Suriye'nin dostları kime düşman?

Suriye'nin dostları kime düşman?

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Türkiye Irak’ı işgal eden çeteye dahil olmadığında  hepimiz çok sevinmiştik.

Bu tavrı alkışlamış, büyük bir beladan kurtulduğumuzu düşünmüştük.

İşgale ortak olmadık ama Irak’ta yüzbinlerce insanın ölümünün de önüne geçemedik.

Meşhur ‘sarı öküz’ fıkrasındaki gibi, Afganistan’dan sonra ilk kurban olarak seçilen Irak’ın yenmesini engellemeyi değil, bu konuda sessiz kalmayı marifet saydık.

Ardından bölgemizdekileri birer birer çekip almaya başladılar.

O gün bu ilk işgali engelleyecek bir çaba içerisine girmediğimiz için şimdi sıra Suriye’ye geldi. Irak’ta bize düşen ilk sarı öküzü vermemekti. Fakat bunu anlamadık ve ‘tarafsız’ kalarak canımızı kurtaracağımızı düşündük.

Sonra Libya mesele edildi. Bu sefer tarafsız kalmamızı kabul etmedikleri için destek olduk. Şimdi Suriye’yi, yani 4. Sarı öküzü bize boğdurmaya çalışıyorlar.

İstanbul’da,  bizim ev sahipliğimizde ‘Suriye’nin dostları’ toplantısı yapıldı.

Suriye’nin dostları kimlerden oluşuyor biliyor musunuz? ABD, Almanya, Fransa, Katar, Suudi Arabistan'ın da aralarında olduğu yaklaşık 80 ülke. Peki bunlar Suriye'nin dostlarıysa kimin düşmanı? Irak'ı, Afganistan'ı bu koalisyon işgal etmemiş miydi? Yüzbinlerce insanı bunlar öldürmedi mi? 
Peki şimdi bunlar hangi gerekçeyle, hangi ahlakla, hangi yüzle Suriye halkına 'dost' oldu? 

Siz bu ülkelerden dünyanın herhangi bir ülkesine dostluk sadır olacağına inanıyor musunuz?  Herhangi bir ülkenin iyiliği için kıllarını kıpırdatacaklarına inanıyor musunuz?

Bu ülkeler niçin daha vahim durumda olan Filistin’e değil de, Suriye’ye dost olup yardım için bu kadar çabaladıkları sizi de rahatsız etmiyor mu?

Eğer amaç Suriye halkını kurtarmaksa, niçin bölge ülkeleriyle değil de dünyanın diğer ucundaki ‘kurt’larla dost oluyorsunuz ki? Var mı bunun mantıklı bir izahı?

Böyle bir listede adınızın olması rahatsız edici bir durum öyle değil mi?

Fakat bırakın rahatsız olmayı, medyadaki bazı arkadaşlar ‘vicdani hassasiyetle’ listeye dahil olmak için her şeylerini verecek gibiler...

ABD’nin Irak’ı işgal ettiği gün Türkiye’nin büyük bir kısmı üzüntü içindeydi, Cengiz Çandar ise bu işgal fotoğrafını büyük bir heyecanla yorumluyor,  “Şimdi Irak’ta olmak vardı” diyerek işgale destek veren gazeteciler arasında bir sembol oluyordu.

Liberal gerekçelerle işgale kılıf arayan muhafazakar yazarlara Mehmet Bekaroğlu “içimizdeki Çengiz Çandarlar” diyordu.

Bugün Suriye meselesinin geldiği noktada medyada Türkiye’nin müdahalesini savunanların sayısını, kimliğini, geçmişini düşününce “Meğer içimizde Cengiz Çandarlar yokmuş, bizim içimiz Cengiz Çandar gibiymiş” diyesim geliyor.

‘Suriye’nin dostları’ listesine Türk medyasında adını yazdıranların sayısının bir hayli kabarık olacağını düşünüyorum.

Ekrem Dumanlı, Mustafa Karaalioğlu, Yusuf Ziya Cömert, Erhan Başyurt, Abdulhamit Bilici, Erdal Şafak, Sedat Laçiner, Fikret Ertan, Yalçın Akdoğan gibi isimlerin tutumları son derece dikkat çekici.

Bu isimleri polemik olsun diye yazmıyorum. Sadece bu konudaki tutumlarının kayda geçmesini istiyorum. Bu ‘dostluk gösterileri’ yarın unutulmasın.

Suriye halkı bu beladan, vahşetten, oyundan kurtulsa da, daha fazla acıya duçar olsa da, bu sonuca kimlerin zemin hazırladığı bilinsin. Sadece Suriye halkı değil gelecek nesiller de bilmeli.

Irak’ta yüzbinlerce insan ölürken vicdanı bu kadar kabarmayan, bu kadar ‘acı’ duymayan, müdahale isteğinde bulunmayan arkadaşların  Türkiye’yi Suriye’ye müdahaleye çağıran yazılar yazmalarını normal bir olaymış gibi karşılayamayız.

Umarım Suriye meselesini dünya sisteminin bir oyunu, kurgusu, daha büyük kargaşaya sürüklemek için  bir operasyonu olarak görenler yanılır. Bugün olan biteni diktatör Esad’a bağlayıp bu ‘vahşeti dert edinenler’ haklı çıkar.

Yazımın sonunda bir çift sözüm de Ahmet Davutoğlu'na var.

Ahmet Davutoğlu, Başbakanın dış politika görüşmelerine Hakan Fidan’ın daha sık katıldığının farkında mı?

Ahmet Davutoğlu’nun yerinde olsaydım, Başbakan Erdoğan’ın Numan Kurtulmuş’la sohbetinin içeriğini merak eder, bu sohbete konu olan algının niçin oluştuğunun peşine düşerdim.

Sahi Ahmet Davutoğlu Esad için  “Gorbaçov ol dedik, Miloseviç oldu” diyor.  Peki Ahmet Davutoğlu Türkiye’nin Gorbaçov'u olmak ister mi? Ne dersiniz?  twitter.com/acikcenk