Türkiye için ağlama be Serdar... Endişelenme de...

Türkiye için ağlama be Serdar... Endişelenme de...

Adnan Berk Okan adnanberkokan@gmail.com

Sevgili Serdar (Turgut);

Gazete HT’de bugün “Türkiye için çok korkuyorum” başlığı altında yayımlanan makaleni okuduktan sonra, sana bu açık mektubu yazmak ihtiyacını duydum…

Aslında korkularının bazılarına katılmıyor değilim…

Ama be Serdar…

Korkularla başa çıkmanın yolu pes etmekten geçmez ki…

Korkularla başa çıkmanın yolu sebeplerini doğru tespit edip onu yenmektir…

 

Yani Serdar;

“Ülkenin geleceğine olumlu katkı olabilecek düşünce üreten yazıları bir zaman israfı olarak görmen”i doğru bulmuyorum…

Ancak…

“Türkiye'nin 21'inci yüzyılı ciddi biçimde ıskalamaya başladığını, ‘Cemaat mi? AKP mi?’ kısırdöngüsünde debelenmeye başlayan sadece buna konsantre olabilen Türkiye'nin asıl yapması gereken işlerden, üretmesi gereken fikirlerden uzaklaştığını ve kalitesinin iyice aşağıya çekildiğini görüyorum” tespitine de tamamen katılıyorum…

 

Evet Serdar…

Derin halk, bu kalitesizleşme sürecinden hiç şikâyetçi değil…

Aksine vasatlıkta, düşük kalitede eşitlenmeden memnun bile…

“Ben yukarı çıkamıyorsam onu aşağı çekerim” zihniyeti, bir bakıma az gelişmiş ülke halkları tarafından kural haline getirilmiştir…

Herhalde Türkiye’nin “Gelişmiş Ülke” olduğunu savunacak değiliz…

O halde yapacak bir şeyimiz yok…

Ülkenin ekonomik ve kültürel gelişmişliği; halkıyla aynı seviyededir…

Bileşik kaplar gibidirler yani…

 

Canım kardeşim;

“Bir ters, bir yüz” gibi, olacak ama…

" ‘Bir modern ülkeye, 21'inci yüzyılda yakışan konulara konsantre olalım’ çağrısı yapmanın buna kafa yormanın hiç yararı yok” hükmüne katılmıyorum...

Çünkü aksine, o konuda aydınlar daha çok kafa yoracaklar…

Dünya siyaset tarihinin değişmeyen kuralıdır:

“Toplumları ileriye taşıyanlar topluma benzemeyen liderlerdir”…

Mevcut liderliğin toplumu ileriye götüremeyeceğini yazıp söylemekten dilimde tüy bitti…

Çünkü mevcut lider halkın ta kendisiydi...


Doğrudur…

Ekonomide çok şey yapıldı…

Ama unutma ki;

bütün o yapılanlar tek parti iktidarında ve dünyada paranın en bol olduğu;

yatırım yapacak ülke arandığı bir dönemde ve…

Kemal Derviş’in o muhteşem programının kurduğu temele güvenildiği için oldu…

Sadece o kadar da değil…

Başbakan’ın “Batılı, sekuler, liberal” danışmanlarla çalıştığı…

Hukuk danışmanlığını Prof. Ergun Özbudun’un yaptığı süreçte oldu…

Sadece o kadar da değil…

O dönemde Başbakan Milli Görüş” gömleğini çıkardığını haykırıyordu her zemin ve zamanda…

Yani…

“Ortaçağı yaşayan İslâm ülkeleriyle değil, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkesine iman etmiş Batılı ülkelerle olan ilişkilerimizi daha da sıcaklaştıracağız” sözünü veriyordu…

Peki bugün öyle mi?..

Değil tabii ki…

Daha da öte…

Başbakan çıkardığı Milli Görüş gömleğini terziye verip paltoya dönüştürmüş olarak yeniden giydi…

Şimdi de yine düz gideyim…

 

Sevgili Serdar;

“21'inci yüzyılda yakışan konulara konsantre olalım”  çağrısının halkın çoğunluğu tarafından istenmediği; derin halkın modernizmin lafını bile duymaya tahammülü olmadığı konusunda da haklısın…

Ve biliyorum ki; “aslında onlar işin doğrusunu biliyorlar” derken kafa buluyorsun…

Zira aslında onların doğrusunu bilmediklerini sen de görüyorsun…

Nitekim az sonra “Benim gibi insanların hayalini kurduğu Türkiye'nin olmadığını bunun hiçbir zaman var olmadığını, buranın aslında tam anlamıyla tipik bir Ortadoğu ülkesi olduğunu biliyorlar” diyerek onların düşündüklerinin “doğru” olmadığını kabul ediyorsun…

 

Evet Serdar;

“Bir Ortadoğu ülkesine yakışan kalitesizleşme vasatlaşma bizim derin halkımıza da çok uygun geliyor”…

Haklısın ve doğru söylüyorsun…

Evet Serdar;

“İnsanı boğması gereken bu dehşet vasatlık onlara rahatlatıcı geliyor; bu ortamda kendilerini tam ve özgür hissediyorlar” tespitine de katılıyorum…

Daha da fenası Serdar; “Vasatın diktatoryası davranış bozuklukları da sergileyerek her gün yaşamımıza damgasını vuruyor” tespitin için “Keşke haklı olmasaydın” temennisinde bulunduğumu da itiraf edeyim…

Hatta hatta: giderek daha çok haklı olduğuna inandığımı ancak her haklılığının ciğerimi yaktığını da unutmadan söyleyeyim…

 

Değerli kardeşim;

Eflatun ne demişti hatırlıyor musun?..

Sen mutlaka biliyorsundur, ben bilmeyen veya hatırlamayanlar için bir kez daha yazayım:

“Devleti ya filozoflar yönetmeli, ya da devleti yönetenler filozof olmalı”.

Yok yok…

“Bugün de öyle olsun” dediğim yok…

Zaten Üstat o sözü, “devletleri bilgi sahibi, yüksek kaliteli insanlar yönetsin” demek istemişti aslında…

 

Eh yani…

2400 yıldan daha fazla bir zaman geçmiş o sözün üzerinden…

Zaman zaman “adam haklıymış üstadım… Romantik demokrasi yüzünden ağzı çorba kokanlar geldi hükümet kurdu” diyenler olduğu gibi…

Onların karşısına “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir; demokrasi ağzı çorba kokanların da hükümet kurabilmeleridir” diyerek çıkanlar olmuş…

Ne birinciler mutlak haklı olabilmişler…

Ne ikinciler…

Henüz hangi tarafın haklı olduğu bilinmiyor…

 

Ama Serdar…

Gelişmiş ileri demokrasilerde bir şey çok iyi biliniyor:

İkinci Dünya Savaşı’na kadar “Demokrasi = Seçim Sandığı” olarak kabul edilen demokrasinin hiç de öyle olmadığı…

Çünkü…

50 milyondan fazla insan işte o sandıktan çıkan demokrasi ürünü(!) liderlerin ihtirasları yüzünden öldü…

Yer altı ve yer üstü kaynakları heba oldu gitti…

Savaş bitince, aklı başında devlet adamları ve siyasetçiler bir araya geldiler ve:

“Bu böyle olmayacak… En iyisi ‘Kuvvetler Ayrılığı İlkesi’ diye bir kural getirelim; yasama, yürütme, yargı birbirlerinin işine karışamasınlar, birbirlerini denetlesinler ama birbirlerine hükmedemesinler” dediler…

 

Ancak sevgili Serdar…

Biz Türkler her konuda olduğu gibi demokrasi konusunda da Batı’nın çok gerisinde kaldığımız için ilk demokrasi denememizi Kuvvetler Ayrılığı İlkesi’ni dikkate almadan sadece sandıktan çıkanlar üzerine bina edince kahrolası bir askeri darbe ile demokrasiye ara verdik…

Yetmedi, bir başbakan iki de bakanını idam ettik…

Neden?..

“Diktatör” olduklarını iddia ederek…

Oysa o günkü sistemde kim olsa diktatör olurdu…

Zira o sistem Hitler’leri doğurmuş, Mussolini’leri dünyanın başına belâ etmişti…

 

Yani Serdar;

Bu konuda yazacak o kadar çok şey var ki; kitap yazmam lâzım…

Ama şu kadarını söyleyeyim sevgili kardeşim:

Türkiye için ağlama ve geleceği için endişelenme…

Çok büyük ihtimalle Ak Parti iktidarı bir müddet daha devam edecek…

Etmeli de…

Ama Serdar bazı kadrolar değişecek…

Meselâ Başbakan değişecek…

Bakanların kimileri (Çok başarılı oldukları halde) gidecek yerine yenileri gelecek…

Gelmeli Serdar…

Çünkü…

Demokrasi tek parti iktidarından değil, aynı kişilerin çok uzun süre yönetimde olmasından haz etmez…

Demokrasi erdemlidir…

Tek partinin değil ama tek adamın giderek despotlaşacağını, otoriterleşeceğini ve hatta diktaya doğru koşar adım gideceğini bizzat yaşadığı için bilir…

Bildiği içindir ki bizde de kendine has kuralları devreye girecek…

Çetin Usta’nın dediği gibi:

Enseni karartma

Yarın bugünden güzel olacak…

Gözlerinden öperim…

Adnan