Türkiye Ortadoğu’yu niçin kaybetti?

Türkiye Ortadoğu’yu niçin kaybetti?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

AK Parti iktidarı, ilk yıllarında benimsediği politikalar sayesinde sadece içeride değil, bölge ülkelerinde de ilgi ve itibar elde etti.

Özellikle Arap komşularımızın bize olan hayranlığı, gösterdikleri yakınlık hepimizin malumu.

Arap sermayesi için en cazip pazar haline gelmiştik.  Batı ülkelerini kendilerine mekan belirleyen Arap turistler için artık Türkiye vardı.

Yoğun olarak ev alıp yaz tatilini buralarda geçirme planları yapıyorlardı.

Fakat son birkaç yılda bu gidişatın terse döndüğünü görüyoruz.

Artık yatırımlarından vazgeçiyorlar. Aldıkları evleri satmak niyetindeler. Arap turist sayısında da belirgin bir düşüş var.

Peki Neden? Daha gelenekçi bir çizgiye kayan AK Parti iktidarında Arapların Türkiye’ye ilgisinin artması gerekmez mi?

Bana göre bu ilişkide ilginç bir paradoks var.

Başbakan Erdoğan Mısır’da İhvan’a Laikliği önerdiği dönem, yani ‘yenilikçi’ çizgisini sürdürdüğü zamanlar Araplarla ilişkilerimizin en iyi olduğu dönemdi.

Şimdi ise AK Parti daha gelenekçi çizgiye kaydı.  Daha dindar refleksler gösteriyor ama Arap dünyası ile başlayan o yakınlaşma neredeyse durma noktasına geldi.

Bu gerileme sadece yönetimlerle değil, Arap ülkelerinin halkları için de geçerli.

Peki bunun nedeni ne?

Bir kanaat sahibi olacak kadar Arap ülkesine gittim.  Benim gördüklerim AK Parti’nin ve muhafazakâr çevrenin tahayyül ettiği değildi.

Arapların aradığı, ilgi gösterdiği, itibar ettiği ‘gelenekçi din’in belirgin olduğu Türkiye değil, özgürlükçü, demokrat ve şehirli Müslümanlığı benimseyen bir Türkiye.

Eskiden yaşlılarımızın yerde buldukları her Arapça metni Kuran-ı Kerim’in bir parçası saymaları gibi, muhafazakar arkadaşlar da Arapların bütününü İslamcı sanıyorlar.

Onlara göre Arapların büyük çoğunluğu  dindarlıktan türeyen hayat tarzına hayranlar.

Bundan dolayı AK Parti’nin daha gelenekçi  İslamcı bir çizgiye kaymasıyla Arapların da ilgisinin artacağını  düşünüyorlar.

Peki gerçek böyle mi?

Hiç unutmam, Dubai’de bir broşür dağıtımına şahit olmuştum. Bütün Araplar firmanın broşürleri İngilizce değil de, Arapça bastırmış olmasına fena halde yadırgamışlardı.

“Dubai, Kuveyt , BAE ve Katar gibi ülkelerde Araplara bir ürün satacaksanız broşürlerinizi İngilizce yapmak zorundasınız” diye uyarı almıştık.

Batı kültürüne, değerlerine, yaşam tarzına olan hayranlık sadece Dubai’deki Araplara has bir durum değil.

Daha geçen hafta Londra’daydım. Londra neredeyse bir Arap şehrine dönüşmüş durumda.

Kraliçe Arap komşularıyla yaşamaktan pek memnun. Onlar da Kraliçeyle.

1-2 yıl önce İstanbul sokaklarında yoğun olarak gördüğümüz Araplar, yönlerini yeniden Londra gibi batı  ülkelerine çevirmişler.

Türkiye ‘gelenekçi İslamcı’ çizgiye kaydıkça, “İslamcı’ sandığımız Araplar 'rahat nefes' almak için ilgilerini yeniden batı ülkelerine yöneltmeye başladılar.

Onlar için değerli olan: Batılı değerlerle barışık şehirli Müslüman kimliğini de gizlemeyen bir Türkiye’ydi.

Türkiye Arap halklarıyla ilişkisini pekiştirmek için daha gelenekçi bir dili tercih ederken, Araplar ise tam tersine yenilikçi, ‘barışçıl İslam’ın belirgin olduğu bir Türkiye’yi tercih ediyorlar.

İşte bu ilginç paradoks Türkiye’yi tahmin edemeyeceği bir açmaza doğru sürüklüyor.

Türkiye’nin kendisini İhvan’ın bir parçasıymış gibi konumlandırmasının ne kendisine, ne de bütünlük oluşturmak istediği Araplara bir faydası var.

Önümüzde iki yol var: Türkiye Mısır ya da İsrail gibi bir ülke mi olacak, yoksa Japonya, Almanya, İngiltere gibi bir ülke mi?

İsrail dindar kimliğiyle bölgede askeri bir güç olabilir ama bu kimliği  dünyada prestijli, itibarlı devlet konumuna yükselesine engel. Katı Yahudilikle kurduğu bağ İsrail’in dünyada itibar görmesinin önünde büyük bir engel.

Yani diyeceğim o ki Türkiye gelenekçi çizgiye yaklaştıkça hem ’ümmet birliği’ kurmak istediği Arapları  kaybedecek, hem de dünya sistemi içerisindeki itibarını.

Halbuki İslam’ın barışçıl ve şehirli yüzünü vitrine çıkararak hem dünya sistemi içerisindeki itibarını yükseltir, hem de batı değerleri karşısında yenilmişlik duygusuna kapılmış Arapların ilgisini çekebilirdi.

Birkaç İslamcı hareketin hoşuna gidecek diye bu fırsatı tepmeye değer mi?

Bazı AK Partili yazarlara, siyasetçilere bakarsanız değer.

Araplar İslamcı hareketlere ilgi gösterseydi, Mübarek gibi bir diktatörden sonraki ilk seçimde 95 yıllık geçmişi olan İhvan’ın adayı Mursi % 24 değil, daha fazla oy alırdı. 
Bunu görmek çok mu zor?  Twitter.com/acikcenk 

Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak için tıklayın