AK Parti iktidarı, ilk yıllarında benimsediği politikalar
sayesinde sadece içeride değil, bölge ülkelerinde de ilgi ve itibar
elde etti.
Özellikle Arap komşularımızın bize olan hayranlığı,
gösterdikleri yakınlık hepimizin malumu.
Arap sermayesi için en cazip pazar haline gelmiştik. Batı
ülkelerini kendilerine mekan belirleyen Arap turistler için artık
Türkiye vardı.
Yoğun olarak ev alıp yaz tatilini buralarda geçirme planları
yapıyorlardı.
Fakat son birkaç yılda bu gidişatın terse döndüğünü
görüyoruz.
Artık yatırımlarından vazgeçiyorlar. Aldıkları evleri satmak
niyetindeler. Arap turist sayısında da belirgin bir düşüş var.
Peki Neden? Daha gelenekçi bir çizgiye kayan AK Parti
iktidarında Arapların Türkiye’ye ilgisinin artması gerekmez mi?
Bana göre bu ilişkide ilginç bir paradoks var.
Başbakan Erdoğan Mısır’da İhvan’a Laikliği önerdiği dönem, yani
‘yenilikçi’ çizgisini sürdürdüğü zamanlar
Araplarla ilişkilerimizin en iyi olduğu dönemdi.
Şimdi ise AK Parti daha gelenekçi çizgiye kaydı. Daha
dindar refleksler gösteriyor ama Arap dünyası ile başlayan o
yakınlaşma neredeyse durma noktasına geldi.
Bu gerileme sadece yönetimlerle değil, Arap ülkelerinin halkları
için de geçerli.
Peki bunun nedeni ne?
Bir kanaat sahibi olacak kadar Arap ülkesine gittim. Benim
gördüklerim AK Parti’nin ve muhafazakâr çevrenin tahayyül ettiği
değildi.
Arapların aradığı, ilgi gösterdiği, itibar ettiği
‘gelenekçi din’in belirgin olduğu Türkiye değil,
özgürlükçü, demokrat ve şehirli Müslümanlığı benimseyen bir
Türkiye.
Eskiden yaşlılarımızın yerde buldukları her Arapça metni Kuran-ı
Kerim’in bir parçası saymaları gibi, muhafazakar arkadaşlar da
Arapların bütününü İslamcı sanıyorlar.
Onlara göre Arapların büyük çoğunluğu dindarlıktan türeyen
hayat tarzına hayranlar.
Bundan dolayı AK Parti’nin daha gelenekçi İslamcı bir
çizgiye kaymasıyla Arapların da ilgisinin artacağını
düşünüyorlar.
Peki gerçek böyle mi?
Hiç unutmam, Dubai’de bir broşür dağıtımına şahit olmuştum.
Bütün Araplar firmanın broşürleri İngilizce değil de, Arapça
bastırmış olmasına fena halde yadırgamışlardı.
“Dubai, Kuveyt , BAE ve Katar gibi ülkelerde Araplara
bir ürün satacaksanız broşürlerinizi İngilizce yapmak
zorundasınız” diye uyarı almıştık.
Batı kültürüne, değerlerine, yaşam tarzına olan hayranlık sadece
Dubai’deki Araplara has bir durum değil.
Daha geçen hafta Londra’daydım. Londra neredeyse bir Arap
şehrine dönüşmüş durumda.
Kraliçe Arap komşularıyla yaşamaktan pek memnun. Onlar da
Kraliçeyle.
1-2 yıl önce İstanbul sokaklarında yoğun olarak gördüğümüz
Araplar, yönlerini yeniden Londra gibi batı ülkelerine
çevirmişler.
Türkiye ‘gelenekçi İslamcı’ çizgiye kaydıkça,
“İslamcı’ sandığımız Araplar 'rahat
nefes' almak için ilgilerini yeniden batı ülkelerine
yöneltmeye başladılar.
Onlar için değerli olan: Batılı değerlerle barışık şehirli
Müslüman kimliğini de gizlemeyen bir Türkiye’ydi.
Türkiye Arap halklarıyla ilişkisini pekiştirmek için
daha gelenekçi bir dili tercih ederken, Araplar ise tam tersine
yenilikçi, ‘barışçıl İslam’ın belirgin olduğu bir Türkiye’yi tercih
ediyorlar.
İşte bu ilginç paradoks Türkiye’yi tahmin edemeyeceği bir açmaza
doğru sürüklüyor.
Türkiye’nin kendisini İhvan’ın bir parçasıymış gibi
konumlandırmasının ne kendisine, ne de bütünlük oluşturmak istediği
Araplara bir faydası var.
Önümüzde iki yol var: Türkiye Mısır ya da İsrail gibi bir ülke
mi olacak, yoksa Japonya, Almanya, İngiltere gibi bir ülke mi?
İsrail dindar kimliğiyle bölgede askeri bir güç olabilir ama bu
kimliği dünyada prestijli, itibarlı devlet konumuna
yükselesine engel. Katı Yahudilikle kurduğu bağ İsrail’in dünyada
itibar görmesinin önünde büyük bir engel.
Yani diyeceğim o ki Türkiye gelenekçi çizgiye yaklaştıkça hem
’ümmet birliği’ kurmak istediği Arapları
kaybedecek, hem de dünya sistemi içerisindeki itibarını.
Halbuki İslam’ın barışçıl ve şehirli yüzünü vitrine çıkararak
hem dünya sistemi içerisindeki itibarını yükseltir, hem de batı
değerleri karşısında yenilmişlik duygusuna kapılmış Arapların
ilgisini çekebilirdi.
Birkaç İslamcı hareketin hoşuna gidecek diye bu fırsatı tepmeye
değer mi?
Bazı AK Partili yazarlara, siyasetçilere bakarsanız değer.
Araplar İslamcı hareketlere ilgi gösterseydi, Mübarek gibi bir
diktatörden sonraki ilk seçimde 95 yıllık geçmişi olan İhvan’ın
adayı Mursi % 24 değil, daha fazla oy alırdı.
Bunu görmek çok mu zor? Twitter.com/acikcenk
Bu yazıya Facebook'ta yorum yapmak
için tıklayın