Serdar Turgut, “İçimdeki Budala”
isimli kitabındaki (Destek Yayınevi) yazılarına, “En
kutsal yazarlık görevi insanları güldürmektir” başlığı
altındaki yazısıyla başlıyor.
Son zamanlarda ise çok fazla güldürmese de düşündürerek en
az “güldürdüğü” zamanlardaki kadar kutsal bir
görev yapıyor Serdar.
Hatta o kadar ki, “Sosyalist düşünce sistemiyle
liberal kapitalist düzenin en doğru eleştirilerini Serdar Turgut
yapıyor” bile diyebilirim.
Başbakan Erdoğan’ın “Kuvvetler
Ayrılığı” aleyhinde yaptığı açıklama konusunda da yine
okuduğum seküler yazarlar içinde “en mantıklı, en akılcı,
en vicdanlı” analiz Serdar’dan
geliyordu.
Bu konuya ilişkin yayımlanan dünkü (20.12.2012) makalesinin
başlığı şöyle idi:
“Erdoğan kuvvetler ayrılığı konusunda
haklı...”
Yağcılık değil...
1994’ü hatırlıyor musunuz?..
Dönemin Çiller Hükümeti
TELEKOM’un % 49’unu özelleştirmek için
kanun çıkarmıştı.
Kanun Anayasa
Mahkemesi tarafından bozulunca TELEKOM
satılamadı.
O günlerde uluslar arası değer
tespiti yapan firmalar TELEKOM’a 32 ile 40 milyar
dolar arasında değer biçiyorlardı.
En alt değerden kabul etsek
(yarısı satılacağı için) yaklaşık 16 milyar Dolar
gelir elde edilecekti…
O günlerde Devletin iç
borç toplamı sadece 13 Milyar Dolar karşılığı TL.
idi.
TELEKOM 2005
yılında 6.5 milyar dolara ancak satılabildiğinde
ise iç borç 180 milyar Dolar karşılığı TL.
idi...
Yani; Kuvvetler Ayrılığı
İlkesi’ni iğfal eden Anayasa Mahkemesi
tarafından satışı engellenen TELEKOM 16 milyar
dolara satılsa bütün iç borçlarımızı ödeyip
elimizde de 3 milyar dolarımız kalacaktı…
2005 yılında 6.5 milyar
dolara satıldığında elde edilen gelir sadece 4 günlük borcumuzu
ödemeye yetti…
Yani; Erdoğan’a
“yağcılık” yapmak için değil,
“haklı” olduğu için destek veriyorum ey
efendiler!..
|
Serdar’ın analizlerinde en çok da
“detay” verişini severim.
Çünkü şeytanın ayrıntıda gizli olduğu bilinen bir
gerçektir.
Detay verilmeden üstünkörü yapılan eleştiriler de analizler
de tırışkadan nağmeden başka bir şey
değildir.
Başbakan’ın Kuvvetler
Ayrılığı İlkesi aleyhinde ettiği bir cümleyi anlayabilmek
/ anlatabilmek için Adnan Menderes’e kadar dönüyor
Serdar…
Erdoğan’ın
Menderes ve iki bakanı Polatkan
ile Zorlu’nun idamlarına karar veren ve infaz eden
mahkeme kararının “yok” hükmünde olduğunun
kabulünü sağlayacak yasa çıkarma hazırlığı içinde olmaları ile
Kuvvetler Ayrılığı çıkışını birbirine
bağlıyor.
Çok da iyi ediyor, doğru yapıyor…
Başbakan Erdoğan’ın Adnan
Menderes ile aynı siyasi genlere sahip olduğunu
hatırlatması, DP, ANAP ve Ak
Parti’yi aynı siyasi çizginin siyasi partileri olarak
tanımlaması da keza hep doğru tespitler.
Erdoğan’ın
Menderes ve Özal ile aynı siyasi
çizginin siyasi aktörü olduğunu kabullenmeden Kuvvetler
Ayrılığı çıkışını anlayabilmek de mümkün değil
bence…
Ben bu üç eski Başbakan’ın arasına
Özal gibi ayrıca cumhurbaşkanlığı da yapan
Süleyman Demirel’i de katarım.
Bu arada bir de anekdot aktarayım.
Benim kuşağım hatırlayacaktır…
Altmışlı yılların sonu olmalıydı; Demirel, Kuvvetler
Ayrılığı ilkesinin denetim değil de
müdahale ettiğine inanıyor ve yakın çevresine de
bunun şikâyetlerini yapıyordu.
Bir gün bunu kamuoyuyla da paylaşmak istemeye karar vermiş
olmalıydı ki AP’nin ambleminden
hareketle kendisine yakın bir gazeteciye:
“Kırat nasıl gidiyor?” diye
sordurmuş ve şak diye; “At çok iyi gidiyor da taylarında iş
yok” cevabını vermişti…
Mesaj açıktı…
İsimlerinin sonunda “tay” eki olan
Sayıştay, Yargıtay, Danıştay gibi yargı kurumları
Yürütme Organı olan hükümete ayak
uyduramıyorlardı…
Rahmetli Özal, Demirel kadar
“denge” meraklısı olmadığı için açıkça şikâyet
ederdi Yargı’dan…
Bugün de Erdoğan yapıyor aynı
şeyi…
Ben de bu konuda Serdar gibi, Erdoğan’dan
yanayım…
Erdoğan’ın şikâyetini haklı
buluyorum…
Dikkat!..
“Şikâyet”…
“Kaldıralım gitsin” gibi ne bir
niyet, ne bir talep, ne bir girişim var…
Bir şeyden şikâyet etmek o şeyin ortadan kaldırılmasını
talep etmek değildir…
Gelin görün ki başta muhalefet partileri olmak üzere müzmin
muhalif köşelerde kopan yaygara; “şikâyet” üzerine
değil, ortada olmayan bir “kuvvetler ayrılığı ilkesi
kaldırılsın” talebi üzerine koparılmaktadır.
Serdar kadar eskilere
gitmeyeceğim…
Ama Serdar’ın yazısını okumanız için,
Serdar’ın sayfasına gitmenizi önereceğim…
Güzel bir analiz…
Serdar bir Sosyalist…
Bunu her zaman da onur duyarak yazıyor söylüyor…
Dünkü yazısının güzelliği ve tutarlılığı da zaten Sosyalist
felsefenin katkılarından geliyor.
Ben Erdoğan’ın Kuvvetler Ayrılığı
İlkesinden şikâyetine hak veriyordum;
Serdar’ın yazısından sonra bu defa kendime de hak
verdim.
Selahattin Duman’ın dediği gibi,
“kendi kendimi tebrik ettim”…
Okuyun lütfen…
Eğer başbakan’ın çıkışını eleştirenlerdensiniz,
görüşlerinizi bir daha gözden geçireceksiniz…