Ahmet Sever'in, Gül'lü anılarını yazdığı
kitap hakkında övgüler dizilmeye
hazırlanılırken.
İletişimci gözüyle. Kitapta yazılanların normal bir
ülkede skandal olacağını yazdık.
Sadece içerik skandal değildi, kitabın kendisi de
stratejik bir hataydı.
Ahmet, "Ben istemedim ama yazdı" diyen Gül'e
gönül koymuş mudur? Sanmam. Akıllı adamdır, göze almadan yola
çıkmaz.
Kitabın üreteceği olumsuz algıyı bu köşede yazınca.
İtiraz edenler oldu.
Yanılıyor olabileceğimi ifade edenler oldu. Tam tersine.
Sanki musluğu açmışız gibi. Övgüye hazırlananlar bile
eleştiriye başladılar.
Ben sıradan biriyim. Herkesin her şey olmayı başardığı
panayırda, sadece iletişimci olmayı başarmaya
çalışıyorum onca yıldır.
Yazdıklarımı kimsenin okumadığını düşünerek yazıyorum.
Fatih Altaylı, haberturk.com serüvenimden bu bakış açımı
bilir.
Konuya geri dönelim.
"Eski bir Doğan Grubu çalışanı olması
nedeniyle" Ahmet Sever'in kitabının ardında Doğan
Grubu'nun olduğuna inanmıyorum.
Akıl yoluyla bakıldığında olanaksız bu.
Aklın onda birini kullananlar bile Aydın
Doğan'ı bu tür senaryolardan uzak tutar.
Gelelim. Esas meseleye.
Abdullah Gül kitabının ters etkisinin bir benzerine daha
hazırlıklı olsun medya ve siyaset dünyası.
Aydın Doğan'ı anlatan kitaptan söz ediyorum. Böyle bir kitap
yazılmalı da. Bunda sorun yok.
Ve. Fakat. Ya o kitabı yazan kişide sorun varsa? Ya
kişiliğiyle, çizgisiyle Aydın Doğan'ı, hiç hak etmediği olumsuz bir
algı çerçevesine oturtacak ismi tartışmalı bir
yazarsa?
Bir strateji hatası daha.
Önceki yazımın girişinde. Bu ülkede dört dörtlük iletişim
stratejisinden umudumu kestiğimi yazmıştım. Ya zamanlama iyi,
uygulama kötü. Ya uygulama iyi, fikir zayıf.
Aydın Doğan'ı yazmanın iletişim stratejisinde. Fikir
iyi. Uygulamanın kötü olma olasılığı yüksek.
Hakkında haklı haksız türlü türlü polemikler sürdürülen birinin
Aydın Doğan'ı yazıyor olması. Aydın beyi hiç hak etmediği
tartışmaların konusu yapmaya yetecek.
Müneccim miyim? Ne gezer! Keşke! Sadece
medyanın karanlık koridorlarında değil, aklın aydınlığında
dolaşmaya çalışıyorum.
Benim bildiğim, Aydın Doğan'ı yazacak tek isim vardı,
Ahmet Hakan. O dururken, bu olacak şey mi?
YENİDEN SEÇİM
OLURSA...
Diyelim ki. Hiçbir parti hiçbir partiyle anlaşamadı. Yeniden
seçim oldu. Durum ne olur?
Bakmayın son günlerde yapılan araştırma sonuçlarına.
Bir, iktidar partisi kaybeder. Çünkü seçmen,
gücü sarsılan yapıdan uzaklaşma eğilimindedir.
İki, HDP kaybeder. Beklenenden yukarıda bir
oranla barajı geçmesi, CHP seçmenini yeniden düşünmeye
yöneltir.
Üç, CHP azıcık kazanır. HDP'ye giden oylarının
bir kısmını geri alır.
Dört, MHP kazanır. Başbakanlık koltuğunu elinin
tersiyle itmiş biri seçmene cazip gelir. Hiç olmadı, yerinde
sayar.
Umarım seçim olmaz. Ama olursa, yazın bir kenara.
"GÜZEL SÖZCÜKLER
KULLANALIM..."
Dört kişi sohbetteyiz. Kıvam fazlasıyla koyu. Dışarıda gök
delinmiş. Yağmursuz gün yok kabullenmişiz, işi geyiğe
vuruyoruz.
"Buraya yıldırım düşer mi?" sorusuna, grubun en
aklı başındası cevap veriyor: "Düşer, düşer. Yıldırım için
tüm koşullar mevcut."
"Öyleyse vedalaşalım" diyor içimizden biri,
"bu dünyada senle karşılaştığıma sevindim. İyi bir dostsun.
O kadar çok aşağılık insan var ki."
Cevap yanımdakinden geliyor: "Güzel sözcükler
kullanalım. Az sonra tepemize yıldırım düşecekse geriye güzel
sözcükler kalsın."
Sinirim bozuluyor. Nasıl bozulmasın!! Uyarıyı yapan,
ekonomi kanallarından birinin ekran yüzü, işi para olan
adam!
Olumlu sözcüklerin önemini anlatan iletişimci dururken, bir
finansçının uyarması. Sinir bozucu ama hoş.
BU YÜZDEN...
Şenol Güneş'in iletişim sorunlarıyla ilgili
yazımı, internetspor kendi sayfasına koyunca.
Yazıya yorum yağmış. Hakaretin, küfrün bini bir
para.
Beşiktaşlı olanlar, Şenol Güneş'i sevenler. Açmışlar ağızlarını
yummuşlar gözlerini.
Ortalama insan manzaramız bu. Sevdikleri kişinin yanlışlarını
düzeltip daha güçlü olmasını istemek yerine. Eksiğini söyleyene
saldır.
Eleştiriyi hakaret kabul et. Bildiğini yapmaya devam
et.
Eleştirenin, eleştirilenden nefret ettiğini düşün. İyiliğini
istiyor olabileceğini aklına getirme.
Kendi vasatlığına teslim ol.
İşte bu yüzden. Bizden bir halt olmaz!
AKLIMDA KALAN
İclal Aydın'dan çıkaracağımız
dersler: İclal Hanım yine evlenmiş. Umarız bu kez
mutlu olur. Canı ne zaman isterse evlenebilen bir
kadın. Kimimiz durumu kıskanabilir. Kimimiz ise anlamaya
çalışır. Acaba hangi özelliği onun boynuna, "evlenilecek
kadın" tabelasını astırıyor olabilir. Kendisiyle
bunu konuşmayı çok isterim. Sadece gamzeleri yetmese
gerek. Bu konudaki hissiyatımın bilimsel ipucunu Baudrillard
veriyor. "Baştan Çıkarma Üzerine"de özetle şöyle
diyor: "Kadınlar iktidar sahibi olmak için erkekleşmeyi
seçiyor. Gerçekte ise, kadının iktidarı kadınlığını
kullanmasındadır."