Yükselir Gülerce'den özür dileyecek mi?..

Yükselir Gülerce'den özür dileyecek mi?..

Adnan Berk Okan adnanberkokan@gmail.com

Sabah neredeyse 30 yıllık gazete…

İlk çıktığı günden itibaren medya dünyasını “itibarlı, çok okunan” gazetelerinden biri oldu…

Gerçi 28 Şubat’ta “gazetecilik” yapmak yerine omzu kalabalık generallerin postalığını yaptı ama sonradan yine toparlanır gibi oldu.

Turgay Ciner’in sahipliğinde ve Ahmet Çalık’a geçtikten sonra da ilk 4 -5 yıl, “gazete” gibi çıkmaya devam etti…

Ve fakat…

Çalık’ın son günlerinde Hükümet’in “Sözcü’sü” olunca Çalık “akıllı” bir işadamı olarak hemen kurtuldu Sabah’tan…

Sabah artık okurlarına bilgi vermek yerine hayali bir suç örgütüyle kavgaya başlamıştı…

Yargının yaptığı operasyonlar, yasal elde edilmiş ve bir suçu açığa çıkaran görüntüler Sabah için “haber” değeri taşımıyordu…

Sürekli üretilmiş haberler, sürekli iktidara yağcılık…

Bu arada merkez medyayla da kavgaya tutuştu tabii ki…

“Tarafsız, bağımsız, objektif” gazetecilik yapanları hedefe alan, merkez medya patronlarına, yöneticilerine, yazarlarına hakaret eden “tetikçiler” kiraladı…

Ve…

Artık…

Sabah “gazete” olma hüviyetini kaybetti…

Bir zamanlar Çiller ailesinin, önüne gelen herkese küfreden özel gazetesi ÖNCÜ’ye dönüştü…

İlerleyen yıllarda yaptığı o yayıncılıkla hem yılların iktidar partisi DYP’yi ve hem de başbakanlık yapmış lideri Tansu Çiller’i bitiren ÖNCÜ ve btv isimli televizyon kanalıdır…

Lütfen not edin…

Bugün, “seçim kazanmış” tarafın koltuk altında yayınlanmanın verdiği avantaj ve tafrasıyla bir süre daha ayakta durabilecek Sabah

Ama…

Bir süre sonra daha da aşağılara düşecek ve kaybolup gidecek…

 

Nereden mi aklıma geldi yeniden bunlar?..

Sevilay Yükselir’i okudum sabah sabah…

“Okumasaydın” diyeceksiniz ama ne yazık ki işim onun gibileri de okumak…

Bu defa da, Hükümet’le Cemaat arasında başlatılan kavgaya ilk gününden beri karşı çıkan, geçtiğimiz günlerde Hadi Özışık’a Cemaat üzerinden özeleştiri yapan ve neredeyse hemen herkesin “haklı” bulduğu Hüseyin Gülerce gibi bir beyefendi meslektaşımıza “Hakaretler” savuruyor…

Yine kimi medya patronlarını ve adlarını vermeden yazarları, medya yöneticilerini tehdit ediyor…

Ve bu gazetecilik ilke ve ahlâkıyla asla bağdaşmayan tavrıyla sadece “Sabah” bitirecek olsa neyse…

Sevilay gibilere “Köşe Verildiği” ve kamuoyunda isimleri “Köşe Yazarı” olarak anıldığı için köşe yazarlığı da bitiyor…

Bitiriliyor…

Ne edebi bir dil…

Ne bir bilgi…

Ne de vicdanlı bir yorum…

Sadece ve sadece; “tuttuğu taraf” gibi düşünmeyen meslektaşlarına küfür, hakaret, aşağılama, itibarsızlaştırma…

Midem bozuluyor…

Tiksiniyorum…

Yazık oluyor geleceği parlak ülkemin medyasına…

Yazık oluyor bütün bazı yanlışlarına rağmen Türkiye’yi bilhassa ekonomide başarıyla yönetmiş Ak Partili kadrolara…

Yazık oluyor her şeye rağmen son seçimin galibi olan siyasetçilerin başarılarına…

Çünkü…

“Onların taraftarı” gibi görünen bu zehirli klavyeler onların efendiliklerine de zarar veriyor…

O anaların ak sütü gibi helâl olması gereken zafere gölge düşürüyor…

“Söyle bana arkadaşını söyleyeyim sana kim olduğunu” atasözü devreye giriyor…

Çok yazık…

Yazık oluyor “Köşe Yazarı” adı verilen “kanaat önderliği” mesleğine…

Özgürce kanaatlerini bildirenler piyasadan çekilirken; meydan kalemlerinden irin damlayanlara kalıyor…

Grsaham’ın ünlü kuramı der ki; “Kötü para iyi parayı kovar”…

Medyamızda da “Kötü insan iyi insanı kovuyor…”

Mesleğimiz öldü; başımız sağ olsun ey gerçek gazeteciler…

 

Not:

Sevilay Yükselir Hüseyin Gülerce’den mutlaka özür dilemeli...

Eğer dilemezse…

Savaş tamtamları çalan, nefret ve şiddet dili kullanan biri olarak bu mesleğin içinde daha fazla kalamaz…