Boş vermek ile yanıt vermek arasında kalıverirsiniz.
Onlardan biri “Atatürk’ü koruma kanunu olmasaydı, daha neler söylerdim” demiş.
Yaşadığı zihinsel sarhoşluktan olacak devam etmiş, Başbakan Erdoğan’la Mustafa Kemal’i pekâla kıyaslayabilirmiş. Nihayetinde ikisi de devlet adamıymış! Kriter ise, iktidarda kaldıkları dönemde kaç defa genel bağımsız seçimlere gitmişlermiş!
Söyledikleri nasıl dipsiz bir saçmalıktır, üzerinde bile durmayacağım.
Medyanın bu dönemi, cehaletin görkemli yükselişi olarak adlandırılacak kuşkusuz.
En Mustafa Kemal düşmanı bile tarihi bu kadar sığ okuyamayacağına göre, burada mesele Mustafa Kemal’i eleştirmek değil, Erdoğan’a Mustafa Kemal üzerinden methiyeler dizmektir.
Kendi bilgi, deneyim ve yetenekleriyle sahip olamayacakları koltukları, şöhretleri, paraları kim verdiyse ona biat kaderleridir.
Üstelik bu zat, Erdoğan ve yakın ekibinin Mustafa Kemal’le ilgili eski noktada durmadıklarının farkında bile değil.
Hep olduğu gibi, Ergenekon dalgaları sırasında cemaate dizdiği övgüleri, 17 Aralık sonrası sövgüye dönüştürdüğü gibi, Birgün’de yazarken Taraf’a, Taraf’ta yazarken Birgün’e vurduğu gibi yine yanlış okuyor her şeyi.
Basit bilgidir; ilkesi, bilgisi, vicdanı olmayanları sadece çıkarları yönetir.
Diyeceğim o ki, Atatürk’ü koruma kanununu umursamadan içinden geçenleri yazsaymış keşke. Nasılsa hakaret tek bildiğimiz iletişim biçimi oldu bugünlerde.
Diyeceğini deseymiş, kaybeden Mustafa Kemal olmazdı kuşkusuz. Çünkü ağızdan, kalemden çıkan sözün önemini/ciddiyetini söyleyenin kim olduğu belirler.
Söz, önce söyleyenin karakteri üzerinden sınavdan geçer. Söyleyenin güvenilirliği yoksa, söz kendini imha eder.
Söz, söylenenin akılcılığı üzerinden sınavdan geçer. Akıldan geçmeyen her söz kendini imha eder.
Söz, söyleyenin ideolojisi üzerinden sınavdan geçer. İdeolojisi olan insanın söyledikleri kabul görmese de saygı görür. İdeolojisi yok, çıkarları varsa, sözü kendini imha eder.
Gazetecilik ciddiyetini neden kaybetti biliyor musunuz? Mesleğin kriterleri ayak bileği düzeyine kadar indirildiği için.
Peki, Başbakan Erdoğan açısından durum nedir? Medyada kendisine alkış tutup, sırt sıvazlayanlar, yarın zora düştüğünde Erdoğan’a ilk sövecek olanlardır. Yakın ekibinden öğrendiğim kadarıyla Başbakan da durumun çok farkındadır.
AÇIK HAVA TIMARHANESİ
Yurt Gazetesi Başbakan Erdoğan’a Bakırköy’ü adres
göstermiş ya.
Çok güldüm çok. Neden mi? Anlatayım.
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Fenerbahçe Stadı’nda taraftarlara ağzından tükürükler saçarak “Köpekleeer” diye bağırınca.
Yanlış duyuyorum sandım. Birkaç kanal dolaştım, haberi yakaladım. Evet, “köpekleeer” demiş.
Sonuç? Manzara şu;
Bir futbolcuya sarı kart gösterildi diye yaka paça sahaya fırlayan taraftarlardan çıt yok. Köpek hakaretine maruz kal ve sessizce stadı terk et.
“Köpekler”le yetinmeyen Başkan bir de “Sizi bir daha bu stada sokmayacağım” diye kendini parçalamış.
Kimse ama kimse, “Orası babanın çiftliği mi?” diye iç sesiyle bile sormamış, tırsmış.
Ertesi gün anlı şanlı gazetelerin, anlı şanlı köşe yazarlarında konuyla ilgili tek satır yok.
Sanki adamın biri stadın orta yerinde “Köpekleeeer!” diye hiç bağırmamış.
Sanki adamın biri canı istediğinde binlerce insana “köpekleeeer!” diyebilirmiş gibi. Sanki bağırması çok normalmiş gibi.
Yurt Gazetesi de tutturmuş, Başbakan Bakırköy’e gitsinmiş. Hayır efendim niye gitsin? Bakırköy gelip bu ülkenin etrafını çevrelesin.
Nasılsa açık hava tımarhanesi olmamıza ramak kalmış. Nasılsa kim Bakırköy’de, kim dışarda belli değil.
Hadi “haksızsın” deyin.
OKURA NOT
Adnan Berk Okan imzalı köşede, kendi adımla birlikte “istiskal” sözcüğünü okuyunca, ilk işim Türk Dil Kurumu sözlüğüne bakmak oldu.
İstiskal: soğuk davranışlarla hoşlanmadığını belli etme.
Güya Hadi Özışık gazeteciler.com’un üst köşesinde benim yazmamı isteyerek Adnan Berk Okan’ı orada istemediğini göstermiş.
Medyanın çomak sokucu kontenjanından birileri ABO’ya öyle demiş.
İş güç yok tabii. Haber kovalamak yok. Kovalayıp bulduğun haberi kullanma olasılığın hiç yok.
Masa başı haber yap, ajans haberlerini evir çevir koy. Patron siparişi haberlere aracılık et.
İşsiz güçsüz adam tehlikelidir. Elindeki çomakla durmadan su bulandırır.
İşin aslını yazayım;
Sevgili Hadi ile, birbuçuk yıl önce konuşmuştuk, gazeteciler.com’da yazmam konusunu.
“Bekleyelim biraz” demiştim. O ara kafama göre takılmak istiyordum. Halâ da öyle durum.
Bu süreçte, sevgili ABO benim gazeteciler.com’da yazmamı istediğini defalarca söylemişti, ki kendisi de bunu yazdı zaten.
Hadi Özışık bana köşe verirken, ABO’nun köşesini almadı. Yazılarını zevkle okuduğum, aynı haber sitesinde yazmaktan keyif aldığım ABO, iş yükü fazlalığının yorucu olduğunu söylemiş. Benim de onunki gibi bir yeryüzü cennetinde evim olsaydı fazla iş yükünü ben de istemezdim.
İnternet sonsuz bir dünya. Herkese yer var. ABO’yu üzen o kişilere, “gazeteciler.com’daki köşeyi kendinize dert etmeyin, insan dediğin bir var, bir yok” diyeceğim ama gazeteciler.com öyle önemli bir yer ki, nokta koymayı unutsan göze batıyor.
AKLIMDA KALAN
Karakter konusunda yazanlar birkaç kez düşünmeli: Mehmet Baransu, Ertuğrul Özkök’e karakter suikastçisi demiş. Baransu’nun yazdıkları doğrudur, değildir bilemem. Ancak. Ne var ki. Baransu karakter konusunda yazarken iyi düşünmeli. Hukukun ve siyasetin en karanlık günlerinden geriye elinde bir bavulla çekilmiş fotoğrafı kalan adam. O bavuldan çıkan belgelerin çoğu sahte çıkan bir adam. Suçsuz, hukuksuz cezaevlerinde yatan onca insanın ve yakınlarının acılarıyla yanan ateşe odun atan bir adam. Karakter üzerine ahkâm kesmese diyorum ama biliyorum ki, beni dinlemeyecek. Yıllar önce kendisine iyi bir genç adam ve iyi gazeteci olmakla ilgili söylediklerimi dinlemediği gibi.
NURAN YILDIZ'IN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN