Görüşlerine çok değer verdiğim kimi yakınlarım ve dostlarım
“Yılmaz Özdil’i fazla ciddiye alıyorsun; sık sık ondan söz
ederek yanlış yapıyorsun” diyorlar…
Haklı olabilirler ama benim işim bir meslektaşımın gündeme
gelmesine engel olmak değil ki…
Benim işim (benim penceremden baktığımda); gördüğüm yanlışları
okurlarıma aktarmak, doğrularını hatırlatmak…
Eeeee…
Odamdaki diplomada “iktisat mezunu” olduğum da
yazıyorsa, bir matbaacılıktan gelme yazar iktisat
yazacak da ben sessiz mi kalacağım?..
En iyi bildiğim konuda klavye tıklatmayacak mıyım?.
Efendiler!..
Bir an için varsayayım ki
haklısınız…
Tamam peki…
Kabul…
Yılmaz Özdil’i yazmayayım…
Ya da dediğiniz gibi ciddiye almayayım…
Yahu adam memleketin “en etkili” gazetesinin
üçüncü sayfasında yazıyor…
Medyada en çok onun yazdıkları okunuyor…
Nasıl
olur da ciddiye almam ben bu arkadaşın yazdıklarını?..
Deli miyim yoksa kör müyüm?..
Kamuoyunu
yalanlarla etkilemedikleri halde diğer meslektaşlarımızın küçücük
hatalarını eleştirip de medyanın amiral gemisinde yazan bir
arkadaşımın tamamen yanlış ve kesinlikle “akıl
dışı” yazılarını nasıl olur da pas geçerim?..
Okumuyor musunuz?..
Arkadaş öyle şeyler yazıyor ki; “gündeme
getirmeyeyim” deyip de görmezden gelirsem kendime, işime,
mesleğime, okurlarıma ihanet etmiş olurum…
Allah aşkınıza bugünkü (03.11.2012) Hürriyet’te
“Ne ördün?” başlığı altında yayımlanan makalesini
girin de okuyun…
Hele iktisat biliminden ve Türkiye’nin son 10 yıllık
ekonomi verilerinden haberiniz varsa saçınızı başınızı
yolarsınız…
Yılmaz onları sıradan ve üç yüz – beş yüz kişinin okuduğu
bir resmi ilân gazetesinde yazmıyor ki…
Hürriyet gibi; medyanın amiral gemisinde
yayımlanıyor o yazılar…
Özelleştirmeleri eleştirip aklı sıra sonunda lâfı Hükümet’e getirip
“geçirecek” ya…
“Seka satıldı. Sümerbank satıldı” diye başlıyor ve
ne kadar önemli ve yapılması zaruri olan özelleştirme varsa hepsini
sıralıyor…
Ve sonunda lâfı getirip yazısını bağlıyor:
“Saman ithal ediyoruz”…
Yahu Allah aşkına
yakınında birileri çıksın ve bu arkadaşa uluslar arası iktisatta
“Karşılaştırmalı Maliyetler Teorisi” diye bir
kuramın halen geçerli olduğundan söz etsin…
İktisadın en geçerli kuramlarından biri olan bu teoriye göre
her ülke ihtisaslaştığı, katma değeri yüksek, maliyeti
düşük mal ve hizmetleri üretip ihraç eder; kendisinin daha pahalıya
mal edeceği düşük katma değerli ürünleri ise ithal
eder…
Yahu Allah aşkına yakınında birileri çıksın ve
bu arkadaşa desin ki:
“Yahu Yılmaz;
bugün saman ithal
ettiğimiz doğru ama kaç milyon dolarlık ithalât bu?..
100 mü 200 mü?..
Hayır, hiçbiri değil…
Sadece 13 milyon Dolar…
Pekiiii…
Yıllık otomobil ihracatımız ne kadar?..
Onu da söyleyeyim: 20 Milyar Dolara koşuyor…
Yani, saman ithalâtının 1500 misli…
Peki…
Saman ithal etmediğimiz yıllarda otomobil ihracatımız ne
kadardı?..
Onu da söyleyeyim…
1 milyar Doları aşarsa bayram yapacaklarını ilân
ediyorlardı…
Bu gün hedeflediklerinin 20 katı daha
fazla otomobil ihraç ediyor bu ülke…
En önemlisi saman ithal etmediğimiz o eski yıllarda kişi
başına milli gelir bin doları zor buluyordu…
Saman ithal ettiğimiz son yıllarda kişi başına milli gelir 10 Bin
Doları aştı…
Sakın ola kişi başına milli gelirin adil
dağıtılmadığını söyleme zira bin dolar olduğu dönemlerde dağıtım
adaletsizliği bugüne göre vahşi ölçülerdeydi…
Yani arkadaşlar…
N’olur “Yılmaz’ı ciddiye alma” deyip de beni
üzmeyin, elimi ayağıma dolaştırmayın…
Yahu adam, medyanın amiral gemisinde haftanın altı günü
yalan yanlış yazarak okurlarını iğfal ediyor…
Bu
canlı tecavüz sahnelerini sadece izlemekle mi yetineyim
yani?..
Kusura bakmayın ama gerekirse her gün
Yılmaz Özdil yazacağım…
O yanlış ve
yalan yaptıkça ben, Türkiye medyasında
“kim kimdir?” sorusuna cevap arayan
on binlerce okura doğruları aktaracağım…