22 günde 'kindar' mı oldunuz Sayın Özkök!
Bir ay bile olmadan "kin" konusunda insan bu kadar dönebilir mi? Bu cümleye nasıl arka çıkarsınız Sayın Özkök!
Olmadı bu yazı Sayın Ertuğrul Özkök, hiç olmadı!
Hele de...
Başbakan Erdoğan'ın okuduğu şiirdeki "kin" sözü üzerine henüz mürekkebi bile kuramamış bir yazınız arşivde duruyorken bu hiç olmadı...
21 Şubat 2012'de yazmıştınız o yazıyı...
"Kin" kelimesinin sözlük manasına bakmıştınız hani...
Bir taraf için o konuşma "dehşet ve korku verici" demiştiniz!
-"Kin, garaz, fitne, fesat... Hepimiz bu kelimeleri lügatlerimizden çıkarıp atmalıyız..." önerisinde bulunmuştunuz...
Şimdi ne oldu da Ahmet Şık'ın "cezaevinden çıkma adabına uymayan" o sözleriyle "kine" döndünüz... Başbakan Erdoğan "kin" deyince ayaklanan siz, Ahmet'in "Şık" olmayan o sözlerini nasıl alkışlıyorsunuz! Size "şevk" veren o sözlerin karşı taraf için "dehşet ve korku" verici olduğunu farketmiyor musunuz?
Ahmet Şık'ı anlamaya çalıştık, yargılamadık o sözleri nedeniyle...
Hoşgördük!
Nihayetinde 375 gün dört duvar arasında kalmıştı...
Haklıydı, haksız yere suçlandığı konusunda...
Öfkesi için de kini için de sebepleri vardı.
Peki ya sizin Sayın Özkök!
Sizin gerekçeniz nedir?
Ne demek bu sözler;
"ŞU cümleyi bir kenara yazın. Çünkü yakın veya en geç orta gelecekte, bu cümlenin bir iddianame haline geldiğini görebilirsiniz.
Cümle aynen şöyle:
“Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hâkimler bu cezaevine girecek, burada ant içiyorum.” (yazının tamamı için tıklayın)
Ne anlamalıyız bu satırlarınızdan Sayın Özkök!
"Kin" bu değil mi?
"Garez" bu değil mi?
"İntikam" bu değil mi?
Düne kadar "cadı avı" yapılıyor... "Hesaplaşma" kan davasına döndürülüyor, "linç ediliyorum" diye isyan eden siz değil miydiniz? Böyle dediğinizde en büyük desteği de bizlerden görmediniz mi? Şimdi bu yazıyı biz nereye koyacağız Sayın Özkök! "Helalleşme" isteyen Özkök'ün hanesine mi yazacağız, bir ışık gördüğü anda içindeki "kini" ayaklanan Özkök'ün hanesine mi?
Olmadı Sayın Özkök hiç olmadı...
Keşke 21 Şubat'taki "kinsiz" safta kalsaydınız hep...
Keşke Ahmet Şık için de şu aşağıdakine benzer "vızıltı misali" de olsa bir çıkış yapabilseydiniz...
"Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür"...
Hatırlatalım size yazdıklarınızı;
"Şimdi kalkıp, böyle bir konuşmanın karşısına çıkılabilir mi?
Baştan dayak yiyeceğin besbelli bir belagat tsunamisinin karşısında durulabilir mi?
Eh, artık kendi kendini, “Biraz delidir, ne derse yeridir” dolduruşuna getirmişsen;
Çıkıp sivrisinek vızıltısı misali birkaç laf edersin.
- Mesela Başbakan diyor ki:
“Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum.”
- Ben de çıkıp desem ki:
“Sayın Başbakan, dinini, dilini, evini, barkını, hatta kalbini, çok tehlikeli bulsam da, hatta ırzını anladım da, şu kini nedir?”
- Desem ki: “Türk Dili Sözlüğü’ne baktım, “Kin” kelimesinin karşısında şu yazıyor: “Birine karşı öç alma isteği; garaz.”
- Desem ki: Hangi garazının davasını sürdürsün genç?
Sonra oturup, altına şu iki dizeyi yazsam:
“Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim.”
- Sonra desem ki, bu dizeleri yazan insan Yunus Emre’dir.
Yanlış bir şey mi söylemiş olurum?
(...)
Olağanüstü bir belagatti... Ama bir toplumda yüzde 50 oy almış siyasetçinin belagati, bir taraf için lirik bir coşku, öteki taraf için ise dehşet ve korku verici bir cismaniliğe dönüşüyorsa;
Düşünmek lazım.
Kin, garaz, fitne, fesat...
Hakikaten çok kötü şeyler.
Hepimiz bu kelimeleri lügatlerimizden çıkarıp atmalıyız...
(21 Şubat 2012 Ertuğrul Özkök/Hürriyet)
Hele de...
Başbakan Erdoğan'ın okuduğu şiirdeki "kin" sözü üzerine henüz mürekkebi bile kuramamış bir yazınız arşivde duruyorken bu hiç olmadı...
21 Şubat 2012'de yazmıştınız o yazıyı...
"Kin" kelimesinin sözlük manasına bakmıştınız hani...
Bir taraf için o konuşma "dehşet ve korku verici" demiştiniz!
-"Kin, garaz, fitne, fesat... Hepimiz bu kelimeleri lügatlerimizden çıkarıp atmalıyız..." önerisinde bulunmuştunuz...
Şimdi ne oldu da Ahmet Şık'ın "cezaevinden çıkma adabına uymayan" o sözleriyle "kine" döndünüz... Başbakan Erdoğan "kin" deyince ayaklanan siz, Ahmet'in "Şık" olmayan o sözlerini nasıl alkışlıyorsunuz! Size "şevk" veren o sözlerin karşı taraf için "dehşet ve korku" verici olduğunu farketmiyor musunuz?
Ahmet Şık'ı anlamaya çalıştık, yargılamadık o sözleri nedeniyle...
Hoşgördük!
Nihayetinde 375 gün dört duvar arasında kalmıştı...
Haklıydı, haksız yere suçlandığı konusunda...
Öfkesi için de kini için de sebepleri vardı.
Peki ya sizin Sayın Özkök!
Sizin gerekçeniz nedir?
Ne demek bu sözler;
"ŞU cümleyi bir kenara yazın. Çünkü yakın veya en geç orta gelecekte, bu cümlenin bir iddianame haline geldiğini görebilirsiniz.
Cümle aynen şöyle:
“Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcı ve hâkimler bu cezaevine girecek, burada ant içiyorum.” (yazının tamamı için tıklayın)
Ne anlamalıyız bu satırlarınızdan Sayın Özkök!
"Kin" bu değil mi?
"Garez" bu değil mi?
"İntikam" bu değil mi?
Düne kadar "cadı avı" yapılıyor... "Hesaplaşma" kan davasına döndürülüyor, "linç ediliyorum" diye isyan eden siz değil miydiniz? Böyle dediğinizde en büyük desteği de bizlerden görmediniz mi? Şimdi bu yazıyı biz nereye koyacağız Sayın Özkök! "Helalleşme" isteyen Özkök'ün hanesine mi yazacağız, bir ışık gördüğü anda içindeki "kini" ayaklanan Özkök'ün hanesine mi?
Olmadı Sayın Özkök hiç olmadı...
Keşke 21 Şubat'taki "kinsiz" safta kalsaydınız hep...
Keşke Ahmet Şık için de şu aşağıdakine benzer "vızıltı misali" de olsa bir çıkış yapabilseydiniz...
"Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür"...
Hatırlatalım size yazdıklarınızı;
"Şimdi kalkıp, böyle bir konuşmanın karşısına çıkılabilir mi?
Baştan dayak yiyeceğin besbelli bir belagat tsunamisinin karşısında durulabilir mi?
Eh, artık kendi kendini, “Biraz delidir, ne derse yeridir” dolduruşuna getirmişsen;
Çıkıp sivrisinek vızıltısı misali birkaç laf edersin.
- Mesela Başbakan diyor ki:
“Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum.”
- Ben de çıkıp desem ki:
“Sayın Başbakan, dinini, dilini, evini, barkını, hatta kalbini, çok tehlikeli bulsam da, hatta ırzını anladım da, şu kini nedir?”
- Desem ki: “Türk Dili Sözlüğü’ne baktım, “Kin” kelimesinin karşısında şu yazıyor: “Birine karşı öç alma isteği; garaz.”
- Desem ki: Hangi garazının davasını sürdürsün genç?
Sonra oturup, altına şu iki dizeyi yazsam:
“Adımız miskindir bizim
Düşmanımız kindir bizim.”
- Sonra desem ki, bu dizeleri yazan insan Yunus Emre’dir.
Yanlış bir şey mi söylemiş olurum?
(...)
Olağanüstü bir belagatti... Ama bir toplumda yüzde 50 oy almış siyasetçinin belagati, bir taraf için lirik bir coşku, öteki taraf için ise dehşet ve korku verici bir cismaniliğe dönüşüyorsa;
Düşünmek lazım.
Kin, garaz, fitne, fesat...
Hakikaten çok kötü şeyler.
Hepimiz bu kelimeleri lügatlerimizden çıkarıp atmalıyız...
(21 Şubat 2012 Ertuğrul Özkök/Hürriyet)