ERDEMLİ İNSAN KİMDİR?..
Sokrat, günümüzden yaklaşık 2.500
yıl önce; “Devlet erdemli kişilere
dayanmalıdır” demişti.
Nedir “erdem”?..
Bilgidir…
“Erdemli” insan da “Bilgili” insandır…
Bir insan ancak “Bilgili” olursa “Ahlâklı” olur…
Bilgi sahibi olmadan “Mutlu olmak” mümkün değildir…
Sokrat’ın o temennisine halen inananlardanım.
Yine aynı Sokrat “iyiyi kötüden ayırıp seçebilmenin yolu özgür olmaktan geçer” demiş, seçmenin bulunduğu her yerde mutlaka özgürlük de olduğunu söylemişti…
GELEYİM BUGÜNE…
Ve sorayım:
Türkiye’yi bilgelerin yönettiğini söyleyebilir misiniz?…
Peki…
Türkiye’de seçmenlerin özgür olduklarına inanıyor musunuz?..
Benim cevabım ne mi olur?..
Söyleyeyim:
Seçmeni “özgür seçmen” yapan şey sadece sandık başına serbestçe gidip, oyunu sandığa kendi özgür iradesi ile atması değildir.
Seçmeni özgürleştiren, oyunu kullanmadan önce doğru tercih yapabilmesi için, alternatifler (Yarışacak olanlar) hakkında doğru bilgi sahibi olabilme özgürlüğüdür…
Peki bu özgürlük var mı?..
Bir medya emekçisi olarak itiraf etmeliyim ki “en özgür olanlar” biz internet medyası çalışanları, yazarlarıyız…
Ama…
Bırakın kuracağımız cümleyi, tek bir kelimeyi bile “patronumuzun başına bir şey gelir mi?” diye düşünmeden kullanamıyoruz…
Sözü Serdar Turgut’un bugünkü Gazete HT’de “Türk aklının tutulması” başlığı alında yayımlanan makalesine getireceğim.
ZİRA…
Seçmeni “özgürleştiren” sadece doğru bilgi sahibi olabilme özgürlüğü de değildir…
Ya nedir?..
Aklıdır…
Zekâsıdır…
Eğitimidir…
Görgüsüdür…
Sosyal kültürüdür…
İnançlarının kalbî mi yoksa aklî mi olduğu sorusuna vereceği cevaptır…
Serdar mezkûr makalesine şöyle başlıyor:
“AK Parti'nin hızla iktidara gelip orada yıllarca durabilmesi, aslında uzun zamandır tutulmaya çok müsait olan kolektif Türk beynini keşfetmesiyle olmuştur.”
Peki…
Ak Parti Türk beynini keşfedince ne yapmış?..
Bakın ne yapmış:
“Bu kolektivite içinde yer alan bireylerin her biri,
kendi nevi şahsına münhasır gerekçelerle, birtakım
halüsinasyonlarla, hurafelerle onun hakkında doğaüstü mantıksız
hikâyeler anlatma yoluyla başa çıkmaya alışık bir tuhaf beyne
sahiptir.
AK Parti'nin kurucu kadrosunun gerçek başarısı, bir de dini
söylemlerle yüklenildiğinde bu beyinlerin tamamen duracağını ve
tutulacağını görmelerindedir”.
EY GÜZEL İNSANLAR!..
Lütfen kızmayın Serdar’a…
Ve…
Onun bu tespitlerine hak verdiğimi yazacağım için bana da kırılmayın, öfkelenmeyin…
Bunlar birer tespit…
İçinde “hakaret” yok; “küçümseme” yok, “aşağılama” yok…
Doktor raporlarıyla sağlıklı olmadığı tescillenen birisine “hasta” demek ne kadar olağansa; Serdar’ın Türk beyni için söyledikleri de o kadar olağan…
Serdar’ın yaptığı bu durumu tespit etmekten ibarettir…
Biliyor musunuz?..
Son üç aydır milletçe yaşadıklarımızı ve fakat buna rağmen seçmen görüşünde çok önemli bir değişiklik olmamasını gelişmiş Batı demokrasilerinde yaşayanlar anlayamıyor…
Serdar da bunu şöyle anlatıyor:
“…. Modern, rasyonel bir beyne sahip insanın, duyduğu an basitliği ve saçmalığı nedeniyle yüzünün kızaracağı ve insanın içini acıtacak düzeyde olan konuşmaların bu toplumda bu kadar tutulup kabul edilmesi de bu nedenledir.”
Bu tespite itiraz edenlerin sayısı, “Serdar Turgut haklı” diyenlerden çok fazla olduğu için Türkiye bir türlü gelişemiyor…
Bu arada “ama ekonomi büyüyor” diyenlere, ünlü iktisatçı C. H. Kindlbergerin “Büyüme ile gelişme” arasındaki farkı anlatan şu sözünü hatırlatacağım:
“Büyüme bir insanın fiziki olarak irileşmesidir. Gelişme ise bir insanın zekâ ve kültür olarak zenginleşmesidir”…
EVET…
Ekonominin büyüdüğü doğru…
Ama…
“Modern, rasyonel bir beyne sahip insanın, duyduğu an basitliği ve saçmalığı nedeniyle yüzünün kızaracağı ve insanın içini acıtacak düzeyde olan konuşmaların bu toplumda bu kadar tutulup kabul edildiği” de bir başka doğru…
Aziz Nesin “Türklerin % 40’ı aptaldır” dediğinde onun bu sosyolojik gerçekçiliği üzerinde durup “aptal” oranını düşürmek için eğitim kalitemizi yükselteceğimize, mahkemelere koşup Nesin’den şikâyetçi olduk…
Peki ne sonuç aldık?..
Söyleyeyim:
Yargı Aziz Nesin’i haklı buldu…
Dünyada, halkının % 40’ının aptal olduğu mahkeme kararıyla tescil edilen tek ülkeyiz halen…
Ya bugün?..
Cevabı Serdar’ın makalesinde…
VE…
Serdar’ın açıkça belirtmese de dikkat çekmek istediği bir başka konu; insanlarımızın bir büfede sandviç alırken yaptıkları sohbetlerde bile hemen her konuda mutlaka bir Hadis-i Şerif’e atıfta bulunuyor oluşları…
Evet…
O konuda da Serdar gibi düşünüyorum…
21. yüzyıl insanının 7. Yüzyıl şartlarında söylenmiş cümleleri kendisine “ışık” tutması akılla bağdaşmaz…
Peki, o konuşmalar küçümsenmeli mi?..
Asla…
Dünyada erdemli bir insanın en affedilemeyecek kabalığı, saygısızlığı; inançlı bir insanın inançlarıyla alay etmesidir…
Hadis-i Şeriflerin içinde ulemanın da “Bunlar doğru olamaz” dedikleri olmasına rağmen; doğru olduğuna inananlara yapılabilecek en değerli davranış: Saygı duymaktır…
Ama…
Bu, “seçme özgürlüğünü kullanırken aklının sesini değil, Hadis-i Şerif’te tavsiye edilenleri dinle” demek değildir…
Serdar bu tehlikeli, çağın gerçekçiliğiyle uyuşmayan duruma dikkat çektikten sonra şöyle diyor:
“Yani Türkiye'de AK Parti yönetimi çok güzel bir halk çözümlemesi yapmış, onların zaten tutulma eşiğinde dolaşmakta olan hurafelerle, halüsinasyonlarla dolu beynine dini söylemler yükleyip tamamen tutulmasını sağlamıştır.”
YANİ EY GÜZEL İNSANLAR!..
30 Mart seçimlerinden “Ak Parti Zaferi” çıkacağını bilmek kehanet değil; halkın genelini iyi tanımaktır…
Onun içindir ki 18 Aralık 2013’ten beri muhalefete hep aynı şeyi söyledim:
Hiç ümitlenmeyin…
Türk halkının en az yüzde ellisi soygun yaptığı iddia edilen devlet adamını sever…
Çünkü…
Dünyada, “Komşuda pişer bize de düşer” şeklinde “aşağılık” bir atasözü olan bir başka halk olduğunu düşünemiyorum…
Bizim halkımız işte o atasözünü çok sever.
Ve…
Bilir ki komşuda pişerse kendisine de düşecektir…
Ve 11 yıldır düşmektedir de…
Yani…
30 Mart seçimlerine 10 gün kala bir kere daha hatırlatıyorum:
Muhalefet Ak Parti’nin oylarının düşeceğini sanıp boşuna sevinmesin…