Hafta başında Sözcü'deki kaynaklarımdan biriyle buluştum.
"En çok okunan yazarları" konuşuyorduk ama,
kaynağım söze dalarak konuyu değiştirdi.
"Sözcü'nün hiç sevilmeyen yazarı kim biliyor
musun?" diye sordu. Ben nereden
bilebilirim dememe kalmadan devam etti:
-Can Ataklı...
-Niye?
- Çok okunduğunu, Yılmaz Özdil'i geçtiğini aslında
yazması gereken gazetenin Korkusuz değil, Sözcü olduğunu söylüyor
hep.
-Bunun için mi sevilmiyor?
-Hayır, Yılmaz Özdil'le veya diğer yazarlarla bir araya
geldiğinde farklı, arkasını döndüğünde farklı
davranıyor.
-...?
Bize ne canım, Can Ataklı'yı bir başkasının sevip sevmemesi bizi
niye ilgilendirsin dememe kalmadan Sözcü'deki güvenilir kaynağım
başka bir iddia ortaya attı.
-Can Ataklı, o kadar asıp kesiyor ama yazılarını
kendisinin yazmadığını söylesem abartılı olmaz diye
düşünüyorum.
-Nasıl yani?
-Evet... Bir yazı grubu oluşturmuş, para veriyor
İçişleri'ni yönetiyor, pardon yazılarını
yazdırıyor...
Ey güzel insanlar...
Buraya kadar yazdıklarımın gerçekle bir ilgisi yok. Can
Ataklı'nın postuna büründüm sadece. Ama yazarken inanın yüzüm
kızardı, utandım.
Şükrettim!
Can Ataklı gibi "yalancı" olmadığım için Allah'a
şükrettim!
Peki...
Neden yazının girişini Can Ataklı gibi, gerçek olmayan bilgiler
vererek yazdım?
Yalanın ne berbat bir şey olduğunu... iftiranın
nasıl bir alçaklık olduğunu anlasın diye...
Çünkü...
Daha önce de yazmıştım, yeni bir yalan uydurmak için klavyesinin
tuşlarına dokunmuyor, adeta yumrukluyor.
SÜLEYMAN SOYLU SEVİLMİYORMUŞ!
İçişleri Bakanı Süleyman
Soylu ile ilgili son
yalanı (AKP'lilerin en sevmediği
bakan Soylu imiş) ile kendini gülünç duruma düşürmüş
arkadaş.
Diyor ki:
-(...) Darbe gecesi Soylu ortada yoktu. Ortalık
yatışınca TRT'ye gitti. Erdoğan bu duruma çok
öfkelenmiş...
Yahu arkadaş, sen aklını mı yitirdin, uyduruktan kaynağın seni
bu kadar kolay bir şekilde nasıl rezil edebiliyor? Kendi kendine şu
soruyu da mı soramıyorsun; "Süleyman
Soylu ortalıkta görünmediği için mi İçişleri Bakanı
oldu?"
Can Ataklı, 28 Şubat sürecinde benim kahramanımdı. Cem Uzan'ın
emrine girdikten sonra değişti, bambaşka bir kimliğe büründü.
Siyasete heves sardı, kendini aşırı önemsedi, "BEN" demeye başladı.
Yeni kahramanlıklar yapacak malzemesi olmayınca, yalana, dolana,
iftiraya başvurdu, vuruyor.
Nereden nereye?
Savrula savrula Korkusuz'u oynuyor...
Ekranların vazgeçilmez ismiydi eskiden. Sahte, uyduruk
kaynakları onu her geçen gün alaşağı ediyor.
Üzülüyorum!
Tavla ustası olduğum arkadaşımın kendi sonunu hazırlamasına
üzülüyorum. Konuşuyorum kâr etmiyor, yazıyorum işe
yaramıyor, Can arkadaşım laf
dinlemiyor.
O yüzden yazdım, yazıyorum!
Ama söz bir daha da Can'ı yazmayacağım.
Zira gördüğüm kadarıyla hastalığının tedavisi
yok...
Kronik yani!