Trump'ın neden kazandığını anlamak zorundayız

Siz bakmayın medyamızın durumu, “Trump Müslüman karşıtı mı?” ya da “Trump Gülen’i iade eder mi?” sığlığına indirgemesine.

Nuran Yıldız nuran@nuranyildiz.com

-Bugün 10 Kasım. Eğlenmek yok. Gülmek yok. Keyif yapmak yok. Bugün benim yas günüm. Tıpkı eskiden bu ülkede herkesin yas günü olduğu gibi.-

ABD başkanını seçti.

Baştan söyleyeyim, Trump’ın başkanlığından memnun olmayan ülke pek yok gibi. En başta Rusya olmak üzere.

Klasik ABD kalıplarındaki Hillary ile masaya oturmaktansa, pazarlığa açık işadamıyla oturmak, olasılıkları herkes için artırmaz mı?

Siz bakmayın medyamızın durumu, “Trump Müslüman karşıtı mı?” ya da “Trump Gülen’i iade eder mi?” sığlığına indirgemesine.

Trump’ın “zafer konuşması”na bakmak lazım.

Kampanya bitti, gerçeklere dönelim” demesi önemliydi.

Seçilirsem Hillary’yi hapse tıkacağım” vaadinden “Hillary’e şükranlarımı sunuyorum”la başlayan bir konuşmaya geçiş.

Eşinden önce anne, baba ve kardeşlerine teşekkür ederek, hepsini yanına davet ederek “büyük aile” vurgusu da müthiş gösteriydi.

En çok ama en çok, büyük farkla kazandığı zaferi ekibiyle paylaşması dikkate değerdi.

One man show” yerine, ısrarla mikrofonu ekibine bırakması siyasetçide pek rastladığımız bir tevazuu değildi.

Önemliydi.

Gelelim Trump’a yarış (ABD’de seçimlere “horse race” denir ya) kazandıran nedenlere;

Bir: Hillary etkisi

Bizdeki Kılıçdaroğlu etkisine benzer bir durum. Rakip o kadar kötü ki, Trump’a oy vermeye elleri mahkûm bir seçmen kitlesi düşünün.

Glen Back’in ifadesiyle, “Trump’a oy verecek olanların Hillary’den nefret etmelerinin nedeni Trump’a mecbur bırakacak kadar kötü olmasıydı.”

Hillary’nin gelmesindense Trump olsun. Değişime bir ihtimal.

Kimdi Hillary?

Sağlığı konusunda güven vermeyen hep hastalanan bir kadındı.

Kocası tarafından tüm dünyanın gözleri önünde aldatılmış ve bunu kabullenerek kadınlık gururunu ezmiş bir kadındı.

Kadınlar gurursuz bir kadınla, çapkın bir adam arasında ikincisini seçti.

Ve. Hillary çürümüş bir düzenin devamıydı. Üstelik kampanya boyunca yanında bunu hatırlatan iki adam (eski başkan kocası ve şimdiki başkan Obama) vardı.

İki: Medyanın tersine çevrimi

Bu konuyu kaçıncı kez yazıyorum bilemem ama yine yeni yeniden hayat beni doğruladı ki, medya seçimlerde kime oynarsa o kaybeder. Etti.

Koskoca bir ABD medyası Hillary ile yattı, Hillary ile kalktı. Olmadı.

Bizde de hep öyle oluyor ama bundan ders çıkaran olmuyor. Halâ dönüp dönüp yenilgisini medyaya bulan politikacılarla yaşıyoruz.

Üç: Kampanya başarısı

Trump’ın kampanya ekibi zamanın karakterini anlamıştı. Cesur oldular. Baskın görüş karşısında pes etmediler.

Ezber bozdular.

Ne olursa olsun değişim isteyen ABD halkına “değişik” bir adayla “fark” yarattılar.

Sessiz çoğunluğun” çaresizliğini umuda çevirdiler.

Kıssadan hisse bir; “kavga ederek kazan, kazanınca kavgayı bırak” taktiği işledi.

Kıssadan hisse iki; “gerçek” yerine “gerçekmiş gibi”yi oynamak kazandırır.

Kıssadan hisse üç; CHP’nin yeni bir lidere ihtiyaç var.

Okura not: Seçim bitince konuşmak kolay diyorsanız, seçimden önce yazılmış son yazımdaki Hillary ile ilgili kısma bir göz atınız.

BAZI BORÇLAR VARDIR ÖDEYEMEZSİN…

Koç Holding yine en güzel, en anlamlı şekilde 10 Kasım’da Ata’yı andı.

Her 10 Kasım nerede olursak olalım, ne iş yapıyorsak yapalım saat tam 9.05’de ayağa kalkar, ellerimizi yana bırakır Ata’mıza yüreğimizden bir saygı duyarız.

İşte o anları bir araya getirmiş Koç’un filmi. Ve başlıktaki sözü de filme etiket yapmışlar.

İşte budur…

KAMUOYU ARAŞTIRMALARI İŞLEVSİZDİR

Türkiye’de olduğu gibi ABD’de de kamuoyu araştırmaları çöktü.

Değil sonucu bilmek, yanına bile yaklaşamadılar.

Çünkü yeni dünyada birey/seçmeni anlamak için yüzyıllık soruları sormak yetmez.

Bakmayın siz “ama şu şirket bildi” laflarına. O şirketin bilmesi sadece rastlantı.

Dikkat etmiyor musunuz her seçimde sonucu bilen şirket farklı çıkıyor.

Eğer o şirket bilseydi her seçimde o şirket bilirdi.

Kamuoyu şirketleri ya yeni birey/seçmene göre yöntem yenilemeliler ya da market açmalılar.

GÖZYAŞIYLA NEREYE KADAR

Poyraz Karayel’in üçüncü sezonu gözyaşlarıyla başladı, öyle de sürüyor.

Poyraz bir yanda, Ayşegül diğer yanda salya sümük gidiyor.

Dizi o kadar saçma bir hal aldı ki, senaryoda kocaman delikler var.

Mesela. Ayşegül’ün kocası Çınar, yeraltı dünyasının en karanlık adamı. Ama evlerine şoför olarak giren Poyraz’ı tanımıyor. Hakkında araştırma bile yapmıyor. Bildiğin embesil tavırlarında.

Yemedik ama ikinci sezonun hatırına yemiş gibi yapıyoruz. Zaten ikinci sezonu da birinci sezonun hatırına izlemiştik.

Bize bunu yapma Ethem Özışık.

İZLEMEYE KARAR VERDİM

Kaç gündür, Yul Brynner’lı 1956 yapımı “Kral ve Ben”i nasıl izleyesim var anlatamam.

Bu hafta sonu. Bırakıp işi gücü. Kurulup kanepeme, kendime Yul Brynner ziyafeti çekeceğim.

İZLEMEKTEN VAZGEÇTİM

Okura sormuştum, “Ekşi Elmalar” mı, “İkimizin Yerine” mi? Hangisini izlemeliyim diye.

Okur tam ortadan ikiye bölündü.

İkisini de izlemekten vazgeçtim.

AKLIMDA KALAN

Almanya’nın çelişkisi: Almanya Türkiye’de hukuksuzluk var diye Can Dündar’a kollarını açtı. Açsın da, Türkiye’deki hukuksuzluğun ana aktörlerinden eski savcı Zekeriya Öz’e de kollarını açtı. Demek ki birinde samimiyse diğerinde değil.