‘Yandaş medya’ kavramını, bu tanımın kapsamına giren medyanın rakiplerinin kullandığı anlamda kullanmadığımın altını çizeyim. Benim açımdan bu kavram olumsuz değil. Bilakis, rakipleri tarafından bu şekilde tanımlanan medyanın varlığını daha da kuvvetlendirmesini isteyenlerdenim. Benim derdim, bu 'yandaş medyanın' neden daha iyi, daha kaliteli olmadığıyla ilgili, bunu özellikle belirteyim.
‘Yandaş medya'nın güçlenmesini istiyor olmam, orada olup biten her şeyi desteklediğim anlamına gelmez. ‘Yandaş’ oldukları için toplumda daha fazla ilgiyi hak eden bu medyanın içinde bulunduğu durumun pek parlak olmadığını çok iyi görüyorum. İşte tam da bu nedenledir ki bu 'yandaş' tanımlamasının içerisine giren gazete ve TV’lerin hepimizin yüzünü ağartacak işler yapması, kalıcı ve köklü birer kurum halini alması için kafa yoranlardanım.
Gel gelelim, benim kafa yormam yetmiyor. Çünkü kafasını asıl yorması gerekenlerin 'yandaş' medyanın bu halinden şikayetçi oldukları yok.
Farkındaysanız, referandumda 'evet' cephesini destekleyen bu gazete ve TV’ler, nasıl oluyorsa, sandıkta ‘evet’ diyen müşterinin ilgi alanına giremiyorlar.
Bu tuhaf durum neden kimsenin dikkatini çekmiyor, doğrusu çok şaşırıyorum.
Haksız mıyım? Referandumla siyasi tercihini bu gazetelerle aynı yönde kullanan büyük halk kitlesi, bu gazete ve TV’lere müşteri olmuyor. Gerek gazete tirajlarına, gerekse TV izlenme paylarına şöyle bir bakmak bunu görmek için yeterli.
Bu tuhaf durumun birçok nedeni var. Ama ben en önemlisinin, bu gazete ve TV’lerde kümelenen ‘liberal kanaat önderleri’ olduğunu düşünüyorum.
‘Yandaş’ dediğimiz birçok gazete ve TV’nin dünya görüşü yok. Kendi dünya görüşleri olmadığı için de, bünyelerinde taşıdıkları ‘kanaat önderlerinin’ etkisi altına girmeleri çok kolay oluyor. Birçok gazete ve TV, patronajı değişse, yeni bir yönetici atansa da bu liberal arkadaşların etki alanının dışına çıkamıyor.
Kayda değer işler yapmasını istediğim gazeteler ve TV’ler ne yazık ki 'liberal' dediğimiz yazar çizerin ablukası altında. Bunlar, bu gazetelerin toplumla ciddi bağ kurmalarının önünde en büyük engeli teşkil ediyorlar. Toplum bu arkadaşlara prim vermiyor.
Daha önce Cem Boyner’in YDH’sı ile seçime girip ancak "40 oy" alan arkadaşlar, YDH ile yapamadıklarını, şimdi borularını 'yandaş' gazete ve TV’lerde öttürerek yapmak istiyorlar.
Üstelik bugünkü iktidarın ve sahip olduğu dünya görüşünün dayandığı toplumsal tabanının gücünü kendi amaçları doğrultusunda istismar etmekten geri durmuyorlar. Bugün Türkiye’de olup bitenin aslında 20 tane liberal arkadaşın işi olduğu illüzyonunu kullanmakta mahirler. Ama bu illüzyonun kurbanı olan toplum değil, sadece yazıp ettikleri gazete ve TV’lerin yöneticileri! Yönetici arkadaşlar ‘liberal yazarlar olmazsa bu gazete ve TV’lerin batacağına’ ne yazık ki inandırılmış durumda.
Bu toplumda Mehmet Altan'ın, Kürşat Bumin'in, Oral Çalışlar'ın, Hıncal Uluç'un ve benzerlerinin bir karşılığı olduğunu sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Gerçekten, kim okuyor bu arkadaşları? Bu yazarlar bu gazetelerde yazdıkları için kaç müşteri geliyor? Niçin Mehmet Altan’ın, Hıncal Uluç’un gördüğü itibarın yarısını yeni, parlak, zeki, genç dindar, muhafazakar, namuslu kalemler görmüyor?
Mesela Sabah gazetesinin kapıları niçin muhafazakar yazarlara kapalı?
Ben bu liberal arkadaşların bu gazetelerde yazmasına karşı olanlardan değilim. Benim karşı çıktığım şey, o gazeteleri tahakkümleri altına almalarına müsaade edilmesi.
Bakın, Zaman gazetesinde de birçok liberal yazar çizer var. Herhangi biri gazetenin yayın politikasında veya olaylara bakış açısının oluşmasında bir etkileye sahip mi?
Geçtiğimiz hafta Ahmet Altan’ın tuhaf bir yazısı vardı. Eminim birçoğunuzun gözünden kaçtı. Ahmet Altan o yazısında Başbakan Erdoğan’a ‘keramet sende değil, keramet liberal dünya görüşünün toplumda karşılık bulmasındadır. Sen de iktidarını sürdürmek istiyorsan, bu çizginin bayraktarlığını yapmalısın. Vazgeçmen durumunda, iktidarını kaybedeceksin’ mealinde bir ‘ültümatom’u veriyor.
Bu yazar arkadaşlar Türkiye’deki değişimin mimarı olarak her nasılsa kendilerini görüyorlar.
Tekrar ediyorum: Eğer bu arkadaşların dediği gibi bugün asıl rağbet gören liberal dünya görüşü olsaydı, YDH iktidar olurdu.
‘Yandaş’ medyanın tez elden uyanıp kendi ideolojisini, kendi çizgisini, kendi politikalarını belirleyen bir yayın çizgisine oturması gerekmektedir. Aksi takdirde, bu gazeteler üzerindeki tartışmalar hiç bitmeyecek.
Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde kendisini ziyaret eden Radikal gazetesi yöneticilerine verdiği beyanatta Hürriyet’i övmesi umarım ‘yandaş’ medyanın yöneticilerini düşünmeye yöneltmiştir. Çünkü başbakanın kendisine yandaş olan medyanın durumunda memnun olmadığı ortadadır. Hürriyet’e olan hayranlığı Sabah, Star, Yeni Şafak gibi gazetelere olan kızgınlığının da bir göstergesi.
Başbakan Erdoğan’ın da çizgisine, üslubuna, tarzına etki edecek bir yayın organı oluşturamamak bütün yandaşların en büyük ayıbıdır.
Fehmi Korun’nun cevabı
Geçtiğimiz günlerde "Fehmi Koru’nun asıl derdi ne" başlıklı bir
yazı yazdım ve sordum: Fehmi Koru CHP’deki muhtemel değişimden
rahatsız mı?
Fehmi Koru bu soruma sütununda gayet net bir cevap verdi.
O yazımda Koru'nun gerçekte böyle bir rahatsızlığı yoksa bile, yazıp çizdiklerinin insanlarda böyle bir izlenim oluşturduğunu, bunun farkında olup olmadığını sormuştum. Koru, verdiği net cevapla bu konuda kafası karışanlara yardım etti. Ben de, Koru'ya yönelttiğim soruyla, bu kafa karışıklığının ortadan kaldırılmasına mütevazı bir katkı sağlamış olmaktan mutluyum.