Bizim köyde yaşlı bir kadın vardı, kendimi bazen ona benzetiyorum. Çok konuşur, her şeyi eleştirir, yapılması gereken işleri de, yapılmaması gereken işleri de hatırlatmadan duramazdı.
Çocukları “Ana Allah aşkına artık bir sus, yeter, sen uyarmasan, sen konuşmasan bu işler yürümeyecek mi? Bırak artık bu sızlanmayı” diyerek sitem ettiklerinde küsüp köşesine çekilmişti.
Bir akşam yemek sofrasında muhabbete dalan çocuklarının atları dışarıda, çayırda unuttuğunu görünce dayanamamış ama küskün olduğu için de bir şey söyleyemeyip at gibi kişnemiş ki çocuklar hatırlayıp gidip kurtlara yem olmak üzere olan atları getirsinler.
Köşe yazarlığı sanırım böyle bir şey. Eleştirmek, uyarmak, yermek, kızmak, hatırlatmak, pişmiş aşa su katmak, çomak sokmak..
Bu iş insanı huysuz, geçimsiz, mızmız yapıyor.
Neyse, geleyim bugün kafama takılanlara.
O ana gibi küsüp kenara çekilmek niyetinde değilim.
Konu TSK'daki tasfiye…
Evet, TSK'da açıkça bir 'tasfiye' gerçekleşiyor.
O kadar çok muvazzaf subay tutuklandı ki tutuklayanlar tutuklamaktan bıkmadılar ama biz tutuklama haberlerinden bıktık.
Bu tutuklananların bir kısmı içeride yıllarca yattıktan sonra beraat edip tahliye oluyor.
Bir kısmı da yıllardır yargılandığı için aslında niçin tutuklandığını bir türlü öğrenemiyoruz.
En son ‘casusluk yapmak için çete kurmaktan’ dolayı tutuklanan 56 kişi tahliye oldu.
Hatırlarsınız, Bülent Arınç'a suikast yapılacak diye 'Kozmik Oda'ya girilmiş, yüzlerce belgeye el konulmuş, büyük bir ciddiyetle olayın üzerine gidileceği söylenmişti. Kozmik Oda'daki belgeler alındı ama suikastçılara ne oldu, bilen kimse yok.
Büyük gürültü koparan Atabeyler çetesi de öyle..
Bunlar sadece bir kaçı. Daha burada saymadığım, 'sehven' yapılan işlere dayanan suçlamalar, beraatlar birbirini izledi, izliyor…
Tuhaf bir kargaşa var…
Tutuklu onlarca emekli general, binlerce belge, onbinlerce sayfa doküman var.
Bunlar bu generallerin yargılanması için yeterli delil olmuyormuş gibi, Hilmi Özkök'ün “valla bir sefer muhtıra kelimesi kullanılmıştı” şeklindeki ifadesinden büyük haz ve heyecan duyan bir de medya ve yazar grubu var.
Asıl muhtırayı veren Yaşar Büyükanıt dışarıdayken, 28 Şubat döneminde açıkça siyaseti dizayn eden Karadayı ve Kıvrıkoğlu gibi genelkurmay başkanlarını kimse hatırlamazken, İlker Başbuğ "terör örgütü liderliği"nden aylardır içeride yatıyor.
Cumhurbaşkanının, başbakanın İlker Başbuğ'un tutuklu yargılanmasından duydukları rahatsızlık da, bu rahatsızlığın görmezden gelindiği de ortada.
Ortada TSK ile bir hesaplaşma var ama bu hesaplaşmanın içinde barındırdığı mide bulandırıcı bir sürü de tuhaflık var.
Baştan söyleyeyim: TSK'daki darbeci generallerin bu ülkeye ne zararlar verdiklerinin farkındayım.
Kibirlerinden, cehaletlerinden, zorbalıklarından, işlerini düzgün yapmamalarından, toplumu dizayn etme çabalarından, siyasetçilere yaptıkları 'zalimlik' lerinden, kısacası Türkiye'ye verdikleri zararlardan habersiz değilim.
Yapıp ettiklerini unutmuş da değilim.
Bir bedel ödetilmesini elbette gerekli görüyorum.
Fakat böyle bir durum var diye, gördüğüm tuhaflıkları es geçecek değilim.
TSK ile 'bizim', benim adıma hesaplaşmayı kim yapıyor? Benim 'dert ettiğim' meselelerden dolayı bir hesaplaşma görüntüsü var gibi ama hesaplaşan el kimin eli? TSK'daki bazı generallerin işlediği onlarca suç zaten belli değil mi? Yalan belgeyle, 'sehven' yapılan işlere dayanan suçlamalarla, karambole getirici atraksiyonlarla, arkası gelmeyen iftiralarla asıl ne yapılmak isteniyor? Adaletle görülmeyen hesaptan bir temizlik çıkar mı?
Bu kadar komutanı gerçekte kim içeri tıkıyor? Kim bu insanları önce tutuklayıp yıllarca içeride tutuktan sonra hiç bir şey olmamış gibi beraat ettiriyor. Bununla amaçlanan ne?
O Kozmik Oda'ya o suikastı bahane ederek kim girdi? Niçin bu tür bir bahaneye ihtiyaç duydular? Suçlu olan komutanlar niçin açık seçik, sağlam delillerle kısa sürede yargılanıp sonuca varılmıyor? Bu ipe un seren, zamana oynayan yargılamalardaki asıl amaç ne?
İçeride tutulan onlarca general daha suçlu olup olmadığı bile anlaşılmadan YAŞ'da tasfiye edildiler. Tasfiye edilenler kimdi, yerlerine gelecek olanlar kimler?
TSK’da neyin yapılanması kuruluyor?
Mesela ABD büyükelçisine brifing veren o emniyetçi arkadaş Kozmik Oda'dan çıkan belgeleri de aktarmış olabilir mi?
Komutanların tutuklanmasında kriter darbecilikse, niçin bir kısmı içeride, bir kısmı dışarıda?
Mesela Aytaç Yalman aynı ekipten değil mi? Bu ayrımı neye göre, kimin kriterlerine göre yapıyorlar?
'Katıksız' bir MİT'e 'katıksız' bir MİT başkanına, 'şaibesiz' bir istihbarata ihtiyaç duyanlar, bu refleksle MİT başkanını yargının pençesinden kurtaranlar 'katıksız', 'şaibesiz' bir TSK'ya niçin ihtiyaç durmuyorlar?
MİT başkanı özelinde gösterilen refleks niçin TSK'da gösterilmiyor?
“Dış güçler bir savcı üzerinden MİT başkanını hedef alıyorsa,” TSK'da da benzer bir numara çekmeye çalışılmadığını nasıl anlayacağız?
Savcıların burada da kullanılmadığına nasıl emin olacağız? İçimiz nasıl rahat edecek?
MİT başkanını hedef alan savcı ile Kozmik Oda'ya giren hakimin 'akraba' olmadığına nereden bileceğiz?
Olup biten bir tek benim mi midemi bulandırıyor?
Başbakanın midesini bulandırdığını da biliyorum ama niçin bir şeyler yapmadığını, yapamadığını bilmiyorum.
Sahi, İsmet Özel'in dediği gibi, “1960'da Türkiye'yi işgal eden 'Türk ordusu”nun temizlenmesi niçin beni de Ahmet Altan ve bir kısım medya kadar mutlu etmiyor?
Yoksa bende gizli Ergenekonculuk mu var?
Yoksa ben gizliden gizliye darbesever miyim?
Yoksa yıllardır gazeteciliği askerle iş tutarak mı yapıyorum?
Yok yok ben bu sefer 'Ergenekoncu' damgası yemeyi hak ettim sanırım. twitter.com/acikcenk