11 Eylül saldırılarından sonra ABD Irak'ı işgal etmek için
Saddam yönetiminin El Kaide ile irtibatlı olduğunu ileri sürmüş,
müttefiklerin işgale desteğini almak için ne kadar sağlam(!)
delilleri olduğunu anlatmak üzere birçok ülkeye temsilci
göndermişti. İşte bu temsilcilerden biri de Ankara'ya gelmişti.
ABD'den gelen bu zat ile görüşen dönemin Başbakanı Bülent Ecevit
ile gazeteciler arasında görüşme sonrası şöyle bir diyalog
olmuştu:
Gazeteciler soruyor:
- Sayın Başbakan ABD elçisi Irak yönetiminin
El Kaide ile irtibatı olduğuna dair size bir belge sundu mu?
Ecevit cevap verdi:
- Hayır
- Peki efendim siz bu irtibatın varlığı
konusunda ikna oldunuz mu?
- ABD ikna olmuşsa biz de ikna
olmuşuzdur.
Ecevit’in bu cevabı işgale destek vermenin kaçınılmazlığını ve
Türkiye'nin acziyetini gözler önüne seriyordu.
Biliyorsunuz böyle bir irtibatın olmadığını
geçtiğimiz yıllarda yine ABD itiraf etti.
Bugün Türk medyasının ABD'nin Usame Bin Ladin operasyonunu ele
alma biçimine bakınca Ecevit dönemini hatırladım.
Bu operasyonla alakalı medyadaki ilginç hava, sizin dikkatinizi
çekmiyor mu?
Türk medyası da Ecevit'in tutumu takınıyor: 'ABD ikna
olmuşsa biz de ikna olduk' havasında.
Öyle ki bazı arkadaşlar köşelerinden operasyonun aslında ne
zaman kararlaştırıldığını, düğmeye ne zaman basıldığını, Obama'nın
hangi verilerle ikna edildiğini anlatma komikliğine düşmekten bile
kendilerini alamadılar. Sanırsınız ki Obama ekibiyle
beraber operasyon kararı alırken bu gazeteci arkadaşlar da
oradaydı.
Yazık ki böyle yaparak ne kadar gülünç duruma
düştüklerinin farkında değiller.
Farkında olsalar böyle ucuz şeylere tenezzül etmezler, değil
mi?
Üstelik dikkat etim. Köşe yazarları operasyonu anlatırken ABD
başkanı yerine 'Başkan Obama' demeyi tercih
ediyorlar. Artık durumu ne kadar içselleştirdilerse…
Medyanın ABD'nin 'başarısına' ortak olma isteği
o kadar kabarmış ki ortalıkta dolaşan soruları sormaktan bile
imtina ediyorlar. Soru sorup büyülü havayı dağıtmaktan özenle
kaçınıyorlar, diyesim geliyor...
Çünkü olayın kendisine ve takip eden gelişmelere baktığımızda
şunu görüyoruz: Ortada ceset yok, sadece sorular
var. Öyle değil mi?
Bu operasyonla ilgili sizin de aklınıza birçok soru takılmıyor
mu?
Mesela Saddam Hüseyin'in yakalanışını, tünelden çıkarılışını,
hatta idam edişini milyonlarca insana TV'den izleten
ABD ne hikmetse Usame Bin Ladin'in cesediyle ilgili
tek bir kare fotoğraf servis etmedi. Niçin?
Biliyorsunuz ilk gün medyaya servis ettikleri fotoğraf
sahte çıktı.
Peki ABD'yi sahte bir fotoğraf servis etmek zorunda
bırakan neden ne?
İnanalım ki Usame Bin Ladin'in cesedi apar topar denize atıldı.
Peki nedir bu aceleciliğin nedeni?
ABD'nin yaptığı her operasyonu ballandıra ballandıra anlatma
konusunda ne kadar heveskar olduğunu biliyoruz.
Peki niçin Usame Bin Ladin operasyonunda en küçük bir görüntü
sunmuyor?
Evin içinde kan lekeleri gösteriliyor. Bu bana sadece operasyona
rağmen evin sapa sağlam durduğunu gösteriyor. Peki onlarca
helikopterin katıldığı bir operasyonda o ev nasıl ayakta
kaldı?
Öldürdük ve yok ettik havasındalar. İnsanlar ceset
görmeden Ladin'in ölümü konusunda bir şüphe duymayacaklar
mı?
Bu ve benzeri sorular orta yerde duruyorken Türk medyasının bu
inanmış numarası gerçekten komik kaçıyor.
Yanılıyor muyum?
Tamam, anlarız, ABD medyası Ladin'in öldüğüne inanmak
istiyordur. Devlet başkanlarını yalancı çıkaracak halleri yok ya.
Peki Türk medyasının bu hassasiyetini neye
borçluyuz? Nedir bu tutukluluğun arkasında yatan?
Sakın komplo teorisi geliştirdiğimi sanmayın. Hem bu operasyonda
bir bit yeniği aradığım falan da yok. Sadece bu sorular
herkesin dilindeyken niçin medyada tek satır yer bulmuyor,
bunu merak ediyorum.
Bu operasyondan sonra sadece medyanın tutumunu değil, doğrusu,
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün apar topar 'çok mutluyum'
demesini de yadırgadım.
Ne gereği vardı böyle bir açıklamanın?
ABD El Kaide ilişkisinde açıklığa kavuşmayan onlarca
soru varken biz niçin bir şeyler hissetme ihtiyacı
duyuyoruz? Haksız mıyım?
Medyanın sorması gereken sorular vardı, sormadı. Fakat
medyadan sormasını beklemediğim bir soru var. Onu ben
sorayım.
Binlerce insanın ölümünden sorumlu tutulan Bin Ladin'in
öldürülmesi adaletin tecellisi ise, milyonlarca insanın ölümünden
sorumlu olan Bush'un bir devlet adamı sıfatıyla hala yaşamını
sürdürüyor oluşu neyin tecellisi?
Niçin iki taraftan birine kanlı katil, diğerine beyefendi
muamelesi çekiyoruz? Bu durum sizi de rahatsız etmiyor mu?