Türkiye’nin Steve Jobs’u kim olacak?

Türkiye’nin Steve Jobs’u kim olacak?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Bayramda, geçtiğimiz ay hayata veda eden, Apple'ın eski CEO’su Steve Jobs’ın biyografisini okudum.

Güzel bir hikaye. Esaslı bir hayat.

Steve Jobs'ın, gelişen teknoloji karşısında ‘can çekişen’ yazılı ve görsel medyayı kurtarmaya matuf çözüm önerilerine geçmeden önce, kitapta beni etkileyen birkaç bölümü sizinle paylaşmak istiyorum.

Bir kere, tekrar söyleyeyim, şahane bir kitap.

Günahlarıyla, sevaplarıyla, başarılarıyla, ayıplarıyla, hırslarıyla, maskesiz bir Steve Jobs görüyorsunuz.

Diğer taraftan da yıllardır hayatımızın bir parçası olmuş, elimizden düşürmediğimiz Macintosh bilgisayarların, iPodların, iPhoneların, iPadlerin ilginç serüvenlerini öğreniyorsunuz.

En çok dikkatimi çeken ise insana dair hikayeler.

En çarpıcılarından birini sizinle de paylaşmak istiyorum.

Biliyorsunuz Steve Jobs Suriyeli bir baba ile Amerikalı bir annenin çocuğu. Fakat ABD’li kızın, yani Steve’in annesinin babası, Suriyeli bir damada katiyen onay vermeyeceğini söyleyince, evlenmeleri mümkün olmamış. Bunun üzerine, anne, doğurduğu çocuğu evlatlık vermiş.

Uzun yıllar sonra biyolojik annesini bulmaya karar veren Jobs, annesini bulduğunda görüyor ki kendisinin evlatlık verilmesinden sonra biyolojik anne ve babası resmi olarak evlenmişler ve bir de kız kardeşi olmuş!

İki kardeş uzun uzun hasret giderdikten sonra, kız kardeş Mona Simpson, sonrasında yine kayıplara karışmış ‘babalarını bulmayı’ öneriyor.

Fakat Steve Jobs ailedeki bu dağınıklığın sorumlusu olarak gördüğü biyolojik babasını bulmak, görmek, konuşmak istemiyor.

Steve’nin itirazına rağmen kız kardeş, epey bir araştırma sonunda Suriyeli babasını buluyor.
Hatta kız kardeşi görüşmeye giderken 'sakın benden bahsetme' diye sıkı sıkıya tembihte bulunuyor 

Baba- kız muhabbete başlıyorlar. Kız Steve Jobs’un uyarısını dikkate alıyor ve babasına ondan hiç bahsetmiyor.

Laf lafı açıyor ve bir ara Suriyeli baba kızına işlerinin ne kadar iyi gittiğini ispatlamak için San jose’nin kuzeyinde çok lüks bir Akdeniz restoranını işlettiğini ve o restorana Silikon Vadisi’nin çok önemli isimlerinin, özellikle de Steve Jobs’un çok sık geldiğini , çok mert biri olduğunu ve yüksek bahşişler bıraktığını söylüyor.

Kız kardeş küçük bir şok yaşıyor tabii.

Kendisini dışarı atar atmaz Steve Jobs’u arıyor ve “Filan restorana gider misin?” diye soruyor. Steve Jobs “Evet giderim” deyince de “oranın işletmecisi ile tanıştın mı?” diye soruyor. Steve: “Evet, birkaç kez tokalaşıp hal hatır sormuştuk” deyince ‘İşte o adam senin baban’ deyip bombayı patlatıyor.

Bu hikaye bana bir kere daha gösterdi ki hayatımız çok küçük bir dairenin içerisinde dönüp duruyor.

Kitapta, Steve Jobs'ın ABD başkanı Obama ile alakalı kanaatini dile getirdiği bölüm de son derece dikkat çekici.

Jobs’a göre ‘Obama herkesi mutlu etmeye çalışmaktan iş yapmaya fırsat bulamıyor.’ Bu nedenle ikinci dönem seçilmesi de mümkün değil.

Eh pek yanlış bir tespit değil, değil mi?

Mesleki açıdan dikkatimi çeken kısma, yani asıl meseleye gelelim.

Tartışma götürmeyecek kadar açık bir durum var: Özellikle yazılı medya, bütün dünyada can çekişiyor. Gazeteler satmıyor. Okurun büyük kısmı internete kaydı. Fakat internetten de bir gelir elde edilemiyor.

Dünyada yaşanan bu can çekişmenin ana nedeni olarak teknolojideki gelişmeler görülebilir.

Türkiye’de ise bu çöküşün tek nedeni teknolojideki gelişme değil. Medya gücün karşısında kimliksiz, kişiliksiz, bilinçsiz, gayri ahlaki bir tavır almış durumda. Hal böyle olunca da itibar  kaybediyor. İtibarla birlikte okur da azalıyor.

Önemli teknolojik devrimlere, yepyeni cihazlarla imza atan Steve Jobs, malum, iPod cihazıyla, teknolojik gelişmenin darbesini yiyen müzik piyasasını hayata döndürüyor. Şarkıları, ürettiği cihazlar üzerinden telifli olarak insanlara ulaştırıyor. Yani insanların müziğe para vermesini sağlıyor.

iPhone, iPad ve Appstore ile de yayıncılıktan gazeteciliğe, televizyondan sinema sektörüne, bütün medyayı dönüştürmek üzere kolları sıvıyor.

Steve Jobs 2010’daki iPad tanıtımından sonra ABD’deki önemli medya organlarının patronlarıyla, yöneticileriyle bir toplantı yapıyor ve ‘kaliteli gazeteciliğe katkı sağlamak’ isteğini dile getiriyor.

Jobs, tıpkı müzik piyasası için yaptığı gibi, şimdi de tüm gazetelerin satıldığı ‘dijital bir mağaza’ açmayı öneriyor.

Bu dijital mağaza üzerinden bir abonelik kampanyası başlatma ve bu mağazadan gelecek aboneliklerden de gazetelere ciddi bir gelir sağlama taahhüdünde bulunuyor.

Evet, bütün gazeteler dijital ortamda ancak tek bir mağazaya girildiğinde okunabilecek. Parasıyla.

Ancak proje, Steve Jobs’un mağaza üzerinden abone olacak  okurların adres bilgilerini gazete merkezlerine vermeyeceğini söylemesi üzerine çıkmaza giriyor. Bu ‘parlak proje’ye bir tek ünlü medya patronu Murdoch ‘evet’ diyor. Fakat başka katılan olmayınca, proje doğarken ölüyor.

Steve Jobs’un bu projesi, teknoloji karşısında hergün kan ve gelir kaybeden medya için bir kurtuluş olabilirdi. Olmadı.

Fakat görünen o ki ABD’de en azından bu işler için kafa yoran birileri var.

Pek ya Türkiye’de? Türkiye'de bu işlere kim kafa yoracak? Medyada ki bu çöküşü kimin dert etmesini beklemeliyiz?

Bana kalırsa, bugün medyada koltuk işgal edenler bu tür bir arayış içerisinde değil. Bu düzeyde bir arayışa ehil de değiller.

Zaten güçlerini ‘iyi iş çıkarmaktan’ değil, başka yerlerden alıyorlar.

İşin tuhafı, bu ‘gazeteciliği’ her ay milyonlarca dolar dökerek sübvanse eden medya patronları da arayış içerisinde değiller.

Evet, ne yazık ki, Türkiye’de gazetecilik ölüyor.  Ve bu kimsenin umurunda değil.

Sefalet içindeki Türk medyasına, itibarını yeniden kazanacağı güne kadar ayakta kalmasını sağlayacak mali desteği oluşturacak bir projeye ve bu projenin deliliğini yapacak yerli bir Seteve Jobs’a ihtiyaç var. Haksız mıyım?

Steve Jobs’un biyografisi, başarısının ardındaki vizyonu, özeni, samimiyeti açıkça gösteriyor.

Bir şey daha açıkça görülüyor: Jobs'ın çalışanlarındaki yüksek standart. Hayıflanarak ve karamsarlığa kapılarak okudum tüm o başarıları.
Vizyonu, heyecanı ve akabinde gelen başarıyı görünce gerçekten kıskandım.

Steve Jobs’un dediği gibi, B sınıfı insanlarla çalışmaya mahkum olmaktansa git intihar et daha iyi.

Haksız mı?