Irak yıllardır kan gölü, her gün onlarca insan ölüyor. Suriye
paramparça, iç savaş milyonları evinden etti. Lübnan, Ürdün, Mısır
ve daha birçok bölge ülkesi diken üstünde
Yazarlar, aydınlar, kanaat önderleri bölgeyi kasıp kavuracak
büyük bir kardeş kavgasının endişesine dikkat çekip duruyorlar.
Bu kargaşadan, bu çatışmalardan, bu
‘oyun’lardan ülkemizi nasıl koruyacağız diye
herkeste derin bir endişe ve korku var.
Fakat gelin görün ki ülkeyi yönetenlerde bu endişenin zerresi
yok.
Akıl almaz bir rahatlık içerisindeler.
Son bir haftadır Türkiye’yi yönetenlerin bölgedeki bu çatışmanın
yaygınlaşmasına dönük aldıkları tutumu görünce gözlerime
inanamıyorum.
Ciddi anlamda bir açmazla karşı karşıyayım. Bu
‘rahatlığı’ kafamda bir yere oturtamıyorum.
“Bir izahı olmalı” diyorum.
Önce 3. Köprüye verilen ad meselesine dikkatinizi çekeyim.
Biliyorsunuz 3. Köprüye Yavuz Sultan Selim adını verdiler.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açıklamasına göre ‘devlet
aklı’ oturup tartışmış ve bu isimde karar kılmışlar.
Açıklandığı andan itibaren herkesi şaşkınlığa sürükleyen bu
ismin mezhep savaşına bir ‘medyan okuma’ anlamına
geleceğini bu ‘ortak aklın’ düşünmemiş olması
mümkün mü?
Sanırım Türkiye bila isteyerek İran üzerinden ‘mezhep
savaşı’na bir meydan okuma ihtiyacı hissetti.
Diyelim ki Alevilerin bu konudaki hassasiyetleri anlamsız ve
yersiz. Değil mi ki böyle bir hassasiyet var. Tam da bu nazik
dönemde bu hassasiyeti görmezden gelmeyi neyle ve nasıl
açıklayacağız.
Ortadoğu’da her gün yüzlerce can alan mezhep savaşından ülkemizi
korumakla görevli ‘ortak akıl’ bu meydan okumayla
“ mezhep savaşında safını belirliyor” desek
yanlış mı demiş oluruz.
Niçin Mevlana değil, Yunus değil, Kanuni değil, Selahaddin
Eyyubi değil de Yavuz Selim?
Nasıl oluyor da bizim yüreğimiz kıpır kıpırken, endişe bütün
aklımızı, ruhumuzu teslim almışken Türkiye’yi yönetenler
kendilerini bu endişeden arındırıyorlar?
Nasıl oluyor kanlı ve sorunlu sonuçlar doğuran bir mesele
üzerinde bu kadar ‘cesurca’ hareket ediyorlar.
Bu riski kimin adına aldılar? İran’a bu gözdağı kimin için ve
niçin verildi?
Türkiye’yi yöneten ‘ortak akıl’ bu soruların
cevabını vermek zorunda. Yoksa adını koymaktan imtina edeceğimiz
bir tablo ile karşı karşıyayız.
Diğer taraftan Gezi olayları.
Yazılarımı takip edenler bilir. Neredeyse her 3 yazımdan birinde
iktidarın üslup sorununa dikkat çekiyorum.
İktidarın üslubu kendisinden olmayanları rencide ediyordu,
gururlarını kırıyordu, ötekileştiriyordu, yok sayıyordu.
Bunun sonucu olarak da gurur kırılan insanlar kendilerini sokağa
attılar.
Hem de “yeter söz sandığın değil sokağındır”
refleksiyle.
Fakat bölge karışık, insanlar küçük bir kıvılcımla birbirlerini
öldürüyor. Aman dikkat edelim alttan alıp bu olayların büyümesini
önleyelim” demesi gereken iktidar nasıl oluyorsa
‘çapulcular’ diyerek ateşe benzinle gidiyor.
Dikkat ediyorum sosyal medyada herkes bölgenin ve tablonun nazik
durumuna dikkat çekerek bir birine itidal çağrısında bulunuyor.
Sorumluluk makamında olmayanlar sorumluluk makamında olanlara
itidal tavsiye ediyor.
Akıl alır gibi değil. Ben böylesini daha önce ne gördüm ne de
duydum.
Bir ülkenin başbakanı çıkıp rahatça “ben de sizin
karşınıza bir milyon kişi toplayabilirim” diyebiliyor.
Bir ülkenin başbakanından çok bir kampın lideri gibi konuşmanın
kime ne faydası var?
Peki sormayacak mıyız: bu rahatlığı nereden alıyorsunuz? Bu ülke
bir iç savaşa sürüklenebilir endişesi herkesin uykusunu kaçırırken
sizinkini niçin kaçırmıyor?
Bu üslubun olayları provoke edip ülkeyi cehennem yerine
çevirebileceğinden niçin korkmuyorsunuz?
Bu gösterilerin bir çatışmaya dönüşmesi bir kıvılcıma bakarken
bu kadar tepeden bakan bir üsluba neyin kaynaklık ettiğini
gerçekten merak ediyorum.
Düzenin lideri kargaşadan yana olursa diğerleri ne yapacak?
Söyler misiniz Allah aşkına sizin önceliğiniz hangisi? Daha fazla
oy mu yoksa bir ülkenin kavgadan, çatışmadan uzak huzuru mu?
Yavuz Selim adını vererek çıkarılmak istenen Alevi- Sünni
çatışmasından korkmadınız. Görünen o ki Şii- Sünni çatışmasının
yaygınlaşmasından da korkmuyorsunuz.
Bunu nasıl başarıyorsunuz söyleyin biz de yenelim bu endişemizi
de başımızı yastığa rahat koyalım.
Güvenli, konforlu saraylarınızda rahat uyumak yoksa sadece sizin
mi hakkınız? Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya
Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın