Sonunda hepimiz Aydın Doğan mı olacağız

Sonunda hepimiz Aydın Doğan mı olacağız

Levent Gültekin acikcenk@gmail.com

Başlığa bakarak Aydın Doğan'ın içine düştüğü duruma üzüldüğümü sanmayın. Aydın Doğan ismi, bir "tarz" için sembol sadece.

Daha önce de söylemiş olmalıyım: Aydın Doğan ektiğini biçiyor. Üzülünecek bir tarafı yok. Benim derdim başka.

Medya tuhaf bir şekilde tek tipleşiyor, farkında mısınız? Gazeteler, TV'ler, internet siteleri, neredeyse bir insanın iki elinin ürünü gibiler.

Sizi bilmem ama ben bir mesele olduğunda filan gazete veyahut falan köşe yazarı bu olayla ilgili farklı bir şey söyleyecektir beklentisine giremiyorum.

İlk bakışta medyada 'AK Parti yandaşı' veyahut 'CHP yandaşı' gibi bir ayrım varmış hissine kapılıyoruz. Ama ülke meseleleri masaya geldiğinde, işin rengi değişiyor. Görüyoruz ki siyasi particilikle kendini gösteren farklılaşma, ciddi konularda birden bire ortadan kalkıyor, tek elden yönetildiği hissini veren bir medyayla karşı karşıya kalıyoruz.

Bu duruma birçok örnek verebilirim. En yakın ve küçük bir örneği sizinle paylaşayım.

Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, geçenlerde, eşinden taze boşanmış ünlü bir hanımefendinin yeni bir sevgili bulması tam 10 gazetede manşet oldu.  Bu 10 gazete arasında hem AK Parti yanlısı, hem de CHP yanlısı gazeteler vardı.

Yukarıda belirttim, bu sözünü ettiğim aynileşmeye tek örnek değil.

Mesela, yapılan her araştırmada Türkiye nüfusunun yaklaşık % 50-55'inin AB'ye karşı olduğu sonucu çıkıyor, değil mi? Bu kadar büyük bir kitle AB üyeliği vizyonuna karşı ama bu pozisyonun sözcülüğünü yapacak ciddi bir yayın organı yok. Niye? Niye sadece birkaç sığ, pespaye, ulusalcı yayın organına kalıyor bu sözcülük?

Bütün büyük gazeteler ve TV'ler niçin AB'ci?

Bu tür ciddi konularda yayın organları pozisyon almayınca, köşe yazarlarının da özelliği kalmıyor. Artık her köşe yazarı her gazetede yazabilir durumda.

Hiç kimse için "Filan yazar falan gazetede yazamaz, çünkü fikirleri o gazeteye uymuyor" şeklinde bir itiraz duydunuz mu?

Türkiye "kırmızı çizgilerini" uzun zaman önce kaybetmişti. Medyanın da "kırmızı çizgi"si kalmadı artık.

Türkiye'de yakın zamana kadar hakim medyayı teşkil eden yayın organlarına alternatif olarak oluşturulan "yeni medya" da, giderek, mücadele ettiği eski medyaya benziyor.

Hiçbirinin hedefi herhangi bir sorunu çözmek, bir fikir üretmek, bir yol göstermek değil. Taraftar mantığıyla hareket edip "rakip"le mücadeleye girişince, birbirlerine benzemeleri kaçınılmaz oluyor.

Farkında mısınız bilmiyorum ama hepimiz Aydın Doğanlaşıyor veya Ertuğrul Özkökleşiyoruz.

Yaptığımız gazeteler, yönettiğimiz TV'ler, yıllarca eleştirdiğimiz medya organlarından farksız hale geldi.

Nietzsche "Canavarlarla savaşırken dikkat et, sen de canavarlaşma" diye boşuna uyarmamış.  Her geçen gün biraz daha mücadele ettiğimiz "düşmanımıza" benziyoruz

Beni asıl endişeye sevk eden husus ise, "yeni medyan"nın ahlakının eski medyanın düzeyine hızla düşmesi. Ahlaki sormululuk da, namuslu gazetecilik de, hak hukuk gözeten yayın anlayışı da ezilip geçiliyor.

Alternatif olarak kurulan medya, rakiplerinin düzeyine inmemek için bir çaba içerisinde değil.

Bu değerleri aşındırmış bir medyanın bir gelecek vadedeceği  kuşkuludur. Değerleri aşınmış bir medya etki sahibi olamaz.

Eski medyanın bugünkü durumu bu etkisizliğe en güzel örnektir. 

Mesela Hürriyet'in içine düştüğü durum.

Hürriyet'in bugünlerde namuslu gazetecilik yapmak için gösterdiği her çaba sadece "yalakalık" olarak algılanıyor. Yanılıyor muyum? 
Hürriyet'in yıllarca sürdürdüğü "tarafgirlik", bugün sergilemeye çalıştığı "tarafsızlığın" inandırıcı olmasını engelliyor.

Sonunuzun Hürriyet gibi olmasınız istiyorsanız devam edin.