AK Parti’nin bazı icraatlarını ve Başbakan Erdoğan’ı eleştirirken bazen zihnimde bir ‘acaba’ oluşur.
"Acaba eksik görüyor olabilir miyim? Acaba benim göremediğim kısımları var mıdır? Acaba meselelere hep eleştirel bakma psikolojisine yenik düştüm de bardağın boş tarafını mı görüyorum?" diye endişe ederim.
Bu endişenin doğruluk ihtimali yüzde 1 olsa bile beni rahatsız eder.
Sonra döner kendi mesleğim olan, iyi bildiğim medyadaki yapılanlara bakarım.
Özellikle de Başbakan Erdoğan’ın beni büyük hayal kırıklığına uğratan medyaya dönük tutumuna.
Başbakan Erdoğan’ın ‘eski medya’yı yerle bir ettiği gizlenmez bir gerçek. Toplumun değil, patronun menfaatini gözeten, haktan, hukuktan, adaletten, kamusal sorumluluktan uzak, kişisel çıkarı koruma silahına dönüşmüş medyayı zayıflatmasını, sindirmesini yadırgamıyorum. Çünkü Türkiye’nin yüzünü ak edecek bir medya hiç olmadı.
Eskisini yıktı, fakat yerine esaslı bir medya da koymadı.
Öyle insanlara pirim verdi, öyle yazarların ‘yeni medya’ denen gazetelerde yazar, TV’lerde yorumcu olmasını sağladı ki gördüklerime, duyduklarıma inanmakta zorlandım.
‘Yeni medya’ denen organların yayın yönetmenlerinin olanca itirazına rağmen başbakanın baskısı sonucu o TV’lerde görev alan, program yapan, gazetelerde köşe yazan insanların kimler olduğunu yakından biliyorum.
Bütün bu tercihlerin sonunda da ortaya hiçbir etkinliği olmayan ve gelecek vaat etmeyen bir medya çıktı.
Bu medyada başbakanın talebi ile yer verilenlerde itibar, kişilik, ahlaki düzey dikkate alınmadan tek bir kriter aranırdı: Başbakan Erdoğan’a tereddütsüz savunmak.
Bu önerilerle oluşturulan medyanın hali ortada. Tirajları,
izlenirlikleri, itibarları yerlerde sürünüyor.
İşte medyadaki bu tabloya bakarak şöyle diyorum:
Türkiye’nin geleceğini dert edinen bir başbakan medya
alanında böyle işler yapmazdı. Sadece kendine
'taraftarlık' yapan insanları baştacı ederek
Türkiye’ye namuslu, haktan, adaletten, özgürlükten yana, kamusal
sorumluluk taşıyan bir medya kurulamayacağını bilirdi. Fakat
yapmadı.
Bir ülkenin ilerlemesinde en önemli işleve sahip olan medyada
işleri böyle yürütüyorsa diğer alanlarda da elbette
'yanlış' yapabilirdi.
Peki bütün bunları niçin anlattım...
Yeni anayasa özgürlük mü getirecek felaket mi?
Şimdi gündemde ‘barış süreci’ ve başkanlık sisteminin de yer alacağı yeni anayasa var.
Başbakan Erdoğan medyada uyguladığı yöntemin bir benzerini şimdi
Türkiye için uyguluyor. Öncelik başkanlık sisteminde.
Başkanlığı kafasına koyduğu için geniş katılımla yeni anayasa yapma
iradesini ortaya koymadı.
Bütün partiler masadayken o partilerle sert polemiklere girdi ve uzlaşma zeminini ortadan kaldıracak bir üslubu benimsedi.
Ve sonunda bu partilerle yeni bir anayasa yapılamayacağına hepimizi inandırdı.
Başörtüsü yasağı, Alevilerin sorunları, Kürt sorununa çözüm.. Hepsi başkanlık sisteminin garanti olacağı meclis aritmetiği sağlanana kadar erteledi.
Şimdi ise BDP ile ortak bir anayasa yapma niyetinde. Çünkü BDP’nin vereceği destek referanduma gitmek için yetiyor.
Çok değil 3 ay önce ‘terör uzantısı’ diyerek bizim gözümüzde ‘vatan haini’ yaptığı bütün Türkiye’nin itirazına rağmen dokunulmazlıklarını kaldırmaya çalıştığı BDP ile.
BDP’lilere "terör uzantısı” deyip
dokunulmazlıklarını kaldırmaya çalışırken de, BDP’yi meşru bir
siyasi parti olarak kabul ederken de aynı hesap vardı
kafasında.
BDP ne yaptı da başbakanın gözünde aklandı bu da ayrı bir soru.
Sadece bunlar değil. Ergenekon davaları sürecinde haksız, hukuksuz işler yapılırken bunlara gerekli yasal müdahaleleri yapmadı.
Bu soruna kökten bir çözüm bulacağına bir generali hastanede ziyaret ederek toplumun gözünde adalet sistemine olan güveni yerle bir etti.
Bir başbakana yakışan 18 yıl mahkumiyet almış bir generali ziyaret ederek duygusal bir gösteride bulunmak değil, toplumun adalete olan güvenini de muhafaza ederek soruna yasal çözüm bulmaktı.
Başbakan Erdoğan kararlı. Ne pahasına olursa olsun bu yolu deneyecek. Toplumun her kesiminin sorununu bu referandumda takasa sürecek. Başörtüsü sorunu, Kürt sorunu, Alevi sorunu, ne kadar sorun varsa referandumla “verin başkanlığı, alın haklarınızı” diyeceği bir anayasa hazırlayacak.
Bu işler istediği gibi yürürse ne ala.
Peki ya tutmazsa, ya işler planlandığı gibi gitmezse, ya Allah’ın da bir hesabı varsa? Ne olacak bütün bu sorunlar ve bu sorunların mağdurları?
Diğer taraftan getirilmek istenen başkanlık sistemine yönelik ciddi uyarılar var. Türkiye’yi büyük bir despotluğa sürükleyeceğine, tek adam yönetimini tesis edeceğine, parlamentoyu etkisizleştireceğine dönük gerçekten ciddi itirazlar var.
Çünkü getirilmek istenen sistemin dünyada eşi benzeri yok. AK Parti meclisi fesh etmeye bile tek yetkilinin başkan olduğu bir sistem öneriyor.
Başbakan Erdoğan elbette bütün hesaplarını başkan olmak üzerine kurabilir.
Fakat beni rahatsız eden kısmı yaptığı birbirinin zıttı manevralara, getirmek istediği sisteme itiraz edecek, ‘makul’e çekebilecek ne medyanın, ne muhalefetin, ne iş dünyasının, ne kurumların, ne üniversitelerin, ne de cumhurbaşkanının gücü ve etkisi var. Ne de halkın bu manevraların amacını görmeye niyeti var.
Başbakan Erdoğan kendisi için aldığı risklerin, yaptığı manevraların, girdiği ilişkilerin, yarısını Türkiye için yapmış olsaydı, Türkiye şimdi başka bir noktada olurdu. twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın