TRT Haber’in bu çabasını kimse görmüyor mu?

TRT Haber’in bu çabasını kimse görmüyor mu?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

28 şubat döneminde dindar subayların YAŞ kararlarıyla ordudan atılmasını savunanların tuhaf bir gerekçeleri vardı. Hatırlar mısınız?

Laik çevreler dindar subayların "emir komuta zincirine uymayacağını, ordudaki komutanlarını değil bağlı oldukları tarikat veyahut cemaatteki üstlerini dinleyeceklerini” ileri süren ilginç bir savunma geliştirmişlerdi.

Bu savunmaya "tuhaf" diyorum ama bugün TRT’de bu endişeyi sanki haklı çıkaran bir tablo var karşımızda.

Şaşırdınız değil mi? Durun, lafı uzatmadan anlatayım.

TRT Haber’de ilginç bir İran ve Suriye aleyhtarlığı yapılıyor. Programlar için seçilen konuklardan ve onların söylediklerinden bahsetmiyorum, soru soran moderatörlerin tutumu için konuşuyorum. TRT Haber moderatörlerinin her sorusu kanaldaki özellikle İran aleyhtarlığını bariz bir şekilde ortaya koyuyor.

Olay sadece tartışma programlarıyla sınırlı değil, haber bültenlerindeki başlıklardan haberde kullanılan dile kadar her yere sinmiş durumda bu. Bu durum TRT Haber’i TRT’nin diğer kanallarından bariz biçimde ayırıyor.

TRT Haber TRT’den bağımsızlığını veyahut özerkliğini mi ilan etti? TRT Haber’i yöneten arkadaşlar kendilerine amir olarak TRT genel müdürünü görmüyorlar mı?

TRT devlet kanalı değil mi? Buranın bir ortak politikası yok mu? Devlet kanalının yayın politikası, devletin genel politikasından bağımsız olabilir mi? Türkiye İran politikasını değiştirdi de bizim haberimiz mi olmadı? İran Türkiye için ne zamandan beri tehlikeli bir komşu oldu? TRT Haber gibi bir kanalda yapılan aleyhtarlık halkın görüşlerini ne kadar yansıtıyor? Bu sorulara kim cevap verecek, doğrusu çok merak ediyorum.

TRT yetkilileri bu durumun farkında mı? Farkındaysalar ne tür sakıncaları olduğunun da bilincindeler mi? Buna niçin izin veriyorlar?

Gerçekten çok şaşkınım.

Medyada bir kamplaşma yaşanıyor. Bu kamplaşmanın beraberinde getirdiği en ilginç olgu misyon gazeteciliğinin belirgin hale gelmesi.

Özel sektördeki gazeteleri, TV’leri ‘misyon’ organı yapabilirsiniz ama TRT’nin böyle bir yükün altına sokulması izah edilir bir tarafı var mı?

Üstlenilen ‘misyon’u yerine getirmek için onlarca gazete, onlarca da TV var.

Buna rağmen TRT Haber’i de Bugün gazetesine benzetmenin kime ne faydası olacak ki?

Biliyorum İran ve Suriye meselesindeki tutumuma kızan, beni yine diktatörlerin yanında olmakla suçlayan, TRT hassasiyetimi de buraya yoracak bir çok aklı evvel çıkacaktır.

Peki nedir benim bu İran takıntım? Niçin Suriye için estirilen kampanyaya herkes gibi ben de dahil olmuyorum?

TRT Haber ve benzeri yayın organlarının Suriye vurgusu ve İran aleyhtarlığı beni niçin rahatsız  ediyor? Bu konuyu bugün daha öncekilerden farklı olarak madde madde anlatmak niyetindeyim.

Umarım kimsenin kimseyi duymadığı bir ortamda nerede durduğumu bu sefer anlatabilirim.

1 İran veyahut Suriye meselesine din, İslam kardeşliği, Müslüman devlet penceresinden bakmıyorum.

2 Bugün İran ve Suriye’de yapılmak istenen her ne ise onun dünya sisteminin bir kararı olduğunu, bu kararın geçerlilik kazanması için çalışmanın da ABD ve İsrail’in değirmenine su taşımak anlamına geleceğini düşünüyorum.

3 ABD ve İsrail istedi diye herhangi bir devletin veya örgütün aleyhtarı veyahut taraftarı olmayı düşük karakterlere özgü bir tutum olarak görüyorum.

4 İran yöneticilerinin birçok tutum ve söylemleri bence de bayağı, entelektüel derinlikten yoksun, Müslümanlıkla alakası yok. Fakat bu durumun ABD’nin Ortadoğu’daki hesaplarına ortak, taşeron ve ortam hazırlayıcı olma hakkını bize vermeyeceğini düşünüyorum.

5 Evet, Beşşar Esad diktatördür. Fakat ABD ve İsrail Esad diktatör olduğu için değil, bölgede bu iki ülkenin çıkarlarına engel göründüğü için onu defetmeyi istiyor. ABD ve İsrail’i rahatlatmayı, onlara hemşirelik yapmayı namuslu, karakterli bir insan için uygun görmüyorum, ahlaki bir zaaf olarak görüyorum.

Kaldı ki ABD ve İsrail’in istediklerinin hayırlı bir şey olacağına zerre kadar inanmıyorum.

6 ABD ve İsrail Filistin’de Hamas’ı Lübnan’da Hizbullah’ı sahipsiz bırakmak için önce Beşar Esad’ı, sonra da İran’ı devre dışı bırakmayı planlıyor. Bu iki örgütün devre dışı kalması demek Filistin halkının hepten sahipsiz kalması ve o toprakların geriye kalanın da İsrail tarafından rahatça işgal edilebilmesi anlamına geleceğini görüyorum. Bu yüzden ABD’nin ve İsrail’in Esad’ı yeme görüntüsü altındaki bu çabalarını engelleyemiyorsam bile, en azından bu çabaya taşeron olmamayı ahlaki bir tutum olarak telakki ediyorum.

7 Suriye’de ölen her insanın kanında ABD, İsrail, Arap ülkeleri ve Türkiye’nin sorumluluğunun, en az diktatör Esad kadar olduğu kanaatindeyim.

 ‘Özgür Suriye Ordusu’nu Ankara’nın ortasında ağırlayıp onları silahlandıran, sonra da Suriye’de çatışmaya gönderenlerin, orada ölen halka acıyor numarası çekmesini de ikiyüzlülük ve çirkeflik olarak görüyorum.

8 Suudi Arabistan, Katar gibi diktatörlerle ‘dost’ olmayı içine sindirenlerin, sıra Suriye’ye gelince demokrasi havarisi kesilmelerini gayri ahlaki bir tutum sayıyorum.

9 Ahmet Davutoğlu’nun birkaç  yıl daha dışişleri bakanı olarak kalması veyahut AK Parti genel başkanlığını garantiye alması için, bazı yapıların da kazanımlarını muhafaza etmek amacıyla içlerine sindirdikleri bu kirli rolde onlara yol arkadaşlığı yapmayı yüz kızartıcı bir tutum olarak algılıyorum.

10 Suriye’de veyahut diğer Arap ülkelerinde, ABD- İsrail çabasıyla İslami tandanslı yöneticilerin iktidara gelmesiyle hiç mi hiç ilgilenmiyorum. Hükümetlerin kimliğinde önemli olanın artık İslami tandanslı veyahut İslamcı olması değil, namuslu, ahlaklı, kişilikli, bilinçli, yerli olmak olduğunu düşünüyorum.

Çünkü Kaddafi’den sonra Libya’da iktidarı devralanların ahlaktan ve Müslümanlıktan uzak tutumlarını görünce, onlarla ve benzerleriyle aramda bir din bağının olmayacağını görüyorum.

11 Yukarıda saydığım gerekçelerimin tamamı anlamsız, geçersiz, kıymetsiz sayılsa bile, Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de milyonlarca insanı katleden ABD-İsrail ikilisi ile Suriye’de niçin ve kimin öldürdüğü belli olmayan 3-5 bin kişi için ortalığı ayağa kaldırmanın ikiyüzlülük, onlarla aynı safa gelmenin de kendi İslam anlayışıma, vicdanıma büyük bir leke ve utanç kaynağı olacağını düşünüyorum.

Bunca soru, bunca ayıplanacak tutum ortadayken Irak işgali döneminde işgal aleyhtarlığını kimseye bırakmayan dindar- İslamcı çevrelerin, bu sefer Fransa ve Arap diktatörleri ile beraber ABD- İsrail’in taşeronluğuna bu kadar istekli bir şekilde soyunmuş olmalarını "dindar nesil" yetiştirmekle övünenlerin dindarlıklarına havale ediyorum.


www.twitter.com/acikcenk