Başlığa bakarak Aydın Doğan'ın içine düştüğü duruma üzüldüğümü
sanmayın. Aydın Doğan ismi, bir "tarz" için sembol
sadece.
Daha önce de söylemiş olmalıyım: Aydın Doğan ektiğini biçiyor.
Üzülünecek bir tarafı yok. Benim derdim başka.
Medya tuhaf bir şekilde tek tipleşiyor,
farkında mısınız? Gazeteler, TV'ler, internet siteleri,
neredeyse bir insanın iki elinin ürünü gibiler.
Sizi bilmem ama ben bir mesele olduğunda filan gazete veyahut
falan köşe yazarı bu olayla ilgili farklı bir şey
söyleyecektir beklentisine giremiyorum.
İlk bakışta medyada 'AK Parti yandaşı' veyahut 'CHP yandaşı'
gibi bir ayrım varmış hissine kapılıyoruz. Ama ülke meseleleri
masaya geldiğinde, işin rengi değişiyor. Görüyoruz ki siyasi
particilikle kendini gösteren farklılaşma, ciddi konularda birden
bire ortadan kalkıyor, tek elden yönetildiği hissini veren bir
medyayla karşı karşıya kalıyoruz.
Bu duruma birçok örnek verebilirim. En yakın ve küçük bir örneği
sizinle paylaşayım.
Dikkat ettiniz mi bilmiyorum, geçenlerde, eşinden taze boşanmış
ünlü bir hanımefendinin yeni bir sevgili bulması tam 10 gazetede
manşet oldu. Bu 10 gazete arasında hem AK Parti yanlısı, hem
de CHP yanlısı gazeteler vardı.
Yukarıda belirttim, bu sözünü ettiğim aynileşmeye tek örnek
değil.
Mesela, yapılan her araştırmada Türkiye nüfusunun yaklaşık %
50-55'inin AB'ye karşı olduğu sonucu çıkıyor, değil mi? Bu kadar
büyük bir kitle AB üyeliği vizyonuna karşı ama bu pozisyonun
sözcülüğünü yapacak ciddi bir yayın organı yok. Niye? Niye
sadece birkaç sığ, pespaye, ulusalcı yayın organına kalıyor bu
sözcülük?
Bütün büyük gazeteler ve TV'ler niçin AB'ci?
Bu tür ciddi konularda yayın organları pozisyon almayınca, köşe
yazarlarının da özelliği kalmıyor. Artık her köşe yazarı her
gazetede yazabilir durumda.
Hiç kimse için "Filan yazar falan gazetede yazamaz, çünkü
fikirleri o gazeteye uymuyor" şeklinde bir itiraz duydunuz mu?
Türkiye "kırmızı çizgilerini" uzun zaman önce
kaybetmişti. Medyanın da "kırmızı çizgi"si kalmadı
artık.
Türkiye'de yakın zamana kadar hakim medyayı teşkil eden yayın
organlarına alternatif olarak oluşturulan "yeni medya" da,
giderek, mücadele ettiği eski medyaya benziyor.
Hiçbirinin hedefi herhangi bir sorunu çözmek, bir fikir üretmek,
bir yol göstermek değil. Taraftar mantığıyla hareket edip "rakip"le
mücadeleye girişince, birbirlerine benzemeleri kaçınılmaz
oluyor.
Farkında mısınız bilmiyorum ama hepimiz Aydın
Doğanlaşıyor veya Ertuğrul Özkökleşiyoruz.
Yaptığımız gazeteler, yönettiğimiz TV'ler, yıllarca
eleştirdiğimiz medya organlarından farksız hale geldi.
Nietzsche "Canavarlarla savaşırken dikkat et, sen de
canavarlaşma" diye boşuna uyarmamış. Her
geçen gün biraz daha mücadele ettiğimiz "düşmanımıza"
benziyoruz
Beni asıl endişeye sevk eden husus ise, "yeni medyan"nın
ahlakının eski medyanın düzeyine hızla düşmesi. Ahlaki
sormululuk da, namuslu gazetecilik de, hak hukuk gözeten yayın
anlayışı da ezilip geçiliyor.
Alternatif olarak kurulan medya, rakiplerinin düzeyine inmemek
için bir çaba içerisinde değil.
Bu değerleri aşındırmış bir medyanın bir gelecek vadedeceği
kuşkuludur. Değerleri aşınmış bir medya etki sahibi
olamaz.
Eski medyanın bugünkü durumu bu etkisizliğe en güzel
örnektir.
Mesela Hürriyet'in içine düştüğü durum.
Hürriyet'in bugünlerde namuslu gazetecilik yapmak için
gösterdiği her çaba sadece "yalakalık" olarak algılanıyor.
Yanılıyor muyum?
Hürriyet'in yıllarca sürdürdüğü "tarafgirlik", bugün sergilemeye
çalıştığı "tarafsızlığın" inandırıcı olmasını engelliyor.
Sonunuzun Hürriyet gibi olmasınız istiyorsanız devam edin.