Sabah neredeyse 30 yıllık
gazete…
İlk çıktığı günden itibaren medya dünyasını
“itibarlı, çok okunan” gazetelerinden biri
oldu…
Gerçi 28 Şubat’ta
“gazetecilik” yapmak yerine omzu kalabalık
generallerin postalığını yaptı ama sonradan yine toparlanır gibi
oldu.
Turgay Ciner’in sahipliğinde ve
Ahmet Çalık’a geçtikten sonra da ilk 4 -5
yıl, “gazete” gibi çıkmaya devam etti…
Ve fakat…
Çalık’ın son günlerinde
Hükümet’in “Sözcü’sü” olunca
Çalık “akıllı” bir işadamı olarak hemen kurtuldu
Sabah’tan…
Sabah artık okurlarına bilgi
vermek yerine hayali bir suç örgütüyle kavgaya başlamıştı…
Yargının yaptığı operasyonlar, yasal elde edilmiş ve bir
suçu açığa çıkaran görüntüler Sabah için
“haber” değeri taşımıyordu…
Sürekli üretilmiş haberler, sürekli iktidara
yağcılık…
Bu arada merkez medyayla da kavgaya tutuştu tabii
ki…
“Tarafsız, bağımsız, objektif”
gazetecilik yapanları hedefe alan, merkez medya patronlarına,
yöneticilerine, yazarlarına hakaret eden
“tetikçiler” kiraladı…
Ve…
Artık…
Sabah “gazete” olma hüviyetini
kaybetti…
Bir zamanlar Çiller ailesinin, önüne gelen
herkese küfreden özel gazetesi ÖNCÜ’ye
dönüştü…
İlerleyen yıllarda yaptığı o yayıncılıkla hem yılların
iktidar partisi DYP’yi ve hem de başbakanlık
yapmış lideri Tansu Çiller’i bitiren
ÖNCÜ ve btv isimli televizyon
kanalıdır…
Lütfen not edin…
Bugün, “seçim kazanmış” tarafın koltuk
altında yayınlanmanın verdiği avantaj ve tafrasıyla bir süre daha
ayakta durabilecek Sabah…
Ama…
Bir süre sonra daha da aşağılara düşecek ve kaybolup
gidecek…
Nereden mi aklıma geldi yeniden
bunlar?..
Sevilay Yükselir’i okudum sabah
sabah…
“Okumasaydın” diyeceksiniz ama ne
yazık ki işim onun gibileri de okumak…
Bu defa da, Hükümet’le
Cemaat arasında başlatılan kavgaya ilk gününden
beri karşı çıkan, geçtiğimiz günlerde Hadi
Özışık’a Cemaat üzerinden özeleştiri
yapan ve neredeyse hemen herkesin “haklı” bulduğu
Hüseyin Gülerce gibi bir beyefendi meslektaşımıza
“Hakaretler” savuruyor…
Yine kimi medya patronlarını ve adlarını vermeden yazarları,
medya yöneticilerini tehdit ediyor…
Ve bu gazetecilik ilke ve ahlâkıyla asla bağdaşmayan
tavrıyla sadece “Sabah” bitirecek olsa
neyse…
Sevilay gibilere “Köşe
Verildiği” ve kamuoyunda isimleri “Köşe
Yazarı” olarak anıldığı için köşe yazarlığı da
bitiyor…
Bitiriliyor…
Ne edebi bir dil…
Ne bir bilgi…
Ne de vicdanlı bir yorum…
Sadece ve sadece; “tuttuğu taraf” gibi
düşünmeyen meslektaşlarına küfür, hakaret, aşağılama,
itibarsızlaştırma…
Midem bozuluyor…
Tiksiniyorum…
Yazık oluyor geleceği parlak ülkemin medyasına…
Yazık oluyor bütün bazı yanlışlarına rağmen
Türkiye’yi bilhassa ekonomide başarıyla yönetmiş
Ak Partili kadrolara…
Yazık oluyor her şeye rağmen son seçimin galibi olan
siyasetçilerin başarılarına…
Çünkü…
“Onların taraftarı” gibi görünen
bu zehirli klavyeler onların efendiliklerine de zarar
veriyor…
O anaların ak sütü gibi helâl olması gereken zafere gölge
düşürüyor…
“Söyle bana arkadaşını söyleyeyim sana kim
olduğunu” atasözü devreye giriyor…
Çok yazık…
Yazık oluyor “Köşe Yazarı” adı verilen
“kanaat önderliği” mesleğine…
Özgürce kanaatlerini bildirenler piyasadan çekilirken;
meydan kalemlerinden irin damlayanlara kalıyor…
Grsaham’ın ünlü kuramı der ki;
“Kötü para iyi parayı kovar”…
Medyamızda da “Kötü insan iyi insanı
kovuyor…”
Mesleğimiz öldü; başımız sağ olsun ey gerçek
gazeteciler…
Not:
Sevilay Yükselir Hüseyin
Gülerce’den mutlaka özür dilemeli...
Eğer dilemezse…
Savaş tamtamları çalan, nefret ve şiddet dili
kullanan biri olarak bu mesleğin içinde daha fazla
kalamaz…