir herhalde…

Beki’yi mi kıracak?..

Mehmet Y. Yılmaz’a gelince…

“Fikri sabit”…

Körün değneğini bellemesi gibi o da hep aynı noktaya (Başbakan’a.) “ateş” ediyor…

Yılmaz Özdil; Akif Beki’ye göre “sentetik kolajcı”…

Yani; “oradan, buradan, kopyala, kes yapıştır” modeli bir yazar…

Ahmet Hakan ise Yılmaz Özdil’in “İmam hatipli” olanı…

“Kolajcı İmam Hatipli” yani…

Eh…

Sedat Ergin ve Taha Akyol ciddiyetine karşı yapacak bir şeyi yok zahir; “saygı duyduğum sadece ikinizsiniz” demek istermiş gibi…

 

Pekiii…

Cumhuriyet ve Milliyet gibi iki köklü, tarihsel ve saygın gazetenin genel yayın koordinatörlüğünü yapmış Yalçın Doğan için ne demiş?..

Ne diyecek?..

“Hiç”…

İgnore etmiş….

Görmezden gelmiş…

Hürriyet yazarlarından biri olduğundan habersizmiş gibi yapmış…

Diğer Yalçın olan Bayer’i de görmezden gelmiş, Star gibi, medya tarihinin en farklı gazetesini yapan Fatih Çekirge’yi de…

Bu üç yazarı ya gerçekten “ciddiye” almıyor…

Ya da onları “yazardan saymıyor”…

Ne diyordu Özkök bir daha hatırlayalım mı?..

“Eski mahalleni sakın bırakma, hep birlikte bu kahrolası duvarları yıkalım”.

Akif Beki’nin eski mahallesini satıp satmadığı (henüz ) anlaşılmıyor…

Ama…

Yeni mahallesine, zücaciye dükkânına giren fil edasıyla daldığı gözle görülüyor…

Yani…

Özkök’ün yıkmak istediği kahrolası duvarları daha da yükselteceğe benziyor…

Yani…

Akif Beki’nin eski mahallesinden Radikal’e kaç “müşteri” getirdiğini bilmiyorum…

Ama Radikal’in gerçek tirajının on binleri geçemediğini rakamlar söylüyor…

 

Ya web ne diyor?..

Ona da baktım…

Saat 23.20 idi…

Sizlerle de paylaşayım:

Dün Beki’nin ilk yazısı yayımlandı…

Daha önceden de “anons” edilmişti…

Herhalde; gelecek günler belki değilse de ilk gün “bakalım ne yazmış?” merakıyla da olsa Özdil’den daha çok tivitlenirdi…

Ne görsem beğenirsiniz?..

Yılmaz Özdil’in yazısını 2132 okur paylaşmıştı…

Akif Beki’nin yazısının paylaşım sayısı ise 39 idi…

Şaka yapmıyorum…

Sadece 39…

Yazıyla otuz dokuz…

Eh yani…

Başlangıç için fena değil(!)…

Şöyle de diyebilirim…

650 beki eşittir 1 Özdil ise eğer…

Kolay gelsin…

 [email protected]

O; Ayşenur Arslan’ın aşağılamalarına karşı savunduğum nazik kardeş gitmiş yerine; küstah, kibirli ve kırıcı bir “tip” gelmişti…

“Yalanlamamı yazmanı da istemiyorum” diye devam etmiş

ÇOK OKUNANLAR