Başbakan Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı meydan konuşmasını TV’de dinledim…
Ekranın bir bölümünde de kentin yeni yapılan yolları ve kavşakları gösteriliyordu.
Müthişti…
Benim gibi, Diyarbakır’ın son 45 yılını kare kare bilenler için o son görüntüler muhteşemdi…
Sadece Diyarbakır mı?..
Edirne’den Van’a, Muğla’dan Kars’a; Antalya’dan Samsun’a bütün şehirlerimiz on sene öncesiyle kıyaslanamayacak kadar gelişmişti…
Ve…
O gelişmişliğin mimarı her iki kişiden birinin oyunu, sevgisini ve hayranlığını kazanan; diğer bir kişinin ise nefretine hedef olan Başbakan Erdoğan’dı…
Yani…
Seçme hakkına sahip her iki kişiden biri onun muhteşem
başarılarıyla övünüyor, coşuyor, geleceğe umutla
bakıyordu…
Toplumun ona oy vermeyen diğer yarısı ise söyleminden, bakışlarından, hal ve tavırlarından korkuyor, geleceğiyle ilgili kuşku duyuyordu…
Biliyorsunuz…
Başörtüsü yasağının kaldırılmasına ona oy vermeyenlerin bile yarısından çoğu sevinmişti…
Ne var ki…
Tam da o yasak kalktıktan sadece birkaç gün sonra kız ve erkek öğrencilerin aynı evlerde yaşamalarına izin verilmeyeceğine; gerekirse o evlere polis baskını yapılacağına ilişkin açıklaması başörtüsü yasağının kalkmasına sevinen demokrat vatandaşların sevinçlerini kursaklarında bıraktı…
“Din devleti kuruldu” gibi saçma sapan makaleler okuyan, TV’lerdeki tartışmacılardan o yalanları dinleyen seküler yurttaşları iyice korkuttu…
Bu hatalarını söyleyip Başbakan’ı eleştirenlere ise hemen “ama” denilerek başarı hizmetleri hatırlatıldı…
Tıpkı fıkradaki gibi…
Adam karısından şüphelenir…
Suçüstü yapabilmek amacıyla da karısına seyahate gittiğini söyleyip evden ayrılır.
Bir süre sonra arabasını şirkette bırakıp bir taksiye atlar eve gider.
Taksiciyi de yanına alır ki mahkemede şahitlik etsin.
Yatak odasına girdiklerinde tam da adamın tahmin ettiği gibi bir manzara vardır.
Kadın ve bir adam yatakta ve hem de çırılçıplak vaziyette uyumaktadırlar...
Koca tam bağırmak üzereyken kadın uyanır ve sağ elinin işaret parmağını dudaklarına götürüp; “Suusss” der...
“Niye?” diye sorar adam...
“Çocukların özel okul taksitlerini kimin verdiğini sanıyorsun?”
Adam merakla bakar...
Kadın, kocasının meraklı bakışları arasında cevabı da kendi verir:
“İşte bu adam veriyor”...
Sonra da fısıldayarak devam eder:
“Elektrik, su faturalarını ve evin kirasını da bu adam ödüyor... Bodrum’daki yazlığımızı bu adam yaptırıyor…”
Koca, taksi şoförüne çaresizce bakıp sorar:
“Ne yapayım?..”
“Ne yapacan abi” der taksici; “ört adamın üstünü de üşümesin bari”...
Aklımın almadığı işte bu…
Yani…
Fıkradaki olayın benzerini hemen her Başbakan eleştirisinden sonra yaşıyor oluşum…
Tamam arkadaşlar…
Ben de Erdoğan’ın çok büyük işler başardığına, Türkiye’ye bir Türkiye daha kattığına inanıyorum…
Hatta bir TV kanalında; yakın çevremden bir dünya küfür işiteceğimi bile bile, “Cumhuriyet tarihinin en başarılı başbakanı” bile dedim Erdoğan için…
Ama be arkadaş…
Her yanlışını söylediğimde, “ört üstünü de üşümesin” demenin de bir âlemi yok yani…
Kanıma dokunuyor yahu!..
Sürekli okurlar hatırlayacaklar…
Suriye konusunda yanlış yaptığını çünkü ABD ve Rusya aralarında uzlaşmadıkları sürece Esad’ın düşürülemeyeceğini anlattım durdum son iki yıldır…
“Esad’dan sonra Suriye’yi kimin yöneteceğine (Ne yazık ki) biz değil bu iki ülke uzlaşıp da karar verecekler... Bu acı gerçeği görmezden gelmek Türkiye’nin enerjisini boşa harcamaktır” diye defalarca yazdım…
Dinletemedim tabii ki…
Suriye’ye sınırı olan illerimizde binlerce şirket battı, yüz binlerce yurttaşımız işsiz kaldı…
Ben bunları yazar söylerken, Hükümet’i ve Başbakan’ı her hal ve şartta desteklemeye adeta yemin etmiş olan dostlarım; “ama” diye başlayıp sağlık konusundaki başarılarını saydılar…
“Gezi Parkı gençleriyle gidip konuşsa, onları dinleseydi yedi yurttaşımız ölmeyecek on bir vatandaşın gözü çıkmayacaktı” diye yazdım; “ama” diye başlayıp yaptığı yolları, toplu konutları ve paradan atılan altı sıfırı sürdüler önüme…
“Kız öğrencilerle erkek öğrenciler dilediklerini yaparlar… Yaşları on sekizi geçmiş, seçme hakkı verdiğiniz o gençlerin özel hayatlarına karışamazsınız… Hele hanelerine polis baskını düzenleyecek yasaları asla çıkaramazsınız” dedim; “ama” dedikten sonra faiz oranlarının ve enflasyonun onun başbakanlığı döneminde tek haneli oranlara düştüğünü hatırlattılar…
Şimdi de “Dershanelerin kapatılması konusunda hata yapıyor… Dershanelerin varlık sebebini yok etmeden onları kapatmak çılgınlık olur” diyeceğim…
İtirazlarının hazır olduğunu da biliyorum:
“Ama bütün dünya ekonomik kriz yaşarken o ‘bizi teğet geçecek’ dedi haklı çıktı”…
Yahu yeter be…
Allah aşkınıza yeter…
Bütün onları yaptı da sadece benim için mi yaptı?..
Ya da…
Kaptan babasından kalan miras parayla mı yaptı?..
Veya sucuk imalathanesinde muhasebecilik yaparken kazandığı servetini mi harcadı bütün bunlar için?..
Yoooo!..
Milletin ödediği vergilerle yaptı…
Ama…
Bir dünya da yanlış yapıp duruyor…
Yapmaktan da vazgeçmeyeceğe benziyor…
Demek istemem o ki:
Her eleştiriden sonra; başarılarını hatırlatıp “ört üstünü de üşümesin” demeyin artık yahu…
Milletin kanına dokunuyor yani…
NOT:
Barzani’nin Diyarbakır’a gelip, T.C. Başbakanı ile kucaklaşması, barış şarkılarına eşlik etmesi…
Bölge Kürtlerinin belediye başkanı olduğu gerçeği inkâr edilemeyecek olan Osman Baydemir’in Başbakan’ı havaalanında karşılaması…
Erdoğan’ın Diyarbakır Belediyesini 11 yıllık başbakanlığı döneminde ilk kez ziyareti…
Başbakan’ın bütün özgür dünya tarafından kabul edilen bir gerçeği seslendirerek Irak’ın Kuzey Bölgesinden “Kürdistan” diye söz etmesi…
Şivan’ın (Önemli olan adı değil, bu topraklardan düşüncelerinden dolayı zorla kopartılan herhangi biri de olabilirdi) memleketine dönüp bir de güzel türküler söylemesi…
Bütün bunlar hepimize mutluluk veren, gelecek umudumuzu yeşerten tohumları yüreğimize/beynimize atan güzel gelişmeler…
Ama…
Bu kadar başarının yanı sıra yapılan hataları görmezden geleceksek, bizim gazetecilik yemnine olan bağlılığımız nerede kalacak?..
adnanberkokan@gmail.com