Can Dündar ve Erdem Gül'ün
serbest bırakılması, basın özgürlüğü açısından sevindirici
oldu.
Gazeteciler yaptıkları haber nedeniyle değil, haberi
paravan olarak kullandıkları kirli işler/ilişkiler nedeniyle
tutuklanmalı.
Önemli olan, medyatik olamadıkları için tutuklulukları süren
gazetecilerin de serbest kalması.
Her gazeteci, Erdem Gül kadar şanslı
olmayabiliyor haliyle.
Erdem, Ankara gazeteciliğinin, en çalışkan
emekçilerinden biridir. Hayatını gazetecilikten
kazanır.
Medyanın "kör" gözleri, Can'ın başrol olduğu
süreçte, Erdem'in sükûnetini görmedi.
Ama. O sükûnet, aklı başında insanların da gözünden
kaçmadı.
Erdem, "Can Dündar" kadar popüler bir kişilikle
birlikte değil de, tek başına tutuklansaydı ne olurdu,
düşünebiliyor musunuz?
Serbest kalma ihtimali neydi? Dürüstçe cevap
verin.
Kameralar Can Dündar'a dönmeseydi, tanıştığım günden beri
bildiğim o mütevazı duruşuyla Erdem'i, görebilir miydik?
Can'ın annesiyle, eşine yer ayırmasaydı gazeteler, Erdem'in eşi
Aslı'yı hatırlar mıydık?
Yine soruyorum. Erdem, Can'la tutuklanmış olmasaydı,
serbest kalma ihtimali var mıydı?
Can'la çalışmamış olsaydı, tutuklanma ihtimali olur muydu? O da
ayrı bir soru elbette.
Poyraz Karayel'in "ülkemiz" ödevlerindeki gibi
yapalım:
Bizim ülkemizde adalet bile şöhretlik oranımıza göre
dağıtılır. O nedenle de herkes, ekrana çıkıp soytarılıkta zirve
yapmak ister.
"KONSEY" SÖZCÜĞÜNÜ HİÇ
SEVMEM
Devamlı okur hatırlar, "saray" sözcüğü ilk
gündeme geldiğinde, uyarmıştım.
"Halk bu sözcüğü sevmez"
demiştim.
"Erdoğan için yanlış olur" demiştim.
Dediğim çıkınca.
"Saray"dan vazgeçtiler. Yerine başka sözcükler
bulmaya çalıştılar.
"Beştepe" dediler, "külliye"
dediler vs.
Ama "saray" kafalarda kaldı.
Şimdi de, "konsey" sözcüğü çıktı ortaya.
Cumhurbaşkanlığında "Ekonomi konseyi"
kuruluyormuş.
Dört konsey daha kurulacakmış.
Yine yazıyorum buradan, "konsey" sevimsiz
sözcük.
"İtici sözcükleri say" deseniz, listemin
başlarında "konsey" vardır.
Aklıma 12 Eylül darbesi gelir.
"Cunta" gelir.
Yaptırım gelir.
Ama iyi bir şey gelmez.
BAHÇELİ'DE BİR SÛKUNET, MHP'DE BİR
TELAŞ...
Ümit Özdağ, Devlet Bahçeli'ye itiraz ederek,
yönetimden istifa edince. Konuştuk.
"Parti içinde demokrasiyi hayata geçirmezseniz,
Türkiye'de demokrasi için mücadele edemezsiniz" dedi.
"Tutarlı olmak gerekir" dedi.
Söz genel başkan adayı olup olmayacağına geldi, "Bu
düşünce benim için yeni bir düşünce değil ki" dedi.
Meral Akşener'in Denizli'de gördüğü ilgiye de
bakılırsa.
Her ne kadar Bahçeli, teşkilâttan başlayarak partiyi kapatmaya
doğru gitse de, MHP'de taban hareketlendi.
Kurultay epeyce heyecanlı geçeceğe benziyor.
Ne diyelim, darısı CHP'nin başına.
KENDİ OKURUMA SORU: BU TESADÜF
MÜ?
"Edepsizin El Kitabı"nın piyasaya çıkmasıyla,
sunucu Seda Akgül'ün "Beni hamile bırakmak isteyen çok
erkek var" demesinin aynı günlere denk gelmesi tesadüf
olabilir mi?
MERMER OCAKLARI KONU DIŞI
MI?
Artvin. Altın, kömür, bakır derken.
Doğaya büyük zarar veren mermer ocakları gözden
kaçıyor mu, ne?
Ormanlık yolda seyahat etmişseniz. Ansızın karşınıza irinli bir
yara gibi mermer ocakları çıkar.
Ormanları kemirişleri ayan beyan ortadadır. İçim acır.
En son Antalya'da. Ekiz yaylasındaki sedir
ormanları mermer ocağı tarafından yok edilmiş.
Hangi ağacı kimden koruyacağız şaşırdık kaldık.
Hep derim ya, gelişmiş ülke olmanın kriteri rakamlardan geçmez,
ama tutarlı ve güçlü bir çevre politikasından geçer.
18 ÇOK ERKEN ÇOK!
Yetiştirme yurtlarında ve yuvalarda kalan çocuklar 18
yaşında devlet korumasından çıkarılıyor ya.
Bu konuya kafayı taktım.
19 Ekim 2015'de yazdım. İşsiz ve kimsesiz, doğal olarak
korunaksız çocukların sokağa atılmasının, suçun kol gezdiği
karanlığa bırakılmasının önüne geçilmesi gerek.
Şimdi o çocuklar "Bizi sokağa atmayın"
kampanyası başlatmışlar, #18yascokerken etiketiyle
sosyal medyadalar.
Sonuna kadar destekliyorum.
YA BİZDE OLSAYDI
ABD'li çikolota devi Mars'ın çikolatalarında
plastik parçalar bulunduğu için ürünleri toplatıldı.
Sessizce. Ortalık karışmadan.
Tereyağından kıl çeker gibi.
Ülkemde. "ABD'den çikolata alımını durdurduk"
türü açıklamalar yapılmadı.
Maazallah, aynı şey ABD'de bir Türk üreticinin başına
gelseydi?
Sadece orada değil, pek çok ülkede ortalık birbirine girer,
ilgili ilgisiz tüm ürünlerimize giriş yasağı konurdu.
AKLIMDA KALAN
"Her hayal, sahibiyle gömülür"
düşüncesi: Profesör Tosun Terzioğlu, 74 yaşında
ölünce öğrendik ki, onun da "küçük bir kasaba"
hayali varmış. "Ege'de küçük bir koyda, kuş uçmaz kervan
geçmez bir yerde bir evim bir de balıkçı motorum olsaydı eğer ondan
hoşlanırdım" diyormuş. Tosun hoca bunu yapabilecek
ekonomik olanağa sahipti. Yapmadı. Başka öncelikleri oldu. Bahse
girerim, o önceliklerin hiç birinin önceliği Tosun hoca değildi.
Hayal kuracak kadar güçlü, o hayali gerçekleştiremeyecek
kadar zayıfız, kesin.