Nasuhi Güngör, TRT Haber ve Spor Dairelerinin
başkanlıklarına getirildiğinde.
Yapısal ve pratik iki soru geçmişti aklımdan;
Bir, haberle sporu bir araya getirmek hangi
mantığın işi?
İki, Nasuhi Güngör'ün bilmediğimiz bir
televizyonculuk kariyeri mi var?
Birinci soruyu gecelim, o yönetsel bir tercih olabilir.
De.
İkinci soru, Nasuhi Güngör'den bağımsız olarak
bugünkü iş yapış biçiminin bir özeti gibi.
Size verilen bir koltuğa "liyakat" ölçeğine
vurmadan atlarsanız, bir zaman gelir Nasuhi Beye yapıldığı gibi
mancınıkla da o koltuktan en uzağa fırlatılabilirsiniz.
Şimdi. Müdür olduğu kuruma girmesi bile
yasaklanmış.
Nasuhi Güngör'ü birkaç kez havaalanında görmüştüm. Etrafındaki
tayfa çantasını, paltosunu taşıma yarışındaydı.
Güngör sadece bir örnek. Konuya, onun üzerinden
bakanlar hata etmiş olurlar.
Konuyu, Erdoğan-Davutoğlu ilişkisinin bir sayfası olarak
değerlendirenler de hata ederler.
Yeni zamanlarda tüm ilişki biçimleri kaygan. Kısa
süreli, kırılgan ve geçici.
Bu duruma kimileri politik, kimileri ekonomik gerekçeler
bulurlar. Durum, her ikisiyle de hem ilişkili, hem de
ilişkisiz.
Bauman'ın Siyaset
Arayışı'ndaki benzetmesiyle, herkes ince bir buz tabakası
üzerinde yürüyor. Ve. Buz her an kırılabilir.
Öyleyse;
Kıssadan hisse bir: bulunduğunuz her türlü
konum siz ne yaparsanız yapın elinizden kayıp gidecek.
Tavırlarınızda öyle dikkatli olun ki, gittiğinizde arkanızdan
teneke çalan olmasın.
Kıssadan hisse iki: size geçici olarak verilen
payeler, gazete köşeleri, televizyon programları rehavetine
kapılmayın. Zirveyle, yerin dibi arasındaki mesafe hiç şimdilerdeki
kadar kısa olmamıştı.
Kıssadan hisse üç; çantanızı başkasına
taşıtmayın.
CİDDİYE ALINMAM İÇİN YANLIŞ
ZAMAN
Ebru Şallı'nın plates komutundaki ses vurgusunu
hatırlayalım:
"Nefes aaaal." "Nefes veeeer."
Aynen öyle. "Ciddiye aaaal." "Aldıysan,
veeer."
Polemik sevmem. Boş insan işidir polemik. Gerekli
insanlara, gereksiz enerji tükettirir.
Ahmet Kekeç'le de polemiğe girmedim, girmeyeceğim. Kendisi benim
için, "ciddiye aldığım bir yazardır" demiş, sağ
olsun.
Ve. Fakat. Beyefendinin bu cümlesi, hayatımın tam da
"ciddiye alınsam ne olur, alınmasam ne olur"
safhasına denk geldi.
Hayata bakın ki, ciddiyet sorgulaması yaptığım bu günlerde.
"Dalgacı Mahmut" triplerinde her sabah
gökyüzünü boyama isteğiyle tutuştuğum şimdilerde.
Medya ve siyaset dünyasının epeyce şahsı tarafından
ciddiye alınır oldum.
Bir "öğretmen"i, bir tek öğrencileri ciddiye
alsın o yeterli, gerisi hikâye.
İşin aslı başlarda ben de Kekeç'i ciddiye alır,
okurdum. Dedim ya, bana göre muhafazakâr medyanın
ağır abisi olabilirdi.
(Bu ülkenin temel sorunlarından biri ağır abisizlik. Bir yerde
ağırlık yoksa hafif yelde bile sürüklenmek kaçınılmaz.)
Ağır abiliği sevmeyip, popülist takılmayı tercih
edince. Kendisi gibi düşünmeyenlerin değerlerine
saygı göstermeyince.
Kullandığı dili, popülizm uğruna heba
edince.
Araştırmadan, akıl terazisinden vazgeçtim, vicdan terazisine
vurmadan, FETÖ'nün taşeron gazetecileri gibi haksızlıklara
sağır, kör olunca.
Kekeç'i okumayı bıraktım.
Eğer. Tam da "kendi adıma hesap vermeye
hazırım" diye başladığı özeleştiriyi, kendi kalemiyle bir
"özeleştiri mütalaasına" çevirirse, yeniden
kendisini okumaya başlayabilirim.
Ben önemli değilim, kendisinin vicdanı rahatlar.
"Aldatıldık" sürüsünden ayrılmış olur. Kanımca bu
da Kekeç'e iyi gelir.
Aramızdaki okur-yazar ilişkisini, Kekeç'in üslubu
belirleyecek gibi görünüyor.
EĞER...
-1-
Abdülkadir Selvi, "bu yaz siyaset çok şeye
gebe" diyorsa...
Demek ki bu yaz, birileri dokuz doğuracak..
-2-
Bu kadar çok Erdoğan-Davutoğlu krizinden söz edilirse,
kriz yoksa bile çıkar. Konuyu yönetemiyorlar.
BİZ NE ZAMAN BOZULDUK BU
KADAR
Kocası yolsuzluktan ABD'de tutuklu Ebru Gündeş,
o kadar ilgi görüyor ki, konser anlaşmaları uzuyor.
Uyuşturucudan tutuklu Deniz Seki, medyamızca
bağırlara basılıyor.
Mafya cenazesinde boy gösteren Oktay Kaynarca,
gördüğü ilgiden oynadığı dizide bölüm başı aldığı parayı
artırıyor.
Yaa biz bir zamanlar, ortada yüz kızartıcı suç olunca utançtan
yerin dibine geçen bir millet değil miydik?
Ne zaman bozulduk bu kadar?
ANTALYA'NIN
FALEZLERİ
Durum, "Antalya'nın falezleri, denizden topla
cesetleri" durumuna döndü.
Gün geçmiyor ki falezlerden denizi seyrederken düşmeyen
olmasın.
Yerel yöneticilerin falezlere bir tür set çekmesi o kadar mı
zor? Anlamıyorum ki...
AKLIMDA KALAN
"Güzel olmanın yararları" üzerine güzel
bir saptama: Dursun Çiçek'in kızı sevgili İrem
Çiçek, "Ön plana çıkmamın nedeni hem kız çocuğu, hem avukat
hem de görsel olarak iyi fotoğraf veriyor olmamdı. Yoksa bu kadar
konuşacak platform bulabilir miydim, bilmiyorum" demiş.
Güzel olmanın bu kadar iyi bir amaca hizmet etmesi nadir görülen
bir durum. Ve üstelik bu sözle medyanın değer yargılarını gözler
önüne seren naif bir eleştiri de yapmış oluyor. Dursun
Çiçek, İrem'le ne kadar gurur duysa azdır.