Ne ülkede yaşıyoruz ama.
Dalgalar, seçimler, operasyonlar, krizler… Ardı arkası
kesilecek gibi değil.
Biri bitiyor biri başlıyor bile diyemiyoruz, biri
bitmeden diğeri başlıyor.
İzlemekten yorulduk. Fazla sarsılmaktan kayıtsız olup
çıktık.
Hepsi ama hepsi, köşe yazarları, yorumcular ve
patronlar üzerinden konuşuldu, konuşuluyor.
Oysa konuşulanları muhabirler yapar.
Kışın ayazında kapılarda bekleyen onlardır.
Yazın sıcağında onlar kavrulurlar.
Onlar itilip kakılırlar.
Onlar dövülürler.
Kuru basın toplantısına onlar çağrılırlar. Ama. Lüks
mekanlarda, yemekli basın toplantılarına alınmazlar bile.
Teröristler bir gazeteciyi kaçırmışsa o muhabirdir.
Köşe yazarı kaçırılmaz, davet edilip gider.
Muhabirlerin kafası kesilip videoya kaydedilir.
Muhabirlerin kafası sıkışır demir kapıya, ölürler.
Çoğu karın tokluğuna çalışır. Çoğunun parası kıt
kanaat geçinmesine izin verir. Pek azının maaşı iyidir.
Onları yönetenler, temsilciler iyi maaş alırlar.
Maaşla kalmazlar. Yediklerini, içtiklerini, gidip
geldiklerini ve hatta sevgililerinin masraflarını patrona fatura
ederler.
Ve fakat. Muhabirin haber için istediği arabayı sorun
ederler.
Neden mi durup dururken muhabirleri yazıyorum?
Durup dururken değil.
Baksanıza ülkeye. Gündem bitecek gibi değil.
Muhabirlerin canları çıkıyor. Daha da çıkacak
görünüyor.
Onlar için zam istiyorum. Muhabirlere kameramanlar da
dahil. Ne olursa. Ne kadar olursa.
Bu iş, bu ülkede, bu tempoda yapılası iş mi?
Hiç değilse görev tazminatı adı altında, yöneticileri devre dışı
tutarak...
ŞAŞIRDIM…
Kimse şaşırmadı. Benden başka.
Birkaç gündür adı dillendiriliyordu.
Gittiği yerlerde “Başbakan” gibi karşılanıyor, hiç de
itiraz etmiyordu.
Televizyonlar onun karakteri üzerine analizler yapmaya
başlamışlardı.
En son Cumhurbaşkanı Gül, eşinin konuşmalarından
fırsat bulup resepsiyonda ismini açıklamıştı.
“Artık kesin” demişlerdi.
Eşiyle ilgili haberler medyada yer almaya
başlamıştı.
Yine de.
İsmi Başbakan olarak açıklandığında şaşırdım.
Sanırım bu ülkede bir ben şaşırdım, başka kimse değil.
Üstelik politik meselelerdeki ilk şaşkınlığım bu.
Yeni cumhurbaşkanının yeni başbakanı anons edip yerine
oturduğunda yüzünde gördüğüm ifadede.
Şaşkınlığımın cevabını buldum.
AKLIMDA
KALAN
Mustafa Kemal’in sığırtmaç Mustafa ile
heykeli: Yalova’da. Mustafa Kemal’in sığırtmaç Mustafa ile
çektirdiği fotoğrafın heykelini yapmışlar. İyi niyetli ve cesurca
bir iş. Ne var ki fotoğrafta Mustafa Kemal’in elindeki sigara,
heykelde yok. Onunla kalsa iyi. Fotoğrafta Paşamın bedeni hafifçe
küçük Mustafa’ya dönük. Ayakları ona bakıyor. Başı biraz daha eğik.
Heykeldeki Mustafa Kemal, küçük çocuktan kopmuş. Kafam karışık. Bir
heykele bir fotoğrafın aslına bakıyorum. O an. Elinde sigara
varmış. Şimdi heykelde yaşatılmaya çalışılan Paşamda yok. Niyet iyi
olsa da, doğallık bozulmuş. Kafam karışık. Bir yanım iyi ki
yapmışlar derken, bir yanım Paşam sigara içiyorsa, onu elinden
almak hangimizin haddine diye sormak istiyor.