Türkiye’yi yönetenler bu soruların cevabını vermeli

Türkiye’yi yönetenler bu soruların cevabını vermeli

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Irak yıllardır kan gölü, her gün onlarca insan ölüyor. Suriye paramparça, iç savaş milyonları evinden etti. Lübnan, Ürdün, Mısır ve daha birçok bölge ülkesi diken üstünde

Yazarlar, aydınlar, kanaat önderleri bölgeyi kasıp kavuracak büyük bir kardeş kavgasının endişesine dikkat çekip duruyorlar.

Bu kargaşadan, bu çatışmalardan, bu ‘oyun’lardan ülkemizi nasıl koruyacağız diye herkeste derin bir endişe ve korku var.

Fakat gelin görün ki ülkeyi yönetenlerde bu endişenin zerresi yok.

Akıl almaz bir rahatlık içerisindeler.

Son bir haftadır Türkiye’yi yönetenlerin bölgedeki bu çatışmanın yaygınlaşmasına dönük aldıkları tutumu görünce gözlerime inanamıyorum.

Ciddi anlamda bir açmazla karşı karşıyayım. Bu ‘rahatlığı’ kafamda bir yere oturtamıyorum. “Bir izahı olmalı” diyorum.

Önce 3. Köprüye verilen ad meselesine dikkatinizi çekeyim.

Biliyorsunuz 3. Köprüye Yavuz Sultan Selim adını verdiler.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün açıklamasına göre ‘devlet aklı’ oturup tartışmış ve bu isimde karar kılmışlar.

Açıklandığı andan itibaren herkesi şaşkınlığa sürükleyen bu ismin mezhep savaşına bir ‘medyan okuma’ anlamına geleceğini bu ‘ortak aklın’ düşünmemiş olması mümkün mü?

Sanırım Türkiye bila isteyerek İran üzerinden ‘mezhep savaşı’na bir meydan okuma ihtiyacı hissetti.

Diyelim ki Alevilerin bu konudaki hassasiyetleri anlamsız ve yersiz. Değil mi ki böyle bir hassasiyet var. Tam da bu nazik dönemde bu hassasiyeti görmezden gelmeyi neyle ve nasıl açıklayacağız.

Ortadoğu’da her gün yüzlerce can alan mezhep savaşından ülkemizi korumakla görevli ‘ortak akıl’ bu meydan okumayla  “ mezhep savaşında safını belirliyor” desek yanlış mı demiş oluruz.

Niçin Mevlana değil, Yunus değil, Kanuni değil, Selahaddin Eyyubi değil de Yavuz Selim?

Nasıl oluyor da bizim yüreğimiz kıpır kıpırken, endişe bütün aklımızı, ruhumuzu teslim almışken Türkiye’yi yönetenler kendilerini bu endişeden arındırıyorlar?

Nasıl oluyor kanlı ve sorunlu sonuçlar doğuran bir mesele üzerinde bu kadar ‘cesurca’ hareket ediyorlar.

Bu riski kimin adına aldılar? İran’a bu gözdağı kimin için ve niçin verildi?

Türkiye’yi yöneten ‘ortak akıl’ bu soruların cevabını vermek zorunda. Yoksa adını koymaktan imtina edeceğimiz bir tablo ile karşı karşıyayız.

Diğer taraftan Gezi olayları.

Yazılarımı takip edenler bilir. Neredeyse her 3 yazımdan birinde iktidarın üslup sorununa dikkat çekiyorum.

İktidarın üslubu kendisinden olmayanları rencide ediyordu, gururlarını kırıyordu, ötekileştiriyordu, yok sayıyordu.

Bunun sonucu olarak da gurur kırılan insanlar kendilerini sokağa attılar.

Hem de “yeter söz sandığın değil sokağındır” refleksiyle.

Fakat bölge karışık, insanlar küçük bir kıvılcımla birbirlerini öldürüyor. Aman dikkat edelim alttan alıp bu olayların büyümesini önleyelim” demesi gereken iktidar nasıl oluyorsa ‘çapulcular’ diyerek ateşe benzinle gidiyor.

Dikkat ediyorum sosyal medyada herkes bölgenin ve tablonun nazik durumuna dikkat çekerek bir birine itidal çağrısında bulunuyor.

Sorumluluk makamında olmayanlar sorumluluk makamında olanlara itidal tavsiye ediyor.

Akıl alır gibi değil. Ben böylesini daha önce ne gördüm ne de duydum.

Bir ülkenin başbakanı çıkıp rahatça “ben de sizin karşınıza bir milyon kişi toplayabilirim” diyebiliyor.

Bir ülkenin başbakanından çok bir kampın lideri gibi konuşmanın kime ne faydası var?

Peki sormayacak mıyız: bu rahatlığı nereden alıyorsunuz? Bu ülke bir iç savaşa sürüklenebilir endişesi herkesin uykusunu kaçırırken sizinkini niçin kaçırmıyor?

Bu üslubun olayları provoke edip ülkeyi cehennem yerine çevirebileceğinden niçin korkmuyorsunuz?

Bu gösterilerin bir çatışmaya dönüşmesi bir kıvılcıma bakarken bu kadar tepeden bakan bir üsluba neyin kaynaklık ettiğini gerçekten merak ediyorum.

Düzenin lideri kargaşadan yana olursa diğerleri ne yapacak? Söyler misiniz Allah aşkına sizin önceliğiniz hangisi? Daha fazla oy mu yoksa bir ülkenin kavgadan, çatışmadan uzak huzuru mu?

Yavuz Selim adını vererek çıkarılmak istenen Alevi- Sünni çatışmasından korkmadınız. Görünen o ki Şii- Sünni çatışmasının yaygınlaşmasından da korkmuyorsunuz.

Bunu nasıl başarıyorsunuz söyleyin biz de yenelim bu endişemizi de başımızı yastığa rahat koyalım.

Güvenli, konforlu saraylarınızda rahat uyumak yoksa sadece sizin mi hakkınız? Twitter.com/acikcenk 

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın