Türk medyasını takip ederek "Suriye'de aslında neler
oluyor?" sorusuna cevap bulmamız neredeyse imkansız.
'Yeni' veyahut 'eski' fark
etmiyor. Medyanın her iki kanadı da tek elden besleniyor gibi: batı
kaynaklı haberleri köpürtme yarışına girmişler.
İşte bu karanlık dönemde birşey dikkatimi çekti.
Geçtiğimiz günlerde İngiliz gazeteci, Ortadoğu uzmanı Ropert
Fisk'in Independent'ta yayınlanan yazısını okuduğumda gördüm ki
Türkiye'deki gazeteciler Robert Fisk kadar bile meseleye eleştirel,
sorgulayıcı, gazeteci namusuyla ve sorumluluğuyla
yaklaşmıyorlar.
Biliyorsunuz, Robert Fisk'in Independent'ta yayınlanan
yazılarının tercümesi Star gazetesinde de yayınlanıyor.
Robert Fisk'in son birkaç yazısını okuyun, Türk medyasının
Suriye konusunu ele alırken nasıl bir sefalet içinde olduğu, nası
gayri ahlaki davrandığını daha net göreceksiniz
Ne yazık ki bizim medyanın mensupları Suriye meselesinde Robert
Fisk kadar bile ahlaklı ve vicdanlı davranmıyor.
Robert Fisk'in meseleyi ele alma biçimi, öncelikle Türk medyası,
sonra da bu yazıları Türkiye'de yayınlayan Star gazetesi için büyük
bir ders niteliğinde.
Meselenin geldiği durumu görüyor musunuz? İroninin
farkında mısınız?
Muhafazakar medya suskunluğa bürünmüş ama Suriye meselesi her
geçen gün biraz daha Türkiye'nin üzerine yıkılacağa benziyor.
Dikkat edin, bizden başka oradaki ayaklanmayı, kardeş kavgasını,
insanların bir birini öldürmesini bu kadar büyük bir iştahla
körükleyen yok.
Aynen bir dönem Esad rejiminin PKK'yla Türkiye'ye yaptığının
benzerini bu sefer biz onlara yapıyoruz
Biz hem muhaliflerin Hatay'da konuşlanmalarına müsaade edip
Suriye'ye silahlı saldırı düzenlemelerine zemin hazırlıyoruz, hem
de dönüp Suriye devletine 'Bu şiddeti durdur yoksa çok fena
olacak' diye tehditler savuruyoruz.
Üstelik bu yaptığımız yetmezmiş gibi, bir de oradaki halkın
kurtarıcısı olarak ortaya çıkıyoruz.
Hem kardeş kavgasını körükleyip hem de bu kavgada kurtarıcı role
soyunmak büyük bir meziyet olsa gerek.
Ve bu kirli tablo Türk medyasında sadece ithal bir yazarın
dikkatini çekiyor. Ne ayıp, ne acı, ne sefil bir durum. Öyle değil
mi?
Kim ne derse desin, Suriye'de akan kanda dışişleri bakanımız
Ahmet Davutoğlu ve ona destek veren Türk medyasının, özellikle de
dindar, muhafazakar medyanın sorumluluğu olduğunu düşünüyorum.
Bu kardeş kavgasını körükleyenler, açıktan destek verdiği,
silahlı mücadeleye yönlendirdiği 'muhaliflerin'
akıttığı kanın vebalinden nasıl kurtulacak?
Esad'ı alaşağı etmek için bu kadar istekliyseniz silahsız bir
yolun bulunması gerekmez miydi? Daha ilk günden silaha sarılan bu
çeteye, hangi gerekçeyle bu kadar arka çıktığımızı kimse bilmiyor,
anlamıyor.
Esad'a 'dur' derken başka birinin eline silah
verip üstelik ona yataklık yapmak nasıl bir tutumdur? Anlayan var
mı?
Diğer taraftan, dikkat ediyor musunuz, Suriye meselesinde de
Libya meselesinde olduğu gibi yine sahne 3 ülkeye kaldı: Türkiye
Fransa ve Katar.
İlginç bir tesadüf(!) Öyle değil mi?