Uludere’de kimin başına çorap örülüyor?

Uludere’de kimin başına çorap örülüyor?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Uludere olayı hiç kuşkusuz büyük bir facia, derin bir acı. Hükümetin bu olaydaki suskunluğu, meseleyi geçiştirmeye çalışır görünmesi de en az olayın kendisi kadar vahim.

Buraya kadar herkesle hemfikiriz. Fakat Türk medyasının bu meseleyi ele alma biçimi de en az hükümetin tutumu kadar izaha muhtaç.

Meseleye derinlemesine bakmak yerine, iş bir "vicdan" şovuna dönüştürülmüş durumda.

Ortalıkta dolaşan onlarca fotoğraf karesi, onlarca soru, onlarca şaibe var. Bu fotoğraflara bakmak, bu sorulara cevap aramak ne hikmetse Türk medyasını ilgilendirmiyor.

Lafı fazla uzatmadan gördüğüm fotoğraf karelerini ve aklıma takılan soruları sizinle paylaşmak istiyorum. Bakın Uludere faciası niçin içinden çıkılmaz bir hal aldı.

Geçtiğimiz hafta ABD’nin önemli gazetelerinden Wall Street Journal (WSJ) bir haber yaptı ve Uludere'de istihbarat kaynağının ABD olduğunu, daha fazla istihbaratı Türk makamlarının istemediğini ileri sürdü. Bu haber kuşkusuz Türkiye’yi büyük töhmet altında bırakıyordu.

Bu haberin üzerine ilk atlayan “gazeteciliğimizden utanıyorum” diyen, son 6 aydır Türkiye’nin Suriye’ye girmesini büyük bir iştahla savunan, "neo-conların Türkiye sorumlusu" gibi çalışan bir hanımefendi oldu.

"Saygın" bir gazete olan WSJ yalan haber yapacak değildi ya…

WSJ, biliyorsunuz, ABD’de sağ kesime, yani neconlara yakın bir gazete. "Güvenilir" ve "saygın" denilen bu gazete İngiltere'de şu sıralar gayri ahlaki işlerden dolayı hapis cezası ile karşı karşıya olan ve adı her zaman şaibeli işler anılan Murdoch’un gazetesi.

Murdoch’un genel koordinatörü yaptığı kirli haberlerden dolayı hala hapiste. Bu mu güvenilir gazete?

"Saygın" gazete WSJ’ye bu haberi sızdıran yapı, TSK’nin açıklamasından 1 saat sonra Türk medyasından bazı gazeteleri arayarak haberin doğruluğunun altını çizme ihtiyacı da hissetti.

Anlaşılıyor ki, ısrarla bir sonuç elde edilmek isteniyor.

WSJ  bu haberle ne yapmak istedi? Vicdani bir görevi mi yerine getirdi?  Gazetecilik aşkı mı? Yoksa bir hesap mı var? Siz WSJ'den vicdan, ahlak, samimiyet, hesapsız gazetecilik sadır olacağına ihtimal veriyor musunuz?

WSJ gibi gazetelerin Irak ve Afganistan’daki ‘yanlış’ istihbarat sonrası ölümlerdeki ‘hatalar’ın kaynağıyla da ilgilendiklerini hiç gördünüz mü? Tersine, bu işgalleri ABD’de en çok savunanlar bu gazeteler.

Hal böyleyken Uludere faciası ile ilgilenmeleri, bu konudaki heyecanları dikkatinizi çekmiyor mu?

Sakın yanlış anlamayın, komplo teorileri üreterek hükûmeti temize çıkarma çabası içinde değilim.

Sadece kafama takılanları sizinle paylaşıp resmi belirginleştirmeye çalışıyorum.

Peki tablo böyleyken Türk medyası ne yapıyor? Meselenin peşine niçin kendi soruları ile değil de ABD'nin veyahut şaibeli odakların soruları ile düşüyorlar?

Mesela Tarafçılar, özellikle de Ahmet Altan?

Daha bir yıl öncesine kadar Başbakan Erdoğan’ı ‘en sahici’, ‘en vicdanlı’, ‘en kararlı’, ‘en cesur’ Başbakan olarak tanımlamıyor muydu?

Peki ne oldu, niçin bu kadar ‘vicdanlı’ bir insan Uludere meselesinde bu vicdanını kaybetti? Sizin vicdan dediğiniz bir gün belirip başka bir gün kaybolan bir şey mi? Dönemsel vicdan diye bir şey mi var?

Dağlıca’da, Aktütün’de, Ergenekon’da kimseden çekinmeden Ahmet Altan’ın ‘cömert’ övgüsünü hakkedecek tutumlar takınan, onlarca generalin tutuklanmasına siyasi zemin hazırlayan, cumhuriyet tarihinde ‘kirli yapılarla’ 'görülmemiş derecede bir hesaplaşma içerisine giren' biri Uludere faciasında mı vicdanını, cesaretini, sahiciliğini kaybetti? Kaybettiyse niçin kaybetti? Esas merak edilmesi gereken soru bu değil mi?

Bu soruların cevabının peşine düşmek mi daha önemli yoksa 34 insanın ölümüyle ilgili bir özrün takipçisi olmak mı? Hangisi?

Uludere’deki ölümler büyük bir acı veriyor, tamam. Ama bu savaş devam ediyor. Uludere faciasında sonra bu ülkenin evlatlarından ölenlerin toplamı neredeyse Uludere’de ölenlerin sayısı kadar.

Esas olan bu meseleyi bu göstermelik vicdan nöbetlerinden çıkarıp sağlıklı bir zeminde tartışmak değil midir?

Kimse başbakan Erdoğan’ın Uludere’de suskun kalarak siyasi rant elde ettiğini ileri süremez. Öyle değil mi?  Bilakis ciddi bir yıpranma ile karşı karşıya.

Peki buna rağmen niçin suskun? Niçin daha önce gösterdiği ‘cesareti’ bu sefer de göstermiyor?

Mesele bir sorumlu bulup içeri tıkmak kadar basit olsaydı, bu kadar itibar kaybına rağmen niçin bir generali korusun ki? Hem sorumlu bulma ve tutuklama konusunda ‘mahir’ olan yargı bu sefer niçin bulamıyor?

Uludere korosuna katılan gazetecilerin yazılarını okuyunca yüzüm kızarıyor. Tam bir kahvehane ağzı hakim. Sığ bir muhalefetten, pis bir hamasetten, sahte bir vicdan gösterisinden başka birşey göremiyorum.

Ne WSJ’nin kimliği, ne yerli neconların heyecanı, ne şaibeli yapıların, kişilerin çabası ne de başbakanın akıl almaz suskunluğu bu arkadaşları esasa çekemiyor.

8 ay önce Dersim’den dolayı özür dileyen Erdoğan ‘büyük’ ve ‘vicdanlı’ liderdi. Şimdi Uludere’de bunu yapmadığı için ‘vicdandan yoksun’ oldu. Peki ne değişti 8 ayda?  Bu payeleri bu kadar kolay dağıtıp geri almakta bir derinlik var mı?

Türk aydınları, özellikle de liberal aydınlar istiyorlar ki başbakan hem geçmişin karanlık odaklarıyla hesaplaşsın, hem ülkedeki ‘kirli ittifakları’ ortaya döksün, hem Türkiye’yi ‘barış ortamına’ taşısın hem de bunları yaparken kendisine kurulan ‘tuzakların’ bedelini ödesin. Bu mertliğe sığar mı Allah aşkına!

Ahmet Altan yazılarında sık sık şövalye Pardayan örneğini verir. Çok merak ediyorum, şövalye Pardayan böyle bir durumda Ahmet Altan’ın yaptığı gibi pusu kuranların değirmenine mi su taşırdı, yoksa kılıcını kuşanıp meselenin asıl boyutunu öğrenmek için mi çabalardı? Hangisi şövalyece bir davranıştır?

Mesela şövalye Pardayan PKK ile müzakereleri teşvik edip sonra da yargının MİT darbesinde başbakanı yalnız bırakmayı kendine ve delikanlılığına yakıştırır mıydı?

Görünen o ki Uludere faciası Tarafçıların yüzeysel ve şaibeli vicdanları, Yeni Akitçilerin kof fanatizmi ve ‘yandaş’ gazetecilerin korkak ve sorgulayamayan tutumları arasında sıkışıp kalacak.

Ben yine de size küçük bir ipucu vereyim, belki başbakandaki ‘değişimin’ kaynağını biraz çözebilirsiniz.

Son dönemde AK Parti çevrelerinde sanırım en sık söylenen “galiba biz bu HSYK yapısını değiştirerek hayatımızın en büyük hatasını yaptık” cümlesidir.

Bu cümlenin Uludere ile ne alakası var diye soracaksınız.

Lafın tamamı delilere söylenir canım, gazetecilere değil...   twitter.com/acikcenk