Wikileaks’ın sızdırmaya başladığı belgeleri herkes kendi
meşrebine, pozisyonuna göre yorumluyor, kullanıyor.
Yandaş olan medya Erdoğan’la alakalı övücü cümleleri öne
çıkarırken, muhalif olan medya Başbakan ve yakın çevresiyle alakalı
suçlamaları - biraz da korkarak- sayfalarına taşıyorlar.
Fakat belgeler yayınlandıktan sonra tuhaf bir durum belirdi.
Sözcü ve Taraf aynı safta, aynı manşetlerle çıkmaya
başladı.
Sözcü gazetesinin tutumu doğal. Bugüne kadar izlediği
muhalif yayın politikasına uygun şekilde Erdoğan'ın en aleyhine
iddiayı manşetine taşımış. Evet, bunda şaşılacak bir durum yok.
Peki ya Taraf’a ne oluyor? Taraf’ın davranışı sadece gazetecilik
refleksi olarak görülebilir mi?
Taraf gazetesi iki gündür, açıklanan belgelerin arasında
Başbakan Erdoğan’ı ve ailesini töhmet altında bırakacak ne kadar
iddia varsa cımbızla çekip manşetine taşıyor.
Hükümete muhalif gazeteler bile bu dedikodulardan bazılarını
büyütmekten imtina ederken, niçin Taraf en sert olanını manşetine
taşımakta tereddüt etmiyor?
Acaba diyorum Yasemin Çongar bu konuda bize bir şeyler
söyleyebilir mi?
Ben Taraf’ın hükümete karşı bu sert çıkışını, AK
Parti’ye yakın Star ve Sabah gazetelerine baskı işlerinden
kaynaklanan borcunun bu gruplar tarafından mahkemeye taşınmasına
bağlamıyorum elbette. Bu kadar küçük hesap yapmazlar değil
mi?
Bence Taraf’ın daha büyük hesabı vardır. Yoksa böyle ucuz bir
tutum içerisine girecek değildir. Biraz bekleyelim, yakında hep
beraber bu hesabın ayrıntılarını göreceğiz.
Wikileaks belgelerinin aklıma getirdikleri
Belgeleri ve verilen tepkileri görünce şunları demekten kendimi
alamadım.
Başbakanın danışmanlarıyla ilgili "yetersiz, kibirli,
kifayetsiz, beceriksiz" tanımlamalarını okuyunca aklıma İsmet
Özel’in o güzelim cümlesi geldi: "Kendisine hizmet
edene kimse saygı duymaz"
Hepimizin duyduğu dedikodular, ABD belgelerine girince "top
secret" statüsüne terfi edivermiş!
29 Kasım gününü medya için bayram ilan edebiliriz. Konuşacak,
tartışacak, üzerinde günlerce kavga edilebilecek büyük bir
hazine bulduk. Toplum olarak tadına doyamadığımız
dedikoduların en alası elimizin altında.
Bu belgelerin nasıl sızdırıldığı tartışılıyor.
Okuduklarımda bir yanlışlık yoksa, bu belgelerin saklandığı
sistemin şifresi 3 milyon kişide varmış. Bu 3 milyon kişi girip o
belgeleri görebiliyor, okuyabiliyor, inceleyebiliyormuş.
Bence bu sıralar Kutlar Vadisi repliği halini alan Hz.
Ali’nin şu sözünü ABD'ye hatırlatmalıyız: "İki kişinin
bildiği sır değildir"
Uykusu kaçan danışmanlar
Bugüne kadar açıklananlar sızdırılan 7900 belgenin sadece 30
tanesiymiş. Acaba diyorum , 1 Mart tezkeresi döneminde ‘At
Pazarlığı’na karışan bazı danışmanlarımızın uykusu kaçıyor
mudur?